Bu topraklarda iman hakikatlerinin neşv ü nema bulmasında büyük bir paya sahip olan ve halen tasarrufu ve tesiri devam etmekte olan bir zattır Said Nursi. Üzerinde yapılan çalışmaların artık tekrara düştüğü bir sırada, O’nun eserinden yola çıkarak onu tanımaya ve anlamaya gayret eden bir çalışma yayınlandı. İmam Bediüzzaman (Hayatı, Davası ve Eserleri) (Şahdamar Yay. Mart 2012, 600 s.) isimli bu eserin müellifi Dr. Ramazan Balcı.
Bir İmam olarak Bediüzzaman
Eserin isminde de yer aldığı gibi onun “imam” olduğu yani rehberlik ve öncülük yaptığı pek çok mesele, kitapta, onun bizzat hayatı ve hayatının, mücadelesinin ve inancının hülasası olan eserleri merkeze alınarak ortaya konulmuş. Aslında onun cihadının kitapla, fikirle olduğu eserlerinde görülecektir. Bugün akl-ı selim sahibi vicdanlı ilim ehlinin ittifakla üzerinde durduğu nokta burasıdır. O, fitne zamanında zuhur eden bütün tehlikeleri kalemle, kelamla savmasını bilmiştir. Zira eserde bunun tamamlayıcısı olarak Bediüzzaman’ın talebelerine söylediği, “Silahlı mücadele yalnız harici düşmana karşı yapılır, dahilde kılıç kullanılmaz. Dahili kavgalar İslam düşmanlarının kolladığı bir fırsattır. Asıl cihat fikirleri aydınlatan, kalpleri ıslah eden, ruhları parlatan ilmî, manevi cihaddır. Böyle bir cihad, manevi tahribatı tamir etmeye yöneliktir. Burada silahlar yerine kalem, ilim, akıl ve ihlas konuşur. Günümüzde dahili cihad ile harici cihad arasında çok büyük bir fark vardır” demiştir.
Bediüzzaman’ın hayat kronolojisinin her bir başlığı, başlı başına, derdi tasası insanın imanını kurtarmak olan bir cehd ve gayrettir. Bunun yolu evvelen gönle girmektir. Bediüzzaman’da her gönüle girmeye namzet bir sevgi seli, her fikre mihenk olacak bir muhakeme yolu vardır.
Kur’an ve vicdanlar arasındaki perdeleri kaldıran insan
Yine hayat çizgisinde onu, yaslandığı büyük medeniyet ve Kur’an ve sünnete olan sarsılmaz inancı diri kılmıştır. İmam Bediüzzaman’ın en büyük hususiyeti Kur’an ile insanın vicdanı arasındaki perdeleri kaldırmış olmasıdır. Zira Kur’an, ruhlar ve vicdanlar üzerinde doğrudan müessirdir. Fakat Bediüzzaman’ın içinde yaşadığı zaman dilimleri bu hakikati ifa ve ilan etmekten çok çok uzaktı. Bunu biraz tarih bilgisi olan herkes ilmel yakin görebilir. Fırtınalı zamanların, sükûna ve hakikate çağıran sesi ve hakikat çağrıcısı olarak İmam Bediüzzaman, zorlu ve çileli bir işi başarmış, çağrısı asırlar ötesine de intikal etmeye namzet hâle gelmiştir.
Bu mufassal yeni tarihçe-i hayat’ın ilk bölümünde “İlk Hayatı-Eski Said Dönemi (1878-1925)”, ikinci bölümünde “Yeni Said Dönemi (1925-1949)”, üçüncü bölümünde “Üçüncü Said Dönemi (1949-1960)” yer alıyor. Eserin son bölümü ise geniş bir Bediüzzaman ve eserleri bibliyografyasını ihtiva ediyor. Kitapta yer alan otuz sayfanın üzerinde bir bibliyografya araştırmacıların işini kolaylaştıracak nitelikte.
Çobandan profesöre herkes Kur’an talebesi
Bediüzzaman’ın hayatına bakıldığında görülen önemli ayrıntılardan birisi, nebevi metodun da takipçisi olduğu gösterir mahiyette… Yanındaki talebeleri arasında çobanlardan profesörlere varıncaya kadar her kesim ve kademeden insan yer alıyor. Zira o, halka yakın durmuş, muhatap olarak da en cahil insanları dahi kendi hedef kitlesine almıştır.
Sürgünden sürgüne, takipler, hapislerle dolu bir hayatın sonunda vefatı ve sonrasıyla da İmam Bediüzzaman gündemdedir. Eserde vefatından sonra yazılıp çizilenlere de değinilmiş. Özellikle Bediüzzaman, kendi el yazısıyla kaleme aldığı eserlerinin sonunda yer alan Ed-Dâi isimli parçada mezarının yıkılacağını da haber vermiş ve kitapta bu da yer alıyor.
Dünya ile ve dünyalıkla hiçbir alıp vereceği olmayan bu insanın hayatının sonlandığı dönemlerde geride bıraktıklarına bakmak yerinde olacaktır. Muarızlarının aslında savaştığı şeyin onun düşüncesi olduğu buradan açığa çıkmaktadır.
Çalışmanın hitama erdiği son bölümde yazar, Bediüzzaman’ın bir hukuk adamı olduğuna vurgu yapıyor, onun meseleye insan merkezli yaklaştığından ve gayrimüslim dahi olsa hukukta eşitliğin olmasını istediğinden bahisle, onun “asıl hürriyet odur ki kişi ne şahsına ne de bir başkasına zarar vermesin” sözleriyle tamamlıyor.
Yeni bir ufuk ve bakış açısıyla kaleme alınan eser, aslında hayatı başlı başına Kur’an olan ve imanî hizmetle dolu olan bir insanı anlatıyor. Yani eser de, esere konu olan da sizi Kur’an’a, Kur’an’ın hakikatlerine çağırıyor.
Kâmil Büyüker, iman davasında İmam Bediüzzaman’ı hatırlattı