Prof. Dr. Feridun Yılmaz, UÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı. Asıl alanı iktisat. Akademik ve idari çalışmalarının yanında, Bursa’daki dost sohbetlerinin samimi insanı, entelektüel tartışmalarda ne söyleyeceği merak edilen biri. Özellikle de Fidan Han’da, inancını sahih bir şekilde anlama ve anladığını güzel bir şekilde yaşama kaygısı olan bir grup insanın kışkırtıcı beyin fırtınalarının aranan isimlerinden biri. Düşünüyor, üretiyor ve elbette sorular soruyor. Elhasılı kelam, sancısı olan biri.

Prof. Dr. Feridun Yılmaz, Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi’nin organize ettiği “Emir Buhari Kültür Merkezi Sohbetleri”ne konuk oldu 15 Şubat Cumartesi gecesi. Kalabalık ve ilgisi diri bir topluluğa Müslümanların modernizmle karşılaşmalarını anlattı. Uzun ve ufuk açıcıydı sohbet. Dinleyicilerin, birçok şeyi farklı bakış açısıyla düşündüklerini sanıyorum bu sohbetin sonunda. Hiçbir şey olmasa bile, sohbetin sonunda en azından, “Başkalarının istediği şekilde düşünüyormuşuz meğer!” cümlesinin dinleyenlerin zihinlerine uğradığını zannediyorum.

Sohbet uzundu, kelimeler ve kavramlar havalarda havada uçuşuyordu. Geceden ancak tadımlık notlar alabildik. Buyurun.

Müslümanlar arasındaki iki ana akımın felsefeyle sınavı

Hiçbir topluluk dünyanın gerçeklerinden kaçamıyor. Biz de bundan azade değiliz. Dünya üzerinde tedavüle çıkan her düşünce, bizim de coğrafyamıza uğruyor. Bu düşüncelerden biri de modernizm. “Konumuz, Müslümanlar ve modernizm,” diye söze başlayan Prof. Dr. Feridun Yılmaz, Müslümanların modernizm karşısındaki tutumlarını bir örnek üzerinden şöyle anlattı:

“Bundan yaklaşık bir sene önce YÖK, ilahiyat fakültelerinde felsefe derslerini kaldırma yönünde bir adım attı. Bu adım bir yönüyle Müslümanların yeni bir düşünce geleneği oluşturmaları, kendilerine has disiplinlerini ortaya çıkarmaları bakımından bir fırsattı. Çünkü Müslümanlar, uzun zamandır kendi bilgilerini üretmiyor, Batı dünyasının ürettiği bilginin peşinden koşuyorlardı. YÖK’ün bu hamlesi, aslında bizim için bir fırsattı. Ama bu süreçte neler yaşandı, onlara bir göz atalım şimdi: Bilindiği gibi Türkiye’deki Müslümanlar; 1. Gelenekselci, 2. Modernist diye ikiye ayrılır. Bu iki ana akım arasında düşünce planında ciddi çatışmalar vardır. Özellikle de 1960’lı yıllardan sonra bu düşünce çatışmaları daha da artmış, bu iki ana düşünce birçok konuda karşı karşıya konumlanmıştır. YÖK’ün bu kararı karşısında da, iki ana akımın çatışma yaşamasının kaçınılmaz olması beklenirdi ama böyle olmadı. İki akıma mensup insanların tümü, YÖK’ün bu kararının yanlış olup düşünce hayatımıza ciddi bir ket vuracağını söylediler, bize ait olmayan bir düşünce dünyasının vazgeçilemezliğini deklare ettiler. İşte bu olayı ben, Türkiye’de yaşayan biz Müslümanların, artık Batı ile yüzleşemeyip onlara teslim olduğumuz anlamında yorumladığım için dehşete düştüm. Oysa kadim Müslüman bilginlerin Eski Yunan düşüncesiyle karşılaşmalarında teslimiyet yoktu ve elbette bu tavır, Müslümana yakışır bir tavırdı.”

İlk felsefi metinlerle karşılaşan Müslümanlar ne yapmıştı?

Türkiye’de uzun zamandır mütefekkir sıfatını taşıyan insanların akademik dünyadan çıkmamalarında, akademisyenlerin Batı ile yüzleşememelerinin payını görmek gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Feridun Yılmaz, konunun daha iyi anlaşılması için Eski Yunan düşünce dünyasının metinleriyle karşılaşan Müslüman düşünürlerin ne yaptıklarını bilmenin anlamlı olacağını söyledi.

Eski Yunan düşüncesiyle karşılaşan Müslüman düşünürlerin içine düştüğü durumu, “Dehşete düştüler!” İfadesiyle betimleyen Prof. Dr. Feridun Yılmaz, konu hakkında şunları söyledi: “Geçmişte, Eski Yunan düşüncesiyle karşılaşan Müslüman düşünürler, Yunan düşüncesinin kendilerinin varoluşlarına tehdit oluşturacağını görüp dehşete düştüler. İlk yaptıkları şey, kendileri için tehdit oluşturabilecek bu dünyayı daha yakından tanımak oldu. Önce tanıdılar ve sonra da o düşüncelere cevap verdiler. Kısacası, yüzleştiler. Hatta Gazali için, ‘Felsefeye verdiği cevaplarla düşüncenin önünü kesti’ bile dedi birçok insan. Doğru olan tavır buydu. Müslüman, teslim olmaz, yüzleşirdi. Bu yüzleşmeler, bizi diri tutup kendimiz kılıyordu. İşte hakiki tavır, bu tavırdır. Çünkü o Müslümanların karşılarında düşünce vardı ve İbn-i Sina, Farabi, Gazali vb gibi o düşünürlerimiz, Eski Yunan düşüncesiyle yüzleşip karşı düşünce geliştirmiş, yok sayma kolaycılığına veya karalama ucuzluğuna başvurmamış, kendi düşüncelerini üretmişlerdir.”

Moderniteye karşı çağımız insanı ne durumda?

Geçmişte Müslümanların çok ciddi sınavlara girip bir şah medeniyet oluşturan Müslümanların, günümüzdeki durumlarının pek de iç açıcı olmadığını şu sözlerle anlattı Prof. Dr. Feridun Yılmaz: “Yirminci yüz yılda modernite ile karşılaşan Müslümanlar, her ne kadar zahirde ‘Modernistler-gelenekçiler’ diye ikiye ayrılmış görünseler de, YÖK’ün felsefe grubu dersleri örneğinde görüldüğü gibi, birçok konuda ortak tepki gösteriyor, düşünce üretme cehdinde bulunmuyorlar. Trajik olan da tam olarak budur aslında. Her iki akıma mensup Müslümanlar, bu durum karşısında ontolojik düşünce üretmek yerine bu derslerin kaldırılmasının yanlış olacağı noktasında ortak tavır belirliyorlar. Korkarım ki bu hal bir teslimiyet ifadesidir ve bu hal beni dehşete düşürmektedir. Hal böyleyken kalkıp da, 'Müslümanlardan niye mütefekkir yetişmiyor?' sorusunu sormak da çok anlamlı olmuyor doğal olarak."

Prof. Dr. Feridun Yılmaz’ın sohbeti, konuyu daha detaylandıran soru cevap faslıyla sona erdi.

 

Ahmet Serin notlarını aktardı