Ramazan ayına ait güzellikler tam vaktinde mi yazılmalıydı? Ailecek oturulan sofrada memleket güzellikleri yâd edildikten sonra "evet efendim, böyle güzellikler de var" demek neden garip kaçsındı ki? Bende oturdum, Samsun'un Bafra'sına ait -olduğunu sandığım- bir güzel Ramazan eğlencesini yazdım.

Dışarda olmanın farkıyla bakınca...

"Memleket, doğduğun değil, doyduğun yerdir." diye belletildi bize yıllarca. Gittiğimiz her şehri, o şehirlerde gördüğümüz her güzelliği bizim bildik bu gerçekle. Elhamdülillah! Çokça güzellik gördük genç yaşımızda; güzel insanlara, güzel geleneklere rastladık gittiğimiz yerlerde... İçerde olan, güzellikleri/kıymeti fark edemez çoğu kez. Dışarda olmanın farkıyla ve bu farkındalıkla geleneklerine farklı gözle bakıyor insan, daha bir başka, daha bir aşkla; memleketinden -bilinen tâbiriyle doğduğu yerden- uzak kalınca...

Neymiş ki Sele-Sepet dedikleri?Bafra'da Ramazan eğlencesi Sele-Sepet

Ramazan özeldir, Bafralı çocuklara daha bir güzeldir. Adına "Sele-sepet" dedikleri eğlenceleri vardır ki; Ramazan'ın 14'ünü 15'ine bağlayan akşamın en güzel eğlencesidir o. Sele-sepet, kağıttan fenerin Bafracasıdır, Bafra yöresinde böyle bilinir o fenerler. Mahallenin çocukları daha sabahından hazır eder kıyafetlerini, pabuçlarını ve en önemlisi fenerlerini...

O güne mahsus hazırlığı yapanlar sadece çocuklar değildir. Çocukları karşılayacak olan büyükler de hazırlığa girişir. Harçlıklar, şekerler, kurabiyeler... Güzel telâşeler. Mahallenin çocukları iftarın hemen ardından giyinir, süslenir dillerindeki şu mani ile yollara dökülür: "Mahallede şenlik var,/ Bize geldi etraf dar,/ Sele-sepetleri alın,/ Çıkın yola ey çocuklar."

Sele-sepetini alan çocuklar başlar kapı kapı gezmeye, hangi kapıya varırlarsa şu mani vardır dillerinde: "Sele-sepet, top kandil,/ Aç kapıyı ben geldim,/ Ayda yılda bir kere,/ Kapınıza hoş geldim."

Mahalle, içlerinde mum yanan o fenerlerle rengarenktir. Fener kağıttandır, içi mumdandır, o fener çocuk elindeyse yanması kaçınılmazdır; bu ahvâle uygun mâni bile vardır: "Sele-sepetim yandı,/ Şekeri içinde kaldı,/ Üzüntümü gören babam,/ Bana yenisini aldı."

Bu adet ne zaman başlamıştır, kaynağı nedir?

Bafra'da bu geleneğin tarihini bilen yok. Neyi sembolize eder, ne zaman başlamıştır bu gelenek bilinmez. Bafra'ya has diye bellemiştik ki geçtiğimiz günlerde yaptığım internet araştırması geleneğin Sinop kaynaklı olduğu ihtimalini kuvvetlendirdi. Çok eskiden, gemilerin yelken ile çalıştığı zamanlarda Karadeniz'de sığınılacak üç liman olduğu, adlarının Temmuz, Ağustos ve Sinop olduğu söylenirmiş. Aslında bu, “Karadeniz sadece Temmuz ve Ağustos aylarında fırtınasız olur; diğer zamanlarda da gemiler ancak Sinop limanında barınabilir” demekmiş.

ŞivlilikRivayete göre bir kış gecesi bir yelkenli Sinop limanına sığınmış. Haftalarca burada mahsur kalmış. Kumanyaları tükenip açlık baş göstermeye başladığında uzunca bir süre kimseden bir şey isteyememişler. Kaptanın aklına feneri alıp ev ev dolaşarak mani söyleyip yardım istemek gelmiş. Filikayla şehre çıkıp gece feneri de yakarak ev ev dolaşıp, mani söyleyerek yiyecek toplamışlar. Acaba bu olabilir mi bu adetin kaynağı bilemiyorum. Konya'da da çocukların Üç Aylar’ın başlangıcı ile Regaib kandillerinde yiyecek, şeker topladıkları Şivlilik uygulaması var imiş. O da Sele- Sepet eğlencesine çok benziyor.

Sele-Sepet eskiden güzeldi!

Hemen her şeyin başkalaştığı şu zamanda gelenekler de hakkıyla îfa edilemez oldu. Çocukların eğlencelerine belediyeler el attı; keşke atmasaydı diye dertlendik. Keşke şarkıcı, türkücü takımı üç beş şarkı söylemek için gelmeseydi şehre şenlik için. Keşke dikkatler sadece kapıyı çalacak çocuklara yoğunlaşsaydı o akşam için. Keşke çocuklar eskisi gibi sele-sepet eğlencesi için hazırlansa idi... Yeni nesilin heyecanı, sevdiği sanatçı şehre geldiğinde tavan yapıyor artık. 2-3 senedir gördüğüm Sele-sepet eğlenceleri böyle devam ediyor; yıllarca sürdürülmüş geleneği belediyelerin ellerine vermeseydik keşke diye hayıflanıyor insan; "Sizin hiç geleneğiniz öldü mü? Bizim ölüyor." diyesi geliyor.

 

Gül Hanım Gürsoy haber verdi