Maraş’ta bir Acemli Camii var. Ulu Cami'nin kapısına sırtınızı dayadığınızda hemen karşınızdadır. Maraş Kalesi’nin sol tarafındaki yamaca düşen Acemli Camii kubbesiyle, minaresiyle, çok heybetli bir duruş sergiler. O, Maraş Kalesi ve Ulu Cami'yle birlikte Maraş’ın Müslüman siluetini oluşturan kardeş, omuzdaş ve arkadaş bir yapıdır. Eski minare ve kubbesiyle sanki arada bir yerde saklanmış da başını uzatmış gibi gülümser. Ona doğru yürümeye başladığınız zaman nereye gideceğinizi bilemezsiniz. Yollar karışıktır. Kafanızda yalnızca bir nokta vardır. Fakat yola koyulduğunuzda kendinizi Acemli Camii'nin kapısında bulursanız şaşırmayın. Sanki ona doğru yöneldiğinizde bütün yollar Acemli Camii'ne çıkar. Ona doğru usul usul yokuşları tırmanır, ilginç sokaklardan ve yollardan geçersiniz. Her adımda hayata dair başka bir görüntü ve düşünceyle... Hislerle demek daha doğrudur. Çünkü Acemli Camii'nin içinde bulunduğu mahalle hayat doludur, çok çeşitli insanlardan müteşekkildir.
Caminin etrafı evlerle doldurulmuştur. Tek tük ağaçlar dikkatinizi çekebilir. Bir tablodaki yeşil renkler gibi... Ayrı bir güzellik olarak tabii... Çünkü güzelim caminin etrafı briketten yapılmış, biçimsiz evlerle kuşatılmıştır. Bazılarının sıvası yoktur. Bazılarının sıvası dökülmüş ya da boyası kavlamış. Herhalde şehir düzenlemesi kapsamında yıkılıp park yapılacak yerlerden biridir. Camiyi bir kuşatma, bir ablukaya alma, fethetme, boğma girişimi gibi duran bu evlere rağmen, Acemli Camii görkemini ve çekiciliğini kaybetmemiştir. Bir arkadaşım Maraş Kalesi’nden şehri izlediğimiz sırada, “Cumhuriyet devrini simgeliyor beton ve briketten yapılmış, biçimsiz binalar. Camiler ise Beylikler dönemini. Aradaki fark, asaletlerinde gizli” demişti. Doğru demiş. Acemli Camii'ne nereden bakarsanız bakınız, o asaleti ve yanında her zaman ezik ve biçare kalmış, briketten, betondan evleri görürsünüz.
Acemli Camii hafızlarıyla da meşhur
Yolunu kaybetmek istiyorsan seni bir cami bulabilir. Ben yolumu kaybetmiştim ve kendimi Acemli Camii'nde bulmuştum. Daha doğrusu o, beni bulmuştu. Burası nedir diye girdiğim caminin bahçesinde kocaman bir çınar ağacıyla birlikte, küçücük iki tane havuzla karşılaşmıştım. Çınara eyvallah! Havuzların tatlılığına ne demeli?! Kenarında tahtadan birkaç tabure. Kavurucu sıcaklar içinde çınarın gölgesine nispet yapar gibi, suyunun serinliğini sunan küçücük, derinliği az havuza ne söylemeli? Onunla nasıl dertleşmeli? Hemen kolları sıvayıp, tabureye oturmalı ve ayakkabıyı, çorabı çıkarmalı. O buz gibi suyla sohbet etmeye başlamalı. Ayakları havuzun kenarından akan suya daldırmalı tabii, buz gibi suda dinlendirmeli. O suyun, ayağa ilk temasıyla birlikte başka bir âleme yönelmeli. Gözlerini kapat istersen ya da kapatma, başını göğe kaldır, çınarın yeniden gülümsemesiyle karşılaş ve tek tük geçen bulutlara bak. Gökyüzündeki mavilikle karışık beyazlık ve güneşin sarısıyla döndür başını, birkaç kez döndür. Olmadı, yine suyun şırıl şırıl, sana fısıldadığı şarkıyı dinle. İçinde ne varsa onu dinle. Sonra da selamünaleyküm diyerek, gözlerine gülümseyen dedeleri. Çocukların haylazca koşuşturmalarını ve suyla oynamalarını.
Acemli Camii başka bir âleme açılan kapıdır. Tabii bahçesinden ve havuzundan söz etmeyi bırakabilirsek, içine gireceğiz. Ve kısa da olsa şu tür bilgileri yedeğimize alacağız: Acemli Camii değişik tarihlerde “İskender Bey Camii”, “Şehit Evliya Camii”, “Hafız Ali Efendi Camii” diye de anılmış. Maraş’ta kubbeli, ahşap kullanılmadan, sadece taştan yapılmış ilk camiymiş. Ondan öncekiler dikdörtgen şeklinde, düz tavanlı, genelde ahşaptan yapılırmış.Böyle bir camiyi inşa ettirme bahtiyarlığına 1668 yılında Bayezitoğullarından İskender Bey kavuşmuş. Caminin temelindeki taşlarla, duvarlarındaki ve minaresindeki taşlar karşılaştırıldığında birkaç defa yıkılıp yeniden yapıldığı anlaşılır. Bahçesinde büyük bir medrese var. Tabii bu medrese, orijinal haliyle durmuyor, o da yeniden inşa edilmiş. İki katlı ve gayet kullanışlı. Burada Kur’an-ı Kerim eğitimi veriliyor. Sahi, Acemli Camii hafızlarıyla da meşhurdur.
Acemli Camii'ne bir kez girdiğiniz zaman...
Acemli Camii küçüktür. İçine girdiğiniz zaman sizi sarıp sarmalamaz, size sarılır ve bağrına basar. Ortasına doğru yürüyüp, namazınızı kıldıktan sonra, etrafa bakınmaya başlayabilirsiniz. Öyle şatafatlı, insanın içine ihtişamlı duygular bağışlayan bir dokusu veya görkemi yoktur. Küçüktür ama sıkıdır. O kadar görkemli değildir ama çok sağlam duygular uyandırır. İnsanın Allah’a (cc), kendine ve Müslümanlara güvenmesi gerektiğini düşündürür. O duyguyu verir. Duvarlarında Peygamber Efendimizin ve dört halifenin isimleri yazılmıştır. Tabii en üstte Allah (cc). Yanlış hatırlamıyorsam, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin de yazılı olmalı. Onlara değişik açılardan tekrar tekrar bakma gereği duyarsınız. Küçük, taştan, sağlam, mütevazi, güçlü duruşuyla, içinizde sanki her zaman oradaydınız da, bir ara oradan ayrılmak zorunda kalmışsınız ve işte gurbetten dönmüşsünüz duygusu uyandırır.
Acemli Camii'ne bir kez girdiğiniz zaman, bir daha ayrılmak istemezsiniz. Bu yüzden Acemli Camii'nden çıkınca, arkaya dönüp bakamazsınız. Hasret zordur. Dönüp, tekrar içinde tefekküre, ibadete, zikre dalmak vardır. O haz, hiç bitmeyecek, gün gün çoğalacak gibidir.
Ömer Yalçınova yazdı