Temmuz ayı geldiğinde Trakya’nın bereketli toprakları adeta sarı gelinlik giymişçesine içinizi ısıtan bir renge bürünür. Gökyüzünün maviliğiyle birleşen uçsuz bucaksız bu renk cümbüşünde Allah’ın cemal sıfatını müşahede ederek hayretiniz, imanınız bir kat daha artar.

Boyunlarını bükmüş bir vaziyette hepsinin yönü meftun oldukları güneşe doğrudur. Bu öyle bir meftunluktur ki bir an dahi ondan gözlerini alamazlar. Güneş ne tarafa dönerse onlar da aşkla teslimiyetle ona yönelirler. Bu sebepledir ki maşuğunun ismiyle müsemma; Günebakan, Gündoğdu denilmiştir aşk ile sema eden bu çiçeklere.

Her şey O’nu zikreder

“Yedi gök ve yer ile bunlarda olan kim varsa Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tespih etmesin. Lâkin siz onların tespihini anlamıyorsunuz. O ise hilm sahibidir ve çok bağışlayıcıdır.” (İsra suresi; 44)

Seyretmeye doyamadığınız huzur, mutluluk, şükür hissiyatı veren bu sapsarı tarlalar size lisan-ı hal ile öyle çok şey anlatırlar ki. Sanki kıyama durmuşçasına Allah’ı zikrederler. Önemli olan görebilmekte. Gözünü, kalbini açarak dünyayı temaşa eyleyebilmekte. Her an Yaratıcı’yı rengiyle, edasıyla tespih eden her zerrenin farkına varabilmekte huşu ile. 

Yunus da şu dizeleriyle tüm nebatatın tespihine dikkati celbeder: “Ey aşk eri aç gözünü yeryüzüne kıl bir nazar/Gör bu latif çiçekleri bezenüp uş geldi." "Her çiçek bin naz ile Hakk’ı öğer niyaz ile/ Her murg hoş âvâz ile ol Padişah’ı zikreder.”

Allah’ın Boyası dünyayı sarmıştır. “Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).” Bakara 138.

Sevmek, neyi niçin sevdiğinin farkında olmaktır biraz. Sevdiğinin ışığıyla beslenip tadını rengini ondan almak, onunla aynileşmek, O’nun rengine boyanmaktır. Günebakanlar aşkın teslimiyetin tezahürü olurcasına rengini dahi güneşten almışlardır.

Varlığımızın sebebini anlamak için sadece belki de sadece göğe bakmak yeterlidir bazen. Tıpkı İbrahim aleyhisselamın önce yıldıza, aya ve sonra güneşe bakışı gibi. “Batanları da kaybolanları da sevmem.” diyerek Rabbine yönelişi. Peki, bizim yönelişlerimiz kime, nereye? Allah’ın boyasıyla boyanmadığımız takdirde rengimiz ne renk? Rengârenk yaratmış Allah tüm kâinatı. Tadıyla kokusuyla da bezemiş ki kullar teffekür ederek bulsun rengini ve Rabbini.

Durma! Göğe Bakalım

Hem boşa değildi, ‘Durma, göğe bakalım!’ haykırışları Turgut Uyar’ın. Zira “Gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir.” derken Zarifoğlu meğer ne de haklıymış. Betonlaşmanın arttığı, kalplerimizin de katılaştığı, gökyüzüne hasret kaldığımız zaman diliminde yaşıyoruz. Çıkalım ormanlara, çayırlara, bağlara, dağlara. Kulak verelim kuşların, nebatatın ve tüm kâinatın zikrine. Seyredelim uçsuz bucaksız sanat galerisini. Hayrete düşerek yönelelim en büyük eşi benzeri olmayan Sanatkâra. O’ndan aldığımız ışıkla, aşkla tıpkı günebakanlar gibi boyanalım Allah’ın boyasına. Ve boyayalım dünyayı rengârenge. Savaşın, acının olmadığı yaşanılabilir bir yeryüzü inşa edelim.

Meryem Dalğıç, sıbgatallah ile boyanma niyazıyla yazdı.