19 Şubat Salı günü Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Etkinlikleri kapsamında “Çağını Aşan Deha İbn Haldun” paneli gerçekleştirildi. Konuklar Prof. Dr. Ejder Okumuş, Prof. Dr. Tahsin Görgün, Yrd. Doç. Ömer Türker ve moderatörlüğü üstlenen Prof. Dr. Sami Şener idi. Konu İbn Haldun ve konuşmacıların arasında KOCAV’da verdiği derslerine girdiğim Tahsin Görgün olunca, panele gitmemek ayıp olurdu.

Osmanlı’da âlimlerin İbn Haldun’la teması 5 düzeyde gerçekleşti

Panel Sami Şener’in konuya girişiyle başladı. Ve ardından ilk olarak Ejder Okumuş konuştu. Arnold Toynbee’nin ve Herbert Spencer’ın İbn Haldun için “sosyal bilimlerin kurucusu” dediğini aktaran Okumuş, Batı’da sosyolojinin krizlerini aşmak için İbn Haldun’un kullanılmasının tartışıldığından bahsetti. Ejder Hoca’nın dediğine göre ABD eski başkanlarından Ronald Reagan ekonomik krizlerin çözümüne dair konuşurken İbn Haldun’a atıfta bulunmuş. İbn Haldun’un yeni bir ilim ortaya koyduğunu ve bunun adının “Umran” olduğunu söyleyen Ejder Bey, İbn Haldun’a göre insanların gruplaşmasının bir zaruriyet olduğunu da sözlerine ekledi.f

Mukaddime 17.yy’dan itibaren 20’ye yakın dile çevirmiş. Osmanlı’da Şeyhülislam Pirizade Mehmet Saib, 6 ciltlik Mukaddime’nin 5 cildini çevirmiş, son cildi de Ahmet Cevdet Paşa tamamlamış. Abdüllatif Suphi Paşa da 7 ciltlik Kitab ül İber’in 2 cildini çevirmiş. Osmanlı devleti zayıfladığını hissettiği anda İbn Haldun’a daha fazla önem vermiş ve çöküş sosyolojisini incelemiş.

Ejder Okumuş’un araştırmalarına göre İbn Haldun’dan etkilenen ve bazı fikirlerini biraz değiştirerek hatta zaman zaman tıpatıp aynısını söyleyen kişiler ise şunlar: Kınalızade Ali Efendi, Naima, Ahmet Cevdet Paşa, Gelibolulu Mustafa Ali, Veysî, Hezarfen Hüseyin Efendi, Katip Çelebi, Abdurrahman Şeref, Namık kemal, Ahmet Resmi Efendi ve Muallim Cevdet.

İbn Haldun’un İslam bilim tarihinde bir kırılma olduğunu söyleyen Ejder Okumuş, Osmanlı’da âlimlerin İbn Haldun’la temasının 5 düzeyde gerçekleştiğini belirtti: Tanıma, 16.yy’da tespit, 17 ve 18.yy’da nakil, 19.yy’ın başında heyecan, 19.yy’ın ikinci yarısı aşma. 20.yy’da ise İbn Haldun’u unutmuşuz fakat 1950’den itibaren İbn Haldun ile tekrar temas etsek de bunu Batı üzerinden gerçekleştirmişiz.

Tasvir yapmak için Sina’nın ve Razi’nin metafizik söylemlerinden faydalandı fakat

Ejder Okumuş’tan sonra konuşan Ömer Türker’e göre İbn Haldun, İbn Sina ve Razi düşüncesinin imkanlarını kullanarak bilimsel bir dil kurdu. Kendinden önceki toplum ve siyaset araştırmalarının bilimsel olmadığını söyledi. Tasvir yapmak için Sina’nın ve Razi’nin metafizik söylemlerinden faydalandı fakat metafiziğin varlık, yokluk ve imkanları ile toplumu incelemenin zor olacağını söyledi. Zorunluluk, mümkün, imkansızlık kavramlarının incelenen konunun maddesine göre özelleştirilmesini savundu. Haldun, klasik metafiziğin toplumsal tezahürünün mümkün olduğunu gösterdi. Beden-ruh ayrımı yaptı.

Ömer Hoca, “Her şey zıttıyla kaimdir” sözünden yola çıkarak bunun felsefî değil hikemî bir söz olduğunu, İbn Haldun’un böyle bir hikmete fazla dayanmayan görüşlere sahip olduğunu belirtti. Ömer Türker, son olarak Haldun’un yanıltıcı bir yönünün de olduğunu, zeka ve tasvir gücünün yüksek olmasına rağmen söylediklerini mutlak hakikat olarak görmememiz gerektiğini ve gerekli eleştirilerin yapılmasını söyleyerek konuşmasını tamamladı.

Batı’da Habermas gibi pek çok filozofun aradıkları şey aslında Kur’an

Konuşmalarına epey aşina olduğum Tahsin Görgün Hocamız, İbn Haldun’dan diğer konuşmacılara nazaran daha az bahsetti. Daha çok Batı düşüncesinden ve toplumsal yapısından örnekler verdi. Artık Batı’nın problemlerinin bizim de problemlerimiz haline geldiğini söyledi. Tahsin Hoca’nın Richard Rorty’den alıntıladığı “Batı kendisini icat etti” cümlesi, aslında son devir Batı düşünce tarihinin bir özetiydi. Görgün, “buradan Batının kendisi hariç hiçbir düşünceye borçlu olmadığını çıkarıyoruz” diyerek Batı düşüncesinin kibrini ve Batı’nın aslında kendilerini asırlarca besleyen Müslüman düşünürleri yok saydığını ortaya koydu.

ğİbn Haldun düşüncesinin, Toplumsal Gerçekliğin İnşası kitabının yazarı John Searle’e kadar uzatılabileceğinden bahsetti. Rousseau’nun toplumu en yüksek otorite olarak gördüğünü söyledi. Montesquieu’nun kanunlarının, insan tabiatındaki dört kanuna göre toplumu belirlemek istediğini anlattı: 1. İnsanın korkak bir yaratık olması nedeniyle hemcinsleri ile barış içinde yaşama arzusunda olması. 2. İnsanın beslenme için çaba göstermesi. 3. İnsanların hayvansal bir içgüdü ile hemcinsini araması ve karşı cinse ilgi duyması. 4. İnsanın hayvanlardan farklı olarak bilinçli bir biçimde hemcinsleri ile bir toplum içinde yaşamak istemesi.

Türkiye’yi de dahil ederek, modern çağda insanların Rabbi’ni unuttuğunu, sonra da insanın kendini unuttuğunu; oysa ki İbn Haldun’a göre insanın en büyük nimetinin Allah’ın onlara peygamber ve kitap göndermesi olduğunu söyledi. Batı’da pek çok filozofun, Habermas gibi, insanı önceleyen ve kimsenin dokunamadığı ilkeler bütünü aradığını, aradıkları şeyin de Kur’an olduğunu belirtti. Artık yavaş yavaş İbn Haldun’a yöneldiğimizi ve kendi medeniyetimize verdiğimiz değerin arttığını söyleyerek konuşmasını noktaladı.

Moderatör Sami Şener de İbn Haldun ile aynı medeniyet dairesinde yer aldığımızı, İbn Haldun’un eserlerinde aranılan pek çok şeyin cevabının bulunabileceğini söyleyerek konuşmaları bitirdi. Soru cevap kısmından sonra panel son buldu.

 

Ömer Yüceller haber verdi