Aşere-i Mübeşşere kimlerdir, hususiyetleri nelerdir?

Aşere-i Mübeşşere, Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından cennete girecekleri daha hayatta iken kendilerine müjdelenen on sahâbîdir.

Kaynaklarda, “el-aşeretü’l-mübeşşere”, “el-mübeşşerûn bi’l-cenne”, “el-aşeretü’l-meşhûdü lehüm bi’l-cenne” gibi ifadelerle de anılan bu on sahâbî şunlardır:

1-Hazreti Ebû Bekir,

2-Hazreti Ömer,

3-Hazreti Osman,

4-Hazreti Ali,

5-Hazreti Talha b. Ubeydullah,

6-Hazreti Zübeyr b. Avvâm,

7-Hazreti Abdurrahman b. Avf,

8-Hazreti Sa‘d b. Ebû Vakkās,

9-Hazreti Ebû Ubeyde b. Cerrâh

10-Hazreti Saîd b. Zeyd (r.a)’ dir.

Aşere-i Mübeşşere’nin bazı ortak vasıfları şunlardır:

  1. Tamamı ilk Müslümanlardan olan bu on sahâbî, Hz. Peygamber’e ve İslâm’a büyük yardımlarda bulunmuşlardır.
  2. Kureyş kabilesine mensup olup nesepleri, Hz. Peygamber’in nesebiyle birleşmektedir. Bu sebeple, “aşere-i mübeşşere” ifadesini “Kureyş’ten cennetle müjdelenmiş on kişi” olarak anlamak daha doğru olacaktır. Nitekim konuya ait rivayetlerde de “aşeretün min Kureyşin fi’l-cenne” kayıtlarına rastlanmaktadır.
  3. Bedir Savaşı’na ve Bey‘atürrıdvân’a katılmışlardır. Bey‘atürrıdvân’da bulunamayan Hz. Osman adına, bizzat Hz. Peygamber iki elini birbirine kavuşturarak biat etmiş, onu da biata katılanlardan saymıştır.
  4. Allah’ı ve Resulü’nü sevdikleri bizzat Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır.
  5. Allah yolunda yakınlarına karşı savaşmaktan çekinmemişlerdir. Nitekim Mücâdele sûresinin, “Allah’a ve âhiret gününe inanan bir toplumun babaları, oğulları, kardeşleri, akrabaları bile olsa Allah’a ve Peygamber’e karşı gelenlere sevgi beslediklerini göremezsin” meâlindeki 22. âyetinin aşere-i mübeşşereye dahil ashap hakkında nâzil olduğuna dair bazı rivayet ve yorumlar bulunmaktadır.

Aşere-i Mübeşşere’nin soyları

Aşere-i Mübeşşere’nin hepsi Kureyş kabilesindendir. Peygamber efendimize (s.a.v) soyca yakınlılıkları şöyledir:

Muhammed Mustafa (s.a.v), Abdullah’ın oğludur; o da Abdülmuttalib’in, o da Haşim’in, o da Abdimenaf’ın, o da Kusayy’ın, o da Hakim’in, o da Mürre’nin, o da Ka’b’in, o da Lüvey’in, o da Galib’in ve o da Fihr’in oğludur. Abdimenaf’ın adı Mugiyre ve Hakim’in adı da Gülab’dır.

Ali (r.a), Ebu Talib’in, o da Abdülmuttalib’in oğludur.

Affan oğlu Osman (r.a), Ebu’l as Ümeyye’nin, o da Abdişems’in o da Abdimenaf’ın oğludur.

Avvam oğlu Zübeyr (r.a), Hüveylid’in, o da Esed’in, o da Abduluzza’nın, o da Kusayy’ın oğludur.

Avf oğlu Abdurrahman (r.a), Abdi Avf’ın, o da Haris’in, o da Zühre’nin, o da Kusayy’ın oğludur.

Ebu Vakkas oğlu Sad (r.a), Malik’in o da Ühey’bin, o da Abdimenaf’ın, o da Ka’b’in, o da Zühre’nin ve oda Hakim’in oğludur.

Kuhafe oğlu Ebu Bekir (r.a), Amir’in, o da Ömer’in, o da Ka’b’in, o da Esed’in, o da Teym’in, o da Mürre’nin oğludur.

Ubeydullah oğlu Talha (r.a), Osman’ın, o da Amr’in oğludur.

Hattab oğlu Ömer (r.a), Nüfeyl’in, o da Ribah’ın, o da Kurt’un, o da Zirah’ın, o da Adiyy’in, oda Ka’b’in oğludur.

Zeyd oğlu said (r.a), Amr’ın, o da Nüfeyl’in oğludur.

Abdullan b. Cerrah oğlu Ebu Ubeyde (r.a), Ka’b’in, o da Dabbe’nin, o da Haris’in, o da Fihr’in oğludur.

Aşere-i Mübeşşere’nin durumları

Hazreti Ebû Bekir (r.a), dili düzgün, yüzü güzel, zayıf vücutlu, çukur gözlü, yumru alınlı idi. Fil yılından (İslâm tarihinde, yaklaşık olarak miladi 570 yılında yaşandığı rivayet edilen bir olaydan dolayı verilen isimdir) iki sene sonra doğup Resulullah’tan iki yaş küçük idi. Şeriat hükümlerini gereği gibi bilen, Kur’an-ı Kerim’e vakıf, güzel ahlaklı, son derece takvalı, namuslu, adaletli ve insaflı idi. Bunlarla beraber çok cesaretli idi. Hatta bir gün Hz. Ali, meclisinde bulunanlara; “İnsanların en cesaretlisi kimdir?” diye sormuş ve: “Sensin” dediklerinde, “Aslında ben kiminle dövüş meydanına çıktımsa öcümü aldım, fakat insanların en yiğidi kimdir?” diye tekrarlamış, “Biz bilmiyoruz, kimdir?” diye sorduklarında; “Ebu Bekir’dir. Çünkü Bedir günü, Resulullah için bir çadır kuruldu ve müşriklere karşı nöbet tutup kendisini korumaya kimse yanaşamadı; Ebu Bekir, elinde kılıcı Resulullah’ın başı ucunda durdu. Kim saldırsa kılıcıyla karşılayıp onu uzaklaştırırdı. İşte insanların en yiğidi odur” dedi.

Hz. Ebu Bekir, en evvel Müslüman olup başkalarını Hak dine davet etmeye başlamış ve birçok kimseleri İslâm dinine dahil etmişti. O zaman kölelerden Müslüman olanlara, müşrikler, pek çok eziyet ederlerdi. O da onları satın alıp azad ederdi. Bu suretle satın alıp Allah rızası için azad ettiği yedi köleden biri; Hz. Bilal-i Habeşi (r.a) idi.

Müslüman olduğu gün evinde kırk bin dirhem parası vardı; hicret ettiği sırada beş bin dirhem kalmıştı. Bütün variyetini, Resulullah uğruna feda etmişti, Resulullah, onun malını kendi malı gibi kullanırdı ve yolculukta ve evde onu yanından ayırmazdı.

Hz. Peygamber’in (s.a.v) “Peygamberlerden sonra Ebu Bekir’den efdal bir kimse üzerine Güneş doğup batmadı” dediği rivayet edilir.

Müslümanlar’ın sayısı otuz sekize yükseldiğinde Hz. Ebu Bekir, “Artık meydana çıkalım.” deyince Resulullah: “Ey Ebu Bekir! Henüz sayımız azdır.” diye mazeret buyururlardı. Bir gün onun ısrarı üzerine Resulullah, ashabıyla beraber Harem-i Şerif’e gitti, fakat cemaat olmayıp kendi yakınları içinde ve her biri Harem-i Şerif’in bir tarafına dağıldı. Hz. Ebu Bekir ayağa kalkarak bir hutbe okuyup insanları, Allah’a ve Resulü’ne uymaya davet etti. Böylece İslâm dininin ilk hatibi oldu. Fakat müşrikler kalkıp hücum ederek gerek kendisini gerek öteki Müslümanlar’ı dövüp hakaret ettiler.

Hazreti Ömer (r.a), Hz. Hamza (r.a) Müslüman olup da İslâm bir derece güçlendikten sonra imana gelince Müslümanlar’ı alıp Harem-i Şerif’e götürdü ve cemaatle namaz kıldırdı. Hz. Ebu Bekir’in arzu ettiği işi o başardı. O gün Kureyş’in reisleri: “İşte şimdi kavmimiz, ikiye bölündü” dediler. Resullah da onu “Faruk” diye adlandırdı.

“Ey Peygamber! Sana, Allah ve sana uyan müminler yeterlidir” mealindeki ayet-i kerime de o zaman indi.

Hicret zamanı bütün ashap, gizlice Mekke’den çıkıp Medine’ye geldiler. Yalnız Ömer’ül Faruk aleni olarak hicret etti. Önce kılıcını kuşandı, yayını omzuna astı, oklarını eline aldı ve Kureyş’in ileri gelenleri Kâbe-i Muazzama’nın etrafında halka halka olup oturmaktayken Harem-i Şerif’e gitti. Beytullah’ı yedi defa tavaf etti ve iki rekat namaz kıldı. Sonra: “Yüzleriniz kara olsun” deyip Kureyş’in ileri gelenlerine beddua ederek yanlarından geçerken, “Anasını ağlatmak, çocuklarını öksüz ve karısını dul bırakmak isteyen, şu vadinin öte tarafında bana kavuşsun” diyerek Mekke’den çıkıp Medine’ye hicret etti. Arkasına düşen olmadı. Uhud Savaşı günü, ashab-ı kiram şaşırarak dağıldıkları zaman Resullah’ın yanında duranlardan birisidir. Hem böyle cesaretli ve kahraman hem de âlim, akıllı ve idareci idi. Ne zaman ashap arasında bir görüş ayrılığı çıksa onun görüşü doğru çıkardı. Fil yılından üç yıl sonra doğmuştur. Uzun boylu, iri gövdeliydi. Gözlerinde biraz kırmızılık vardı.

Hazreti Osman (r.a), Fil yılından altı yıl sonra doğmuştur.  Orta boylu, büyük sakallı, esmer renkli ve güzel yüzlü idi. Yanaklarında çiçek bozuğu vardı. Utangaç, güzel ahlâk sahibi ve Kuran’ın hükümlerine vakıf idi. Hazreti Ali ve Harise oğlu Zeyd’den sonra Hazreti Ebubekir’in daveti ile ilk önce imana gelen beş kişiden birisidir. İlk önce Habeşiştan’a hicret eden odur. Servet ve zenginlik sahibi olup Allah yolunda büyük meblağlar harcamış ve cihada en ön safta katılmıştır.

Hazreti Ali (r.a), anadan ve babadan Haşim oğullarındandır. Babası Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Ebu Talib’dir ve anası Haşim oğlu Esed’in kızı Fatıma’dır. Esmer renkli, kısaya yakın orta boylu idi. Sakalı büyük olup omuzlarının arasını doldururdu, başının ön tarafında saç yoktu. Omuzlarının arası geniş ve omuzları ve elleri kalın; bilekleri ve pençeleri kuvvetli idi. Cenkte aslan gibi savaşırdı. Her kiminle dövüştüyse galip gelmiştir, kahramanlığı halkın dilinde destan olmuştur.

Güler yüzlü, güzel huylu, yumuşak, cömert ve alçak gönüllü idi. Kuran’ın sırlarına vakıf, âlim, adaletli, dili düzgün ve açık ve eşsiz bir hatip idi.

Resulullah, onu küçükken evine alıp öz evladı gibi yetiştirdi. O da gözünü açtığında onu gördü ve şirk karanlığına düşmedi, putlara secde etmedi. Çocukken Hazreti Muhammed’e (s.a.v) peygamberlik geldikten birkaç gün sonra Müslüman olmuştur.

Hazreti Abdurrahman b. Avf (r.a), Fil yılından on yıl sonra doğmuştur. Kırmızı ile karışık beyaz renkli, güzel yüzlü, büyük gözlü, çok kirpikli, çekme burunlu, elleri iri, parmakları kalın idi. Hazreti Ebubekir’in daveti ile ilk önce iman eden beş kişinin ikincisidir ve Uhud Savaşı günü, Rasullullah’ın yanından ayrılmayanlardan biridir. O gün yirmi yerinden yaralandı ve yaralardan biri ayağında olduğundan topal kaldı.

Hazreti Sa‘d b. Ebû Vakkās (r.a), kara yağız ve uzun boyluydu. On sekiz, on dokuz yaşlarında iken Müslüman oldu ilk Müslüman olarak adı geçen beş kişinin üçüncüsüdür. Okçuların başı idi. Allah yolunda önce ok atan ve kan döken odur, “İslâm süvarisi” diye tanınmıştır.

Uhud Savaşı’nda düşmanlara bin ok atmış ve Hazreti Peygamber (s.a.v) onun hakkında “Ya Rabbi, onun duasını kabul buyur” diye dua etmiş olduğundan Hz. Sa’d, her kimin hakkında dua etse kabul olurdu.

Hazreti Zübeyr b. Avvâm (r.a), esmer, semizce, orta boylu, az sakallı idi. Babası Hz. Haticetül Kübra’nın (r.a) kardeşidir. Annesi, Rasullulah’ın dedesi Abdulmuttalib’in kızı Safiye’dir. Hz. Ebu Bekir’in “Zatü’n-nitakayn” diye bilinen kızı Esma ile evlenip ondan beş çocuğu olmuştur.

İlk önce iman eden adı geçen beş kişinin dördüncüsüdür ve Allah yolunda ilk kılıç çeken odur. Resullulah, “Her peygamberin havarisi var: benim havarim de Zübeyir’dir.” buyurmuştur.

Hazreti Talha b. Ubeydullah (r.a), kırmızı yüzlü, kısaya yakın orta boylu, göğsü geniş, ayakları iri ve kalın idi. Adı geçen beş kişinin beşincisidir. Uhud savaşı günü Hz. Peygamberin yanından ayrılmayanlardandır. O gün kâfirlerden biri Resullah’a bir kılıç sallayınca Hz. Talha o hamleyi eliyle karşılayarak o darbede çolak olmuştu. Çok zengindi.

Hazreti Ebû Ubeyde b. Cerrâh (r.a), adı geçen beş kişiden sonra iman edenlerin birincisidir. Uhud Savaşı’nda Hz. Peygamber’in yanından ayrılmayanlardandır. Hatta Hz. Peygamber’in mübarek yüzüne saplanan zırh halkalarını dişleriyle çıkarırken iki ön dişi çıkmıştı. Resulullah onun hakkında: “Bu ümmetin emini, Ebu Ubeyde’dir.” buyurmuştur. Zayıf, seyrek sakallı, ince ve uzun yüzlü ve uzun boylu idi. Abid, zahid, mücahid, kadri yüce ve meziyetleri çok idi.

“Resulullah kendisine halife tayin edecek olsaydı, kimi tayin ederdi?” diye Hz. Aişe’ye (r.a) sorduklarında: “Önce Ebu Bekir’i, sonra Ömer’i ve üçüncü olarak Ebu Ubeyde’yi tayin ederdi.” diye cevap vermiştir.

Hazreti Saîd b. Zeyd (r.a), Ebu Ubeyde ile beraber iman edenlerdendir. Hz. Ömer’in amcası oğlu ve kız kardeşi Fatıma’nın kocasıdır.

Allah, hepsinden razı olsun.

  

YORUM EKLE