Benim Dergilerim/ Halûk Güngör

Coğrafya kültürü ve gezi dergiciliğinde küresel iki köklü dergi, Amerikan National Geographic ve Alman Geo dergilerinden sonra Türk Atlas dergisinin başarısı  bir rastlantı mı? Atlas Dergisi

İlk çıktığında Türkiye’deki gezi anlayışını değişime uğratan Atlas, aynı zamanda karakteristik özelliklerimizden biri olan “göçebe ruhu”muzu da uyandırıyor. 
 
Bizim GYY (bilmeyenler için hatırlatma: GYY=genel yayın yönetmeni) ile benim aramda nizaya sebebiyet veren bir sürü mevzu vardır. Bir kere ikimiz de kitap okuma işini ciddiye alıyoruz; ikimiz de yayın hayatındaki mevkuteleri ciddi takip ediyoruz, gazetelere ve dergilere merakla göz atıyoruz; ve ikimiz de “karakter analizleri”ne meraklıyız. Aramızdaki en büyük çatışma konularından birisi “Türkiye’nin en iyi dergisi” olarak tanımlamakta ısrarlı olduğum Atlas dergisi üzerine. Ben de, GYY de Atlas’ı ilk çıktığından bu yana her ay düzenli olarak alıyoruz, okuyoruz, takip ediyoruz. İkimizin de bir Atlas arşivi var; GYY’yi bilmem, ben hemen hemen her sayfasını büyük merak ve keyifle okuyorum. 

21308Şimdi GYY ile aramızda gelişen bazılarının “rekabet” adını taktığı yeni gerilim işte tam bu noktada zuhur ediyor. Ben Atlas’ın dergicilik alanında en iyi dergi olmakla birlikte, varlığıyla bazı fonksiyonları icra ettiğini düşünüyorum ve işe şuradan başlıyorum. Yeryüzünde bu tür kaç dergi sayılabilir?: bildiğim kadarıyla iki tane: birisi Amerikan National Geographic, diğeri de Alman Geo.

Dünya çapında bu dergilerle rahatlıkla boy ölçüşen bir üçüncüsü de Türk Atlas. Peki bu tür dergi formatlarını üreten “akıl”ın bu üç ülke olması sadece sıradan bir rastlantı mı? Bana göre, hiç değil! ABD, dünya ölçeğinde “süper güç” ve fiilî olarak “emperyal” bir ülke. Dünyanın her yerinde stratejik ittifakları mevcut ve güvenlikten ekonomiye kadar “dünyayla ilgileniyor”. İkinci ülke Almanya’nın da stratejik üstünlük ve siyasî egemenlik anlamında “emperyal” bir karakteri mevcut ve Avrupa’dan dışarıya doğru bir yayılma emeli var. Bu tür ülkeler için, sözkonusu “coğrafya kültürü” dergilerinin özel bir önemi var.

Bu dergiler tıpkı, Osmanlıdaki uç beylikleri ve “alperen akıncılar” gibi, ya da Batı tecrübesindeki “misyonerler” gibi, dünyanın akılalmaz yerlerine şöyle bir uğruyorlar; bölgenin iklimi, coğrafî özellikleri, doğal güzellikleri ve doğal kaynakları ile birlikte kültürün özellikleri, gündelik yaşam biçimi, inançlar, etnik kökenler, ilişkiler, kavgalar-dövüşler, düşmanlıklar, güçlü yanlar-zayıf yanlar.. üzerine doğrudan gözlem ve analiz yapıyorlar. Dünyanın bilinmedik yerini bırakmıyor ve sürekli bilgi depoluyorlar. Bir ülke gerçekten “emperyal” karakterli ise ve akıllıysa, bu tür dergiler üretmek zorundadır. ABD ve Almanya için bu anlaşılabilir. Peki ya Türkiye? Hem tarihten gelen doğal mirastan dolayı, hem de bulunduğumuz jeostratejik mekân coğrafyası ve siyasî coğrafyadan dolayı Türkiye de “emperyal” olmak zorunda; ve fazla kafanızı yormayın, tastamam da öyle… İşte bunun bir delili, bence Atlas dergisinin varlığı. Bu dergi, bizim “alperen akıncı”larımızın gözünü açmasına, dünyayı en ufak ayrıntısına kadar tanımasına yardımcı oluyor. 

Atlas’la ilgili zihin konforumu zedeleyerek yaptığım bu analize, bizim GYY hiç mi hiç  katılmıyor. Ona göre, Atlas’ı üretenlerin bu kadar akıllı  olmaları mümkün değil. GYY şöyle düşünüyor: “Atlas, büyük medya gruplarının rekabetinden kazara doğmuş bir dergi. İşlevi ya da fonksiyonlarının önceden kurgulanmış olması imkânsız. Senin dediğin gibi, Türkiye’nin ‘emperyal’ bir ülke olduğundan haberleri bile yok. Bu dergiyi üretenler yalnızca işlerini iyi yapan ‘teknokrat’ tipler ve gerçekten iyi dergi yapıyorlar. Ama, senin dediğin gibi derginin böyle bir fonksiyonu varsa bile, bunun bilincinde değillerdir.” 

Atlas Dergisiİşte GYY ile benim aramdaki “entellektüel derinlik” farkı da burada. Ben bu üretimin gerçekleşmesini sağlayan “akıl”, “tecrübe” ve “vizyon”dan bahsediyorum; kişi ya da kişilerden değil. GYY’nin dediği doğru olabilir; dergiyi üretenler Türkiye’nin önemini gerçekten bilmiyor olabilirler. Ama ben onların sezgisel ya da rastlantısal da olsa bir fonksiyonu icra ettikleri çizgiyi önemsiyorum. Ve Atlas’la ilgili analizimin doğru olduğunda ısrarlıyım. Atlas Türkiye’nin en iyi dergisidir ve Türkiye’nin dünyayı tanıma penceresidir. Bu iş GYY’nin sandığı kadar basit değil. 

Hatta, bence “zaman sıçramaları”nı da hatırlarsak, haklı olduğumu siz de anlayacaksınız. Meselâ, bundan yıllar öncesini, ilk gençlik yıllarımı hatırlıyorum. Hayranlıkla baktığım Time, Nevsweek, Life gibi ‘gâvur’ dergileri arasında National Geographic’in tamamen ayrı bir yeri vardı. Bir kere, fotoğrafın ne kadar önemli bir anlatım ve iletişim dili olduğunu bu dergi ile öğrendim: kadrajlar, konu anlatımı, ifadeler, renkler… Her bir fotoğraf, bir yazı gibiydi.. Bazen yazıyı okumadan bile, seçilen fotoğraflardan konunun ne olduğunu her şeyiyle anlamak mümkündü. Hiç abartmıyorum, elin gâvuru bir şey anlatacağı zaman, değişim bir mekanizma kullanıyor; yazıdan anlamazsan, fotoğraftan anlıyorsun.. Daha sonraları öğrendiğim kadarıyla, National Geographic, Amerikan fotoğrafçılığına çok şey katmış, geliştirmiş, nitelik kazandırmış, vizyon kazandırmış.. Birçok ünlü fotoğrafçı NG’nin konuları için çalışarak ün kazanmışlar ve ustalaşmışlar. 

Fakat NG’nin sadece fotoğraf dili değil güçlü olduğu alanlar.. Derginin fotoğrafları kullanması, sayfa tasarımları, font kullanımı, kağıdın kalitesi gibi teknik özellikleri de, hiç tartışmasız bu dergiye karakter kazandıran unsurlar. Şimdi tam burada, bir bomba patlatmak istiyorum.. İngilizceyi sanki hep biliyormuş numarası çektiğimizden dolayı, muhtemelen gözlerden kaçan mühim bir ayrıntı: National Geographic, “ulusal coğrafya” anlamına geliyor.. Size de ilginç geliyor mu? Amerika’da çıkan ve “ulusal coğrafya” ismini taşıyan bir dergi, dünyanın her yerini, en ücra köşelerini bile kapsama alanı içine dahil eden, hiç erinmeyen, üşenmeyen ve küçük küçük adalarla bile ilgilenen “küresel” bir dergi..

Bir de bu derginin hedef kitlesini göz önüne alırsak, derginin ne idiği bir miktar belirginleşir.. Malûm Amerikalılar, dünyayı hiç de tanımayan, tanımak da istemeyen, kendi içine kapalı, kendince bir konfor anlayışı olan, özellikle orta kesim Amerikalılar için yemek, içmek ve televizyon seyretmek üzerine kurulu bir hayatın olduğunu bilirsek, derginin varlığı biraz anlam kazanıyor. Atlas Dergisi

Bundan neredeyse onbeş  yıl öncesi için, Türkiye’de baskı ve fotoğraf kalitesi açısından böyle bir derginin çıkması hatta bunun hayalinin kurulması bile mümkün değildi. Oysa bir “zaman sıçraması” yaşadık ve o günlerden, çok değil on yıl sonra Atlas yayınlanmaya başladı. Bu dönemde nelerin olduğu bence çok önemli. Turgut Özal fırtınası sonrası Türkiyeli insanlar “içe dönük”lükten ve “dışa kapalılık”tan çabuk sıyrılıp dünyaya doğru açılma sürecini gerçekleştirdiler. Bu dışa açılma ilk aşamalarda devlet teşvikiyle oldu gibi görünse de, büyük oranda sivil bir dışa açılmaydı. İşte Atlas’ın yayın hayatına başlaması bu dönemin karakteristiğini yansıtan, yalnızca bir örnek. 

Bir tek bu değil tabiî. İşin bir de “Türkiye dergicilik tarihi” açısından ele alınması gerek. Atlas, her yönüyle dergicilik tarihimizde bir dönüm noktasıdır: baskı tekniği, kağıt kullanımı, fotoğraf kalitesi, illüstrasyon çizimleri, fotoğraf kalitesi, diğer dergilerde kullanılmayan birkaç kat kulakçık sayfa gibi yanları ve dünyanın her yerine fotoğrafçı ve araştırmacı ekip gönderme özellikleriyle çıtayı epeyce yükseğe taşıdılar. 

Peki, teknik yanları  su götürmeyen Atlas’ın içinde neler var? 

Valla, doğrusu hiç ummayacağınız zenginlikte yazılar var. Dünyanın en özgün yerleşekillerinden birisi olan Arizona’da Bryce Kanyonlarıyla birlikte Colorado Nehrini; Endonezya’nın seksen bin kilometre uzunluğundaki kıyılarında milyonlarca yıldır oluşan mercan resiflerini ve atolleri; Pasifik’in sualtı derinliklerindeki canlıları… bulacağınız gibi; yurdumuzun bilinmeyen yöreleriyle, örneğin Göktedere Vadisi, Kelebekler Vadisi, Değirmendere, Ormanlı gibi nefis yerlerle tanışabilirsiniz… 

Atlas’ın son sayısında, üç kişilik bir ekip aslanların, zürafaların, zebraların ve bilumum Afira hayvanının vaziyetini öğrenmek için Afrika’da Namibya’ya gitmişler. Ahmet Özyurt ve Özcan Yüksek çok nefis ve canlı aslan fotoğrafları çekmiş, Batur Aygan da yazıyı yazmış. Yazı çok keyifli, fotoğraflar çok nefis. Meselâ, zıplaya zıplaya koştukları için Afrika dilinde springboklar (zıplayan gazel); büyük antilop cinsinden oriksler; 5,5 metre boyundaki zürafalar; Etosha’da yaşayan Afrika’nın en iri filleri; siyah sırtlı çakallar; savan maymunları, beyaz gergedanlar, sekreter kuşları… Neredeyse Meryl Streep’in “Out of Africa” filmini seyreter gibi muazzam bir Afrika dokusu izliyorsunuz. 

Atlas genellikle her yazının sonuna, bir “guide” koyuyor. Bu sayfada konu edilen yere nasıl gidileceği, vize tiyoları, konaklama yerleri, iklimi ve önemli telefonlar yeralıyor. Bu bilgiler, asırlardır yerleşik hayatı seçen, ama karakteristik özelliklerinden birisi “göçebe”lik olan Türk milletini kışkırtıyor. Tarihsel belleğini canlandırıyor ve toprağa çakılı kalarak yaşamanın bize uygun olmadığını hissettiriyor. 

Atlas ekibi yörük çadırında

Atlas’ın sık sık yaptığı  hayırlı işlerden bir tanesi de, yakın akrabalarımızı  yaşayan canlı kültürleriyle, sosyal hayatının tüm renkleriyle gözlerimizin önüne getirmesi. Örneğin son sayıda Kafkasya’daki yakın akrabalarımız olan Acar Gürcüleri tarihî süreçleri, kültürleri, gündelik yaşamları, mimarîsi, doğal zenginlikleri, ne yiyip ne içtiklerine kadar görsel bilgilerle birlikte veriliyor. Hatta çok nefis bir harita da sayfalara eklenmiş. Altıya katlanmış bu haridata “Sınırlardan taşan halklar” başlığıyla tüm akrabalarımızın yaşadığı cumhuriyetlerle ilgili rafine bilgiler var; yüzölçümleri, dinî ve etnik nüfus yapısı gibi. “Binbir kimlikli topraklar: Kafkasya” başlıklı haritanın haricindeki bu “faideli” bilgiler bitmiyor: kısa tarihçeler ve siyasî haritalar da var. 

Atlas Dergisiİşte Atlas’ın bir önemi daha burada beliriyor. Türkiye’nin misak-ı millî sınırlarının dışıyla iki siyasî grup, İslâmcılar ve milliyetçiler “zaman zaman” ilgileniyorlar. Fakat her ikisinde de ortak yan “şişinme”. Milliyetçiler, ortak kültür ve ırk kardeşliği, İslâmcılar da dinî ümmetçilik anlayışı üzerindan duygusal ajitasyonlarla dünyanın değişik bölgelerindeki Müslümanlarla ve Türkîlerle ilgileniyorlar. Ama bir hayıflanma, yetersizlik duygusu ve geçici arabesk bir üzüntü dışında hiçbir ciddi bilgi içermiyor. Oysa Atlas, bütün bunları birer “olgu” olarak alabiliyor; bu yüzden de Grönland’la ilgili bilgileri hangi zenginlikte veriyorsa, bu “tarafgirlik” kışkırtan coğrafyayla ilgili de öyle bilgi veriyor. Dolayısıyla, ne İslâmcıların, ne de milliyetçilerin göremediği önemli ayrıntıları yakalıyor Atlas. 

Bütün bunlar bir yana Atlas’ın bence hiç “karakter analizi” yapmaksızın herkesin müttefik olacağı bir başka önemi var. Atlas ilk çıktığı günlerde, GYY ile bir araya gelmiştik. Derginin ilk nüshası ikimizin elinde de vardı. Hiç unutmam, GYY dergiyi gözüme sokarak, “İşte, kentli insanın, kentli dergisi bu” demişti. Bu “kentli insan”, GYY’nin anlattığına göre en minimun düzeyde şu anlama geliyormuş: “modern yaşam aygıtı içine kendisini bir şekilde eklemlemiş, taşralı yanlarını asimile etmiş ve üçüncü dünyalı yanlarını terbiye etmiş; iyi bir eğitim almış, iyi bir ailesi ve işi olan, ‘beyaz yakalı’ bir iş koluna mensup, bir ‘orta sınıf’ elemanı…” Tabiî, böyle bir profil tanısı yapılabilir; fakat bunu eksik buluyorum. Ben “kentli” tarifini, biraz da modernizasyon ve endüstriyel yaşamdan firar etme eğilimi yoğun; ruhsal sıkıntıları belirginleşen; medenî olduğu gibi bastırılmış “ilkel” bir yan da barındıran bireycilik olarak yapmayı düşünüyorum. Çünkü profil hızlı biçimde değişiyor ve dönüşüyor.

Modern kentlerde yaşayan insanlar şimdilik bilinçsiz müthiş bir daralma ve tatminsizlik içindeler. Yoğun trafik, beton yığınlar, büyük iş merkezleri, inanılmaz bir insan kalabalığı ve site yaşamı içinde insanın en güvenlikli kabuğu evinin içindeki oturma odası. Belki de insanlık tarihinde hiçbir dönemde olmadığı kadar doğayla kopuk bir hayat yaşıyoruz. İşte Atl.as, bu tür insanlara bir “hayat öpücüğü” veriyor ve iflas etmeye yüz tutmuş ciğerlere hava taşıyor. Atlas’ın her sayfası, yaratanın ilâhî mucizelerini, tabiatın tüm doğal güzelliğini, çeşitliliğini gözler önüne seriyor. Bir yayla görüntüsü, bir şelale, bir orman, bir gökyüzü, bir çiçek, bir balık… doğada ne varsa, Atlas’ta yerini buluyor ve modern insanla doğa arasında mükemmel bir köprü kuruyor. Bu yüzden de okur profili pek az dergide rastlanacak zenginlikte. İyi de reklâm alıyorlar. Atlas, ilân fiyatı en yüksek dergiler arasında (arka kapak 17.750$). Bu rakamlara göre son sayısındaki reklâmları hesapladım: 162 sayfalık dergide kendi grup ilânları da dahil tam 50 sayfa reklâm var, normal tarifeyle hesaplarsak 350 bin dolarlık bir reklâm mevcut. Helâl-i hoş olsun, değer. Atlas Dergisi

Tüm bunlardan sonra, kişisel önerilerime gelelim: “Bu dergiyi kimler okumalı?” derseniz; bence Atlas’ı herkes okumalı. Ama özellikle üst düzey yöneticiler okumalı: küresel vizyonları mutlaka gelişecektir.. bürokratlar okumalı: nasıl bir dünyada yaşadıklarını daha sahici parametrelerle ölçeceklerdir… politikacılar okumalı: üretecekleri siyasetin enginleşmesini sağlayacaktır… öğrenciler okumalı: nasıl bir dünyaya doğduklarını ve onları nasıl zengin bir dünyanın beklediklerini görerek, kişisel gelişimlerini daha doygun yapacaklardır… öğretmenler okumalı: eğitim-öğretim sektörünün kalitesizliğinin aşılmasında bir nebze katkı sağlayabilir… turizm sektörünün tüm birimleri okumalı: dünyada neler var, insanlar nerelere nasıl ve neden giderler tedrisatı yapmaları iyi olur… basın-yayın işiyle iştigal edenler okumalı: haber kavramı zenginleşecektir… hâsılı her türlü sektör çalışanı okumalı, insanlık durumları, dünya bakışları mutlaka gelişecektir. 

Atlas dergisi toplam kalite performansı

Kapak grafiği 6,90

Görsel malzeme kullanımı  8,85

Sayfa tasarımı 8,90

Detay bilgiler 8,90

Kağıt özellikleri 9,00

Dil ve imlâ 7,00

Baskı 9,00

Tanıtım 8,50

Dağıtım 8,95

Nitelik kaygısı 9,99

 


Asım Gültekin Matbuat dergisinden ç-alıntıladı

GYY'nin notu: Bu metindeki GYY efsanevi kitap dergilerimizden Matbuat dergisinin çok değerli GYY'si Muhammed Nur Anbarlı'dır. Kendisi keşke dunyabizim'de yazsa güzel güzel...