Yunus der ki, gör takdirin işleri/ Dökülmüştür kirpikleri kaşları/ Başları ucunda hece taşları/ Ne söylerler ne bir haber verirlerYunus Emre’nin çağlar aşıp gelen bu dizelerindeki “hece taşları” ifadesi, uykusundan uyandırılıp halk şiiri vurgunu bir şairin, Tayyip Atmaca’nın, elektronik ortamda sessiz sedasız çıkardığı dergiye şahane bir ad oluvermiş.

On ikinci sayısı da çıkmış olan Hece Taşları dergisi, Eskişehir merkezli. Dergiyi şair Tayyip Atmaca yönetiyor. Dergi, 2015 Mart ayından itibaren her ay istikrarlı bir şekilde özelde şiirle, genelde de edebiyatla ilgilenen birçok kişiye gitti. İlgi gördüğü oldu, görmediği oldu ama o her ay kararlı yolculuğunu sürdürdü.

Sabırla yoğrulan bu yolculuk zamanla bir birikime dönüştü, o birikim de kısa süre sonra patlayıp meyve verecek bir tohuma durdu. Sonunda dergi, elektronik ortamdaki yolculuğunda bir yılını tamamladı ve ete kemiğe bürünerek on iki sayının yer aldığı bir cilt halinde okurun huzuruna çıktı.

Hece Taşları’nın on iki sayısının bir cilt halinde okurun huzuruna çıkması, herhangi bir derginin okurun huzuruna çıkmasından daha farklı bir anlam ifade ediyor. Çünkü bu dergi güncele ve gündeme teslim olan bir dergi değil. Günümüzde “gündem” ve “güncel” sözcükleri, ister istemez modernite tarafından kirletilen bir şeylere işaret ettiği için “gündem”e ve “güncel”e teslim olmamayı önemsiyorum ben. Bunun teorik bir altyapısının olmadığını varsaysak bile, “gündem”e ve “güncel”e direnmenin bizatihi kendisi varoluş için önemli. Üstelik Hece Taşları, bu duruşu naif bir varoluş sezgisiyle değil, bilinçli ve organize bir şekilde yapıyor. Bu da onu ayrıca önemli kılıyor bence.

Halk edebiyatına yaslanalım haydi

Hece Taşları, sırtını Halk edebiyatına yaslayan bir dergi. Derginin sırtını Halk edebiyatına yaslayacağını, derginin yönetmeni Tayyip Atmaca, ilk sayıdaki başyazısında “…Yunus Emre’nin birkaç dörtlüğünü hatırlar ama onun ruhu ile ruhumuz arasında fersah fersah uzaklık olduğunu bilmeyiz…” cümlesiyle deklare eder.

Yine derginin ilk sayısında, Yunus’u kendisinin ustası bilen şair Mustafa Özçelik “Yunus Emre’nin Şiir Estetiği” başlıklı önemli bir makaleye imza atarken Halit Yıldırım da “Hece Şiiri Öldü Mü, Öldürüldü Mü?” sorusunu sorarak bu önemli soruya yanıt arar. Hecenin ölmediğini ve fakat kendisini hece şairi olarak isimlendirenler tarafından çokça hırpalandığını “Hece öldü gibi sözleri bu anlattığımız çerçevede değerlendirdiğimizde, aslında ölmediğini görmekteyiz. Ama heceyi öldürmeye kalkanlar başta hece şairi olduğunu zanneden, şiiri bilmeyen müteşairler ve gözlerine at gözlüğü takarak kendi ideolojilerinin ve şiir anlayışının dışında hiçbir şeyi kabul etmeyen önyargılı sözüm ona sanatçılardır.” sözleriyle kayıtlara geçirir.

Her sayıda bir şair

Derginin dikkat çeken bir tarafı da, her sayıda bir hece şairine yer vermesi. Çok geniş bir ideolojik yelpazede yer alan bu şairler, hece damarını beslemek gibi bir ortak duruşa sahipler. Bu isimlere örnek olarak Necip Fazıl Kısakürek, Abdurrahim Karakoç, Yetik Ozan, Dilaver Cebeci, Ahmet Hamdi Tanpınar, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nu sayabiliriz.

Kendisini geleneğe yaslamakla mükellef gören Hece taşları, kendisini sadece Türkiye’yle ve sadece hece ölçüsüyle sınırlamış değil. Derginin beşinci sayısının kapağı, Divan şiirinin o ihtişamlı ismine, Şair Nabi’ye ayrılmış mesela.

Yeryüzünü kendi coğrafyamız bilmeli

Derginin sayfalarında kah halk şiiri, hak divan şiiri okuyarak gezinirken yedinci sayıda birden Samed Vurgun’un o hüzünlü fotoğrafıyla karşılaşıyoruz. Bu isim, Azerbaycan için sembol bir isim. Azerilerin kendi duygularını ifade ettiği için sahip çıkıp unutmadığı, adını heykellerle, çocuklarına koydukları Samed ismiyle yaşattığı bir dev.

Derginin sekizinci sayısında ise Kerküklü bir halk edebiyatçısını, Ata Terzibaşı’nı görürüz. Ata Terzibaşı da yaptığı derlemelerle ve diğer çalışmalarıyla sahih köklerimizi araştıran bir isim.

Elhasıl-ı kelam, Hece Taşları bize eskidiği için göz önünden kaldırdığımız ama atmaya da kıyamadığımız o ceviz sandığın içindeki cevherleri göstermeye ve böylelikle de bizi değerbilir olmaya davet ediyor.

 

Ahmet Serin değindi