Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
Bana en ağır gelen şeylerden birisidir kendimi tanıtmak. Şurada doğdum, şuralarda okudum vs vs... Kendim, dediğim zaman bunlar aklıma gelmiyor benim. Çünkü ne doğduğum yer ne okuduğum okullar ne doğduğum zaman, benim için birinci derecede önemli şeyler… Kendim, dediğimde benim gibi hisseden ruhlar geliyor aklıma. Bedensel bir kendilik veya zamana ve mekâna bağımlı bir kendilik algısı beni daraltıyor. Elbette bir kişinin doğduğu yer, hayatında önemlidir ama ona çoğu zaman bir şey katmayabilir de. Zaman da öyle nitekim. Mesela Fuzuli benden kaç asır önce yaşamış veya batılı bir filozof, bir şair benimle aynı duyguları hissetmiş, aynı düşüncelere sahip olmuş. İşte benim zamanım orada ihya olur. Mekânım da oralarda bir yerdedir.
Bu benim yaklaşımım fakat yine de söyleyeyim 1977 yılında Adıyaman’da doğdum. İlköğretimi doğduğum şehirde tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünü okudum. Öğretmenliğe başladıktan sonra İnönü Üniversitesi’nde yüksek lisans ve Muğla Üniversitesi’nde de doktora yaptım. 12 Eylül romanları üzerine bir tez hazırladım. Evliyim ve bir çocuğum var.
“Kaf” ve “Muhtasar Cinnet Risalesi” şiirlerinin şairisiniz. Doktorayı bitirdiniz. Gündemde ne var şu aralar?
Kaf ve Muhtasar Cinnet Risalesi birbirini tamamlayan bir örgünün dalları olan şiirlerdi. O damar bir şekilde sonraki şiirlerde de varlığını sürdürdü. Üzerinde uzun zaman çalışmış olduğum şiirlerdi. Ne kadar çalışırsanız çalışın hiçbir şiir tamamlanamıyor elbette. Hayat gibi şiir de yarım kalıyor. Bu sebeple her iki şiir için de tamam oldu diyemiyorum. Hayat sürdükçe hep bir şeylerin eksik olduğunu görüyoruz çünkü insan da böyledir. Yaşadıkça eksiklerimizi görür, geçmişte yaşadıklarımızı eksik buluruz. Şiir de hayat gibi eksikleriyle ve acemilikleriyle sevilmesi gerekiyor bu yüzden.
Üzerinde çalıştığım şiir dosyası var sırada. Sonrasında tezin kitap olarak basımı için çalışmam gerekiyor. Yazılması gereken bazı yazılar… Birçok plandan veya gündemden bahsedebiliyoruz ama her şey bizim planlarımıza veya gündemimize göre gelişmiyor. Bu sebeple çok fazla plan yapmıyorum, genelde hayatın akışına bırakıyorum yaşamın kendisini. Beklentileriniz olmayınca hayal kırıklığınız da olmuyor.
Şiir dünyanızı aydınlatan 5 yıldız adı saysanız bize.
Sezai Karakoç herhalde ilk yıldız olmalı. Ama Üstad sanki yıldız olmaktan da öte bir gökkuşağı gibi ruhumu uzun yıllar sarıp sarmaladığı ve hâlâ da bu devam ettiği için ilk sıraya onu alıyorum. Cahit Zarifoğlu, Ebubekir Eroğlu, Turgut Uyar, Nesimi, Fuzuli…
Çok fazla şiir yayınlamıyorsunuz.
Ismarlama şiir yazamıyorum. Gönülsüz olan hiçbir şeyi sevmiyorum. Bu şiir bile olsa. Zorlayarak şiir yazmam. Ben zaten şiir de yazmam. Şiir yazmak bir ihtiyaçsa zaten yazılır değilse yazılmamalıdır. Çok şiir yazan arkadaşlarımız var elbette bunların kötü şiir olduğunu da söylemiyorum. Fakat şiirin zorlamaya gelmeyeceğini söylemek istiyorum. Elbette koca bir kitap yazmış olan fakat içinde okunabilecek tek bir satırın olmadığı kitaplara da rastlıyoruz. Şiirsellik denen bir şey var. Bazen bir mısra bir kişinin şair olması için yeter de artar bile ama bazen de bir kitap dolusu metin şiir olmayabiliyor.
Çok yayımlamıyor olmak ondan uzak olmak anlamına da gelmiyor. Bugün her türlü küfrü her türlü ağzı alınmayacak kelimeyi şiire sokan fakat her ay bir veya birkaç dergide görünen isimler yayınlıyorlar da ne oluyor?! Türk şiirinde büyük bir mecra mı açıyorlar sanki.
Herkesin kendine göre bir yaklaşımı var. Bence mesele biraz da kendin olabilmekte. Kendin olduğun bir şiir yazmak, kitaplar dolusu fakat başkaları olan şiirler yazmaktan çok daha iyidir.
Eleştirel yazılarınız da yayınlanıyor ara sıra. Eleştiriye nasıl bakıyorsunuz, dünyanızdaki yeri nedir?
Eleştiri, doğal olarak şiirden çok başka bir alan. Eleştiri yazmak için sağlam bir okuma kültürü gerekli. Hem şiir hem de eleştiri yazmak, yazılan şiirin altyapısında etkiler uyandırabilir ama genel olarak çok fazla kesişmiyorlar. İyi şiir yazan bir şair iyi bir eleştirmen olmayabilir, bir eleştirmenden de şair veya romancı olması beklenmez zaten.
Eleştiri yazarken dikkat etmeye çalıştığım bazı hususlar var. Mesela hakkında yazdığım yazar veya şairin temel esprisi nedir, genel olarak bunu yakalamaya çalışıyorum. Buna etimon spritüel de deniyor. Yani sanatçıya yön veren temel etkiyi araştırıyorum.
Bir başka mesele tarafsız olmak. Yazarken tarafsız olmak demek bende şuna denk geliyor: Hakkında yazdığım kişi ister arkadaşım olsun isterse hiç tanımadığım birisi olsun onda görebildiklerimi yazıyorum. Abartılı bir şekilde kötülemek veya göklere çıkarmak eleştiriye zarar vermek anlamına geliyor benim için. Bu zihniyetle yazanlar, gerçek anlamda eleştirmen de sayılmazlar zaten. Adam tanıdığını göklere çıkarıyor, inanmadığı ifadeleri yazıyor. Öbür taraftan kayda değer işler yapmış bir sanatçıyı kötüleyebiliyor. Ama bu ülkede işini hakkıyla yapmış eleştirmenler de var. Mesela Hüseyin Cöntürk, Berna Moran, Ebubekir Eroğlu gibi Nurdan Gürbilek ve Hilmi Yavuz gibi çok iyi eleştirmenler var. Bir ürünün gerçek değeri iyi eleştirmenlere bakıyor. Hatta iyi bir eleştirmen çok göze batmayan iyi sanatçıları ortaya çıkarabilir. Fakat bizde eleştiri her mahallenin kendi adamları hakkında yazdıkları yazılardan oluşan bir külliyat görünümünde. Kimi yazar ve şairler kasıtlı olarak görülmüyor nedense. Bu bir politika elbette. Ama artık bu zihniyetin de kırıldığını zannediyorum.
Henüz bir kitabınız yok, bildiğim kadarıyla. Geçen yıl ve bu yılın ilk ayında peş peşe birçok ilk kitap yayınlandı: İdris Ekinci, Ahmet Edip Başaran… Neler söylemek istersiniz?
Sözünü ettiğiniz kitaplar iyi şiirlerden oluşmuş kitaplardı. Şiir yazmak ve yayımlamak ne kadar nasip meselesiyse kitap çıkarmak da o kadar nasip meselesidir. Mesele iyi şiirler yazmaktır. Kitap olmayacak bir şey değil, gerekli de, nasip olursa düşünüyoruz elbette.
Şiir sizin için ne anlam ifade ediyor?
Şiir hem her şeydir hem de hiçbir şeydir. Hayatın anlamı bazen bir şiirle gelen bir duygu oluverir. Yani hayata anlam katan, hayatı anlamlı kılan bir şeydir.
Şiir için rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki şiir beni mutlu eden/üzen bir eylemdir. Evet, şu yaşamda bir şeye sahip olacaksam eğer, bunun şiir olmasını yeğlerim. Şiir olmadan elbette yaşanır hem de rahat yaşanır ama yavan bir rahatlık olur.
Neler okuyorsunuz şu aralar?
Haydar Ergülen’in toplu şiirlerini bir de Bachelard’ın Su ve Düşler’ini okuyorum.
Söyleşi için teşekkür ederiz. Allah’a emanet olunuz.
Ben teşekkür ederim. Siz de Allah’a emanet olunuz.
Hüseyin Karacalar, konuştu.
GYY'nin notu: Şairimize her ve hiç'in dışında, genellemelerden uzak bir hayat diliyoruz!