Kavrayışımızın Güçlü Olması Lazım

2-13 Mayıs 2018 tarihleri arasında Karaman’da, 741. Karaman Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre’yi anma etkinlikleri ve II. Kitap Fuarı münasebetiyle bir dizi faaliyet icra edildi. Bunların içerisinde 2 Mayıs Çarşamba günü Asım Gültekin’in söyleşisine katılma imkanım oldu.

Ben daha önce Asım Gültekin’i bilmiyordum. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’ndeki panolarda yer alan ‘tavsiye faaliyet’ bilgilendirmesinde faaliyetten haberdar olunca nasıl biri olduğunu merak ettim. 2008 yılında yılın öğretmeni seçilmesi beni daha da meraklandırdı.

Asım Gültekin’in konuşması, hitabı, öğrencilerle ilişkisi bana göre gayet güzeldi. Konuşmasını sahnede değil de dinleyicilerin arasında gerçekleştirdi. Bu değişik bir tarzdı, sebebini çözemesek de konuşmasının en sonunda kurduğu kimi cümlelerden bunun önemli bir sebebi olduğunu hissettik.

“S” Türkçede geldiği kelimeyi dışarı çıkartıyor

Program içerik olarak güzeldi. Konuşmacı, kelimelerle çok uğraşan ve kelimelere farklı açıdan yaklaşan biriydi. Daha önce kelimelere hiç bu şekilde yanaşmamış ve düşünmemiştim. Konuşmacı kelimelerin köklerine baştaki sessiz harfi kaldırarak ulaştığını söyledi. Mesela “görmek” kelimesi kökünü “ör” olarak alır. “Karşılaşmak”, “ar” gibi. “Kök” kelimesi kökünü “ök” olarak alıyor, “ök” anne demektir. Yazar kelimelerle matematiksel bir açıdan uğraştığını ifade etti. “Dön ve yön kökünü ön olarak alıyor ve nereye dönersen dön, orası önün oluyor” dedi.

Bilginin kökü ilgi, ilgiyi kendimize katarsak bilgi olur dedi. “Orası” nasıl “burası” olur; ben oraya gidince “orası” kelimesi “burası” olur. “Ora”nın başına “ben”in ‘b’si geldi, “burası” oldu dedi. “Biz” ve “sizin” kökü “iz”, başına “b” getirirsek kendimizi dahil ederiz. Ama “s” Türkçede geldiği kelimeyi dışarı çıkartıyor, “siz” oluyor. Konuşmacı bu şekilde birçok kelime birbirleri ile ilginç bağlantıları ile açıkladı.

Asıl Türkçeyi Yörükler konuşuyor

Gültekin, asıl Türkçeyi konuşanın Yörükler ve köylüler olduğunu ifade etti. Ben köyde doğup büyüdüğüm için konuşmamın kaba, düzgün olmadığını düşünürdüm ama bunu duyunca bir rahatlık geldi. Mesela köyde “güzel”e “gözel” derler; bunu hep duyardım. Bu bilginin doğru olduğunu, asıl olanın “gözel” olduğunu yazardan öğrendim. “Gözün istediği, arzu ettiği” anlamında imiş.

Peygamber Efendimiz’in (sav) “Allah’ım bana eşyanın hakikatini göster” diye dua ettiğine değindi ve Batının “eşyanın hakikati” diye bir bilgiden haberinin olmadığını söyledi. Bizim, eşyanın mahiyetini kavramamız ve düşünmeyi iyi yapabilmemiz için kelimelerle irtibatımızın iyi olması gerektiğine değindi. Mesela “bön” kelimesinin kökü “ön”, “önünden başkasını görmemek” anlamında imiş.

“Kendi” sözcüğü üzerinde durdu. Sözlüklerin hiçbirinde “kendi” kelimesinin etimolojik açıklaması yokmuş. Secde eden anlamında dili geçmiş zaman eki imiş “kendi”deki “di”. Kendi ne zaman olunur? İnsanın kendi olması bir zamana gider. İnsanın kendi olması secde etmesidir dedi.

Kavrayışımızın güçlü olması lazım

Konuşmacının, “eğitime, okula karşıyım, öğretmenlerin dersle ilgisi yok, eğitimde zorunluluk var, okul kelimesi 1935 yılında uydurulmuştur” diye söylemesi, eğitimci birinden beklemediğim bir sözdü. Bu yüzden şaşırmıştım ama daha çok ayrıntı verince haklı olduğuna inandım.

Konuşmacının şu sözleri de hoşuma gitti: “Kavrayışımızın güçlü olması lazım. Niye? Tabi ki insanları kandırmak için ya da övünmek için değil. Benim Rabbim en güzeli, ben de ona yaklaşmam ve yakışmam için kul olarak en güzeli ve en iyisi olmalıyım.”

Konuşmacı, Ömer Karaoğlu’ndan da bahsetti. Önceden biliyordum bu sanatçımızı ama fazla dinlemiyordum. Güzel parçaları var ve şu an ara sıra dinliyorum.

Asım Gültekin’in her gittiği yerde ilim irfan sahibi kişilerle konuşmaya çalıştığını söylemesi, onların bilgilerinden yararlanma gayreti dikkatimi çeken hususlardandı.

Programın içeriği genel olarak güzeldi. Konuşmacının hayatı ile ilgili bilgi sahibi oldum. En önemlisi de kelimelere farklı açıdan bakma ve onları farklı açılardan değerlendirme usulünü öğrendim.

Şerife Öztürk

 

Okumak İçin Kitaba Dokunmalı!

Asım Gültekin, Türkçe’nin sesleriyle boğuşan bir insan. Bu etkinlikte de birçok kelimenin nereden geldiğini açıkladı. Kelimelerle bu kadar uğraşma sebebi nedir? Bu sorunun cevabını konferansında şu şekilde açıklamıştı: “Ben düşünmeyi ve anlamayı seven bir kişiyim. Bir şeyi anlarken onun mutlaka bir kelimesi vardır. Gerçekten doğru anlamak istiyorum. Eşyanın hakikatini kavramak için kelimelere ihtiyaç vardır. Kelimesiz düşünebiliyor muyuz? Düşünmeyi sağlıklı yapabilmek için kelimelerle uğraşıyorum.”

Dikkatimi çeken bir husus ise şu sorusuydu: Yunus Emre Divanı’na dokundunuz mu? Konferans salonundaki çoğu kişi hayır cevabını verdi. Daha sonra ise ‘eğer dokunsaydınız, okurdunuz.’ Dokunmak ile okumanın aynı kökten geldiğini ifade etti.

Konferansa katılan kişilerin geneli lise öğrencileriydi. Haliyle dikkatleri kolay bir şekilde dağılabiliyor, uykuları geliyor, telefonla ilgilenmeye başlıyorlar. Asım Gültekin ise öğrencilerin dikkatini nasıl toplayacağını çok iyi biliyor. Baktı ki salon uyku moduna geçmiş, hemen onların dilinden birkaç kelime kullanarak herkesi yeniden konferans salonuna döndürüyor.

Sahnede konuşmak yerine konferans salonunda dolaşarak anlatması bu işi çoktan beri yaptığını gösteriyordu. Ne yapmak istediğini tam olarak bilen bir kişi olduğunu düşündüm. Eğitime karşı olduğunu söyledi ama hala öğretmenlik yapmaya devam ediyormuş, buradaki kastını tam olarak anlayamadım.

Şu dizeleri okuması çok güzeldi:

Bir zindana attılar

Kapıyı kapattılar

Kimseler sezmedi

Zindanda bir ışık var

Işık büyük, kapı dar

Işığı çalamazlar” (Şükûfe Nihal)

 

Cennet Yavuz