Arap edebiyatında kısa öykünün oldukça kısa bir öyküsü

Çağdaş Arap edebiyatı deyince aklımıza önce şiir geliyor. Evet, şiir Arap dilinin en derin ve en güzel tezahür ettiği alandır. Birikimin aktığı bir ırmaktır. Arap kültürünün damarlarında mısralar akıyor diyebiliriz. Belki buna bağlı olarak ülkemizde şiir, diğer alanlara göre daha iyi takip ediliyor sanırım. Birçok Arap şairinden kitaplar veya seçmeler yayınlandı. Edebiyat Dergisi hem şiir hem öykü alanında seçmeler yayınlayan öncü bir yayınevi oldu. Mahmut Derviş, Ali Ahmed Said, Nizar Kabbani gibi şairleri az çok şiirle ilgilenen herkes bilecektir.

Peki, romanda, öyküde durum nasıl? Son yılların ilk akla gelen Arap kökenli roman yazarı şüphesiz Amin Maaluf’tur. Kitapları ülkemizde yok satıyor ve okunuyor. Onun kadar tanınmasa da başka bazı isimler de var. Ama kısa öykü alanında Arap dünyasını iyi izlediğimizi söylememiz zordur. Oysa Arap dilinde öykü dalında güçlü bir damar ve gelenek söz konusudur. Biz burada, yapılacak çalışmaları teşvik etmek amacıyla hem kısa öykünün, hem çağdaş Arap dünyasındaki kısa öykü serüveninin çok genel bir resmini çıkarmak niyetindeyiz.          

Modern öykü hangi şartlarda ortaya çıktı?

Modern anlamda öykünün Batı’da XVIII. yüzyılda görüldüğü söyleniyor. XIX. yüzyılda bugünkü formuna ulaşmış ve romandan ayrı bir tür olarak kabul edilmeye başlanmış. Bunun teknik olarak gazete ve dergilerin yaygınlık kazanmasıyla bağlantılı olduğu düşünülüyor. Yani mekanda ve zamanda oluşan sınırlar, yeni bir yazım türüne yol açmış.

Başka bir rivayette teknolojinin gelişmesiyle günlük çalışma tarzının değişmesi, çalışan kesimin okumaya vakit ayıramaması, Avrupa’da kısa öyküyü ortaya çıkaran nedenler arasında sayılıyor. Gerçekten bir edebi türün öyküsünün Batı’daki teknolojik ve bilimsel gelişmelerle eş zamanlı olarak izlenmesi ilginçtir. Bu bize çok yönlü çalışmanın önemini gösteriyor. Sosyal gelişmeler sanat türlerinin şeklini de değiştirebiliyor.

Rivayete göre bugünkü anlamda ilk öyküleri Amerika’da Edgar Allen Poe (öl.1849), Rusya’da Nikolay Gogol (öl.1852) yazmış. Aynı zamanlarda, birbirlerinden pek de haberleri olmadan. Arkasından,  Guy de Maupassant, Anton Çehov gibi ünlü isimler geliyor. Arap modernizmi Fransa’dan etkilendiğinden Maupassant bizim için ayrı bir önem taşıyor. Kimisine göre (H. Jackson) “Kısa hikaye Maupassant’tır, Maupassant kısa hikayedir.”

Batı kültüründe önemli yer tutan geleneksel masalları veya halk hikayelerini haydi bu kategoriye almadık. Peki, İstanbul’un fethinden 100 sene kadar önce İtalya’da ünlü Decamoron hikayelerini yazan Giovanni Boccaccio’yu nereye koyacağız?

Yani öykü öyle birden ortaya çıkmıyor. Dünyadaki bütün kültürlerin geçmişlerinde anlatı veya hikaye geleneği vardır. Bunlar modern çağa doğru belli bir form kazanıyor ve adı kısa öykü oluyor. İlginçtir Fransızcada öykü ve tarih kelimeleri (histoire) aynıdır. Almancada da öyle. Bu durumda Hammer ve Kafka aynı şeyleri yazmış oluyor; Geschichte!  İngilizler, öykü anlamına gelen story’nin önüne “hi” eklemiş, tarih olmuş. Demek ki tarihi “evvelkilerin hikayesi” olarak algılıyorlar.

Modern öykü Doğu’dan etkilenmiştir

Geçmişe doğru gittikçe daha da zenginleşen ve özgünleşen Arap edebiyatında ise şiir ve hikayenin özel bir yeri vardır. Esasen bu ikisini ayırmak o kadar kolay değildir. Çünkü klasik çağda birçok alanda olduğu gibi hikayeler de mısralar ve beyitlerle anlatılıyordu. Tasavvuf edebiyatının en önemli eserlerinden olan Mesnevi, hikayelerle, kıssalarla dolu bir şiir kitabıdır.  

Fakat kıssa geleneğinde, Binbir Gece Masallarında, Arap nesrinin şaheserlerini de bulmak mümkündür. Özellikle Binbir Gece Masalları, Kur’an-ı Kerim’den sonra klasik Arap dilinin en önemli metinleri olarak kabul edilir. Kur’an-ı Kerim, içindeki peygamber kıssalarıyla Arap diline yol gösteren, ilham veren bir kaynak olma özelliğini günümüze kadar korumuştur.

Arap hikayeciliği İslam öncesi dönemlere kadar uzanır. Tabii sözlü geleneğin yazıya aktarılması zamanla gerçekleşmiştir. Cahiliye devrinin ünlü şairi Antere bin Şeddad’ın hikayelerinde dönemin hayat tarzını, adetlerini izlemek mümkündür. Arap edebiyatında kısa öykücülüğe giden yolda Kur’an’da geçen kıssalar, Antere b Şeddad, Zahir Baybars, Hayy b. Yekzan, Binbir Gece Masalları, makamat, tezkireler, Kelile ve Dimne gibi eserleri görmek mümkündür. Ortaçağ boyunca Endülüs de dahil olmak üzere bu edebiyat, Batı’daki kültür merkezlerinde tercüme ettirilerek genellikle farklı isimlerle yayınlanmıştır.

Bu nedenle Batı’da masal geleneği nasıl Ortaçağ İslam kültüründen etkilendiyse, modern kısa öykü türü de Doğu’dan gelen bu kaynaklara çok şey borçludur. Antoine Galland (öl.1715) Binbir Gece Masalları’nı Fransız ihtilalinden neredeyse bir asır önce Paris’te 12 cilt olarak yayınlamış (1704-12) ve Batı dünyasına tanıtmıştır. Bunu sömürgeciliğin başlangıç halinde olduğu bir devirde Doğu’nun önce gizemlerinin keşfi olarak da algılayabiliriz.

Modern öykü ile Arap modernizmi arasındaki paralellik

Modern anlamda Arap öyküsünün doğuşu Arap modernizminin başlangıcıyla doğrudan ilgilidir. Ortadoğu’da Batı kültürüyle ilk doğrudan temas kuran Arap ülkesi Mısır olmuştur. Tabii o zaman Mısır Osmanlı toprağıdır. Burada önemli olan bu temasın İstanbul’dan önce gerçekleşmiş olmasıdır. Sebebi de Napolyon’un Mısır seferidir (1798). Napolyon Mısır’a sadece askerlerle değil bir bilim ve kültür adamları ordusuyla geldi. Ünlü Fransız doğu bilimci Silvester de Sacy onlardan birisidir. Tabii medeniyetlerin bu karşılaşması, Mısır kültür ortamında büyük bir etki uyandırmıştır.

Mısır valisi olan Mehmet Ali Paşa, bizdeki Tanzimat’tan çok önce yenilik hareketlerini başlatmıştır. Fransa ile kurduğu yakın temasla orduyu yenilemiş, kısa zamanda Osmanlı’ya kafa tutacak hale getirmiştir. Mısır karşısında acze düşmesi, Osmanlı’da Tanzimat’ın başlangıcında önemli bir etken olmuştur. Bizim aydınların Paris macerası daha sonra başlamıştır. Mehmet Ali Paşa bilimsel ve kültürel bir “rönesansın” yolunu açtı. Avrupa’ya öğrenciler gönderdi. Bizden çok önce, Fransızcadan tercüme çalışmalarını başlattı.

O zaman gönderilen bir öğrenci gurubunun başında bulunan Muhammed et-Tahtavi (öl.1873), Paris’te Fransız edebiyatından birçok eseri Arapçaya çevirdi. Ve Batı dünyasını anlatan Paris Seferi adlı bir seyahatname yazdı. Aynı şekilde, Hafız İbrahim (öl.1932) Victor Hugo’nun Sefiller’ini, Necib Haddad (öl.1899) Alexander Dumas’ın Üç Silahşör’ünü, Farah Antun (öl. 1922) Bernardin St. Pierre’in Paul ve Wirginie’ini Arapça’ya çevirdi. Mehmet Ali Paşa, Bulak’ta bir matbaa kurarak burayı tercüme ve baskı çalışmalarının merkezi haline getirdi. Bu matbaa Arap aleminin önemli bir yayın ve kültür merkezi olma özelliğini günümüze kadar korumuştur.

Fakat ilk dönemde Batı edebiyatından yapılan tercümeler ilginçtir. Metinlerde esas olaylar sabit kalmakla beraber mekanlar, kahramanların isimleri hep yerlileştirilmekte, yerine göre bölümler eklenmekte veya çıkarılmaktadır. Hatta tercüme ettiği öyküyü kendi eseriymiş gibi yayınlayanlar olmuştur. O günlerin haberleşme imkanları düşünülürse uluslararası telif hakları kontrolü pek mümkün değildi. Esasen anonim olan halk hikayeleri geleneğinden, telif ve müellif kavramlarının öne çıktığı, yazarın eseri sahiplendiği bir sürece yeni yeni girilmektedir. Bu da işin ayrı bir yönüdür. Bizde de benzer olaylar yaşanmıştır. İlk tercümeler bizde de yerlileştirilmiş, bize ait isimler kullanılmıştır. Metinler bir çeşit miri malı gibi görülmüş olmalıdır.

Arap dünyasında XX. yüzyıl başlarına kadar tercüme ve taklit şeklinde eserler verildiğini görüyoruz. Mısır, Suriye, Irak ve Lübnan ekseninde öykü dalında ilk eserler XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başlarında görüldü. Bu dönemde Arap öykücülüğünün kendi eserleriyle ortaya çıkmaya başladığı kabul ediliyor. Muhammed Teymur (öl.1921), Mustafa Lütfi el-Menfaluti (öl.1924), Cibran Halil Cibran (öl. 1931), Irak’ta Mahmut Ahmet es- Seyyid (öl. 1937), Lebibe Haşim (öl.1947), Lübnan’lı Halil Mutran (öl.1949), Filistin’de Halil Baydas (öl.1949), Abdulmesih Haddad (öl.1950), Muhammed Hüseyin Heykel (öl.1956), Taha Hüseyin (öl.1978), Tevfik El Hakim (öl.1987), Mihail Nuayme (öl.1988), Necip Mahfuz (2006) gibi isimler öykünün Arap edebiyatına mal olmasında önemli rol oynadılar.

Görüldüğü gibi Arap dünyasında modern anlamda öykü, kültürel merkez olması sebebiyle Mısır’da doğmuş ve buradan diğer Arap ülkelerine yayılmıştır. Mısırda öykü dalında akla gelen ilk eser, Mustafa el Menfaluti’nin Fransızcadan çevirdiği öykülerden oluşan El Aberat (Gözyaşları - 1915) adlı eserdir. İşin ilginç tarafı Menfaluti’nin Fransızca bilmemesidir. Başkalarına tercüme ettirerek anladıklarını yeniden yazmıştır.

Modern öykünün ilk örnekleri

Modern anlamda öykünün ilk örneklerini Muhammed Teymur’un (öl.1921) verdiği kabul ediliyor. Yahya Hakkı, Mehmet Tahir Laşin (öl.1954) gibi isimlerle kurduğu gerçekçi akımın (Medresetü’l Hadise) öncüsü sayılan Muhammed Teymûr, öykülerinde çiftçiler ve gördükleri baskıları, memurlar ve yolsuzlukları, kadınlar ve yaşadıkları sorunları ele aldı. Açık, yalın bir dille yazdı. Gerçekçiliğinde ve öykü tarzında genelde Fransız edebiyatından, özelde ise Guy de Maupassant’dan etkilendi. Fil Kıtâr (Trende – 1917) adlı öykü kitabı ilk modern Arap öykü eseri olarak kabul edilir. Yapılan çevirilerle Arap öyküsünün Batı dünyasında tanınmasını sağladı. 

Salih Hamdi Hammad,  Mehmet İzz, Mihail Nuayme ve Muhammet Lütfi Cum’a da modern Arap öyküsünün öncüleri olarak kabul ediliyor. 1920 sonlarında Teymur ve Mehmet Tahir Laşin’in eserleri ile adeta Mısır Arap öyküsünün oluşumu tamamlandı. İbrahim Mazini, öykülerinde edebi Arapça ile halk dilini yaklaştırmaya çalıştı. 30 ve 40’lı yıllarda öyküde romantizm akımı hakimdir. Siyasal hayattaki çaresizliğin bunda etkisi büyüktür. Öykü öyle fonksiyon kazanmıştır ki sadece öyküye yer veren Er Rivaye adıyla bir dergi ve Kevkebü’ş Şark adıyla bir gazete yayınlanmıştır.

Irak Arap öyküsünün ayrı bir gelişme alanı oldu. 1920-1930’lu yıllarda ayrı bir kimlik kazanma sürecine giren Irak, Lübnan ve Mısır etkisinden kurtularak kendi edebi geleneğini oluşturmaya başlıyor. Bu oluşumda Batı ve Osmanlı etkisi önemlidir. İlkler arasında Ömer Seyfettin’den etkilenerek yazan Mahmut Ahmet es Seyyid ve Et Talai (Bağdat 1929) adlı eseri burada hatırlanmalıdır.  Enver Şaul, Zünnun Eyyub, Abdulhak Fadıl gibi isimler öykülerinde yabancı baskısından kurtuluş, yoksulluk, hastalık ve eğitim eksikliğiyle mücadele gibi temaları işlediler. 1950’lerden sonra yaşanan sosyal ve edebi atılımlar çerçevesinde Ali el Hakani, Necef’te ünlü El-Beyan adlı edebi dergiyi çıkarıyor.

Aynı süreçte Abdülmacid Lütfi, Fuat Tekerli, Abdullah Niyazi gibi isimler öykü tekniğinin gelişmesine önemli katkı sağlıyor. 1976’dan sonra ise yeni neslin ortaya koyduğu usta anlatım teknikleriyle sosyal ve psikolojik yaklaşımlara ağırlık veren Irak öyküsü önemli bir aşama kat ediyor. Batı dillerine çevriliyor, Dünyada tanınmaya başlıyor. Söz konusu yazarların ülkelerindeki askeri rejimlerden kaçarak Beyrut veya Batı ülkelerine yerleştiklerini, orada eser verdiklerini, bir kısmının ülkesinde bile yaşasa dışarıda yayın yapmayı tercih ettiğini belirtmemiz gerekiyor. Bizim Jön Türklerin maceralarına benzer bir durum.  

Arap dünyası resmi olarak bölündü    

II. Dünya Savaşı sonrasında Arap dünyasının bölünmüşlüğü resmiyet kazanınca bölgesel milliyetçilik düşünceleri etkili olmaya başladı. Mısır ve Arap dünyasının önemli yazarı Taha Hüseyin, Romanları ve öykülerinde Arap toplumunun yaşadığı değişimi anlattı. Yusuf Es Sıbai, Maupassant etkisinde öyküler yazdı. 60’lı yılların önemli öykü yazarları arasında Süleyman Feyyad, Muhammed el Bisati, Yahya Tahir Abdullah, Muhammed Mebruk sayılabilir. 

1960 ile 1980 sonuna kadar olan dönem farklıydı. Olaylar hızla gelişti. Sömürgecilikten kurtuluş sevinci kâbusa dönüştü. Direniş savaşları, 67 Arap İsrail Savaşı, Irak-İran savaşı, iç çatışmalar, baskılar. Arap aydınları yenilgilerden sorumlu tuttuğu Arap yönetimlerine karşı sert tavır aldı, bu yönde eserler verdi. Arap şiirinde yeni akımlar ortaya çıkarken, öykü yeni mecralara sürüklendi. Beyrut, baskılar ve tutuklamalardan kaçan Arap aydınlarının sığındığı bir özgürlük adası oldu. Sonra Beyrut da işgal edildi, yağmalandı, yakıldı, yıkıldı. Halen toparlanabilmiş değil.

Bu dönemin dikkat çekici isimleri arasında Ghassan Kanafani (öl.1972), Filistin dramını anlatan öykü ve romanlarıyla ünlüdür. Güneşteki Adamlar başta almak üzere bazı eserleri Türkçe’ye kazandırılmıştır. Ürdün doğumlu yazar Abdurrahman Münif’in Akdeniz’in Doğusu başta olmak üzere bazı eserleri Türkçe yayınlandı ve büyük ilgi gördü. Aynı süreçte Arap dünyasında Mısır adına ilk defa Nobel Edebiyat Ödülü (1988) alan Necip Mahfuz (öl.2006) öykülerini topladığı birçok kitap yayınladı. Dünya’llah (Kahire 1963) ilkler arasında.

Yine Mısırlı Fuad Kandil (1944 -2015) son dönem roman ve öykü yazarlarından. 18 roman, 12 öykü kitabı var. Aldığı birçok ödülden sonra en son 2010 Devlet Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu. Eserleri en fazla tanınan Arap kökenli yazar kimdir derseniz bugünlerde Amin Maaluf açık ara öndedir. Tüm kitapları Batı dillerinde ve ülkemizde yayınlanıyor. Sürgündeki birçok Arap yazar gibi o da Paris’te yaşıyor. Öykü değil, roman yazmayı tercih ediyor. Ama bu eserlerde Arap kültüründeki anlatım geleneğini hissetmemek mümkün değildir.

Arap edebiyatı ve öyküsünün ülkemizde hak ettiği düzeyde tanındığını söyleyemeyiz. Aramızdaki duvarların tam yıkıldığını ümit ettiğimiz anda birileri karanlıkta çalışıp yeni duvarlar ekliyor. Yapılacak çalışmaların aramızdaki duvarlardan birkaç tuğla indirmeye katkısı olması en büyük temennimizdir.  

YORUM EKLE
YORUMLAR
dilek taş
dilek taş - 3 yıl Önce

çok derli toplu bir makale olmuş, araştırmam için istifadeli oldu,elinize sağlık..

banner46