Yusuf Cevahir, Cevahir Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. Türkiye’yi sessiz sedasız dönüştüren ‘bu memleketin yerlilerinden’ biri. Müsiad’ın ilk üyelerinden, sonrasında da uzun süre yönetim kurulu üyesi olarak hizmet etmiş biri. Aynı zamanda İTO’da aktif ve İTO’nun “yerlileşmesi”ni sağlayan dönüştürücü ekipten biri. Sadece iş dünyasıyla ilgili değil, aynı zamanda dış dünyayı, özellikle de Arap ülkelerini, bu ülkelerin görünmeyen yüzlerini ve dinamiklerini biliyor. İşte Yusuf Cevahir, bu bilgi ve deneyimlerini Birlik Vakfı Bursa Şubesinde dinleyicilerle paylaştı. Geceden notlar şöyle:

Türkiye’nin komşuları…

Türkiye, geçmişte Osmanlı İmparatorluğunun uzun bir dönem parçası olan komşu ve bölge ülkelerini, coğrafi yakınlığa rağmen uzun süre ihmal etti. Bu ihmalin sebepleri siyasiydi ama bu durum ticari ilişkileri de etkiledi ve Türkiye son dönemlere kadar siyasi-ticari nüfuzunu bölge ülkeleri üzerinde kullanmadı.

Diğer yandan Arap dünyası, Türkiye’nin uzak kaldığı bu dönemde, hiçbir ortak paydası olmadığı halde Avrupa ve ABD ile dost olmuştur. Türkiye’de  ‘bazı malum çevreler’ ise neler kaybettiğimizin farkında olmadığı gibi, onlara uzak kalmak demek olan eski durumun sürmesi için gayret sarf etmişler ve hala da sarf etmeye devam etmekteler.

Zulüm payidar olmaz

Son yüzyılda baskıcı rejimlerin zulmü altında olan Arap devletleri, Arap Baharı diye anılan süreçte aşamalı da olsa hak ve özgürlüklerini kazanmaya başlamışlardır. Hiç kuşku yok ki bu bir süreçtir, diğer halklar da bu süreçten etkilenecektir.

Libya özeli

Tunus’ta olaylar başladığında, Libya’da yaşayan bürokrat, işadamı, işçi vb Türkler, “Libya, Tunus gibi olmaz!” diyorduk. Çünkü Libya’da açlık ve sefalet yoktu. Mesela et ve süt fiyatları 1970 yılında nasılsa yine aynıydı ve bunu da devlet sübvanse ediyordu. Buna bakarak biz, “Libya’da bir şey olmaz!” diyorduk.

Görülemeyen şey

Ama göremediğimiz bir şey vardı: Libya halkı, 1965 yılından beri zulüm altında inliyordu. Her aileden ya bir ölü ya da bir mahpus vardı. İşte biz bu zulmün biriktirdiği öfkeyi göremedik. Günü geldiğinde o öfke öyle patladı ki, önünde kimse duramaz oldu. Bu öfkeyi biz yakından gördük. İnsanların yakınları ölüyor, sakat kalıyordu ama bu onları yıldırmıyordu. Hatta şu söylenebilir: Libya halkı, kıyamda verdiği kayıp kadar (Nüfusun % 1’i.) kayıp daha verseydi bile, yine bunu umursamayacaktı.

Libya’da Batı parmağı var mı?

Libya’da olan bitende Batı parmağı aranıyor ama bu arayış çok doğru değil. Yani orada olan biten, Batı’nın yazdığı bir senaryo değil, halkın sahici bir kalkışmasıydı.

Libya ne olur?

Libya, 1969 yılındaki devrimden sonra göç verdi, yetişmiş beyinlerini kaybetti.  Şu an bile Libya’da yönetimde olanlar, ülke içinde yetişmiş aydınlar değil, Batı’da eğitim almış, en az bir yabancı dili olan kişilerdir. Ama şu da var ki Libya’daki yerli devrimden sonra beyin göçü tersine dönmeye başladı. Libya’dan daha önce kaçmış olanlar, artık geri dönüyor.

Libya’da iyi şeyler olacağına dair beklentilerimiz var. Bunun da sebepleri var elbette. Bu sebeplere bakıldığında, şunları görürüz:

1. Libya’da diğer ülkelerde olduğu gibi bir mezhep çatışması ve böyle bir potansiyel yok,

2. Libya’da İslami şuur çok fazla. Kaddafi her ne kadar baskılamaya çalıştıysa da, dini değiştirmeye kalkmadı,

3. İslami bilinç yüksek olduğu için, kabileler arası çatışma ihtimali hemen hemen yok gibi bir şey,

4. Seçim süreci açıklandı gibi. Bu seçimlere hile karıştırılmazsa, Libya kısa sürede toparlanıp istikrara kavuşur,

Yazık ki katliamı biz değil de başkaları…

Fransa’nın Libya’ya müdahalesi tartışma konusu oldu. Şurası bir gerçek ki, oraya bir müdahale gerekiyordu ve oraya o zaman Türkiye müdahale etmeliydi. Müdahale olmasaydı, inanılmaz bir kıyım yaşanacaktı Bingazi’de. Kaddafi güçleri, yaklaşık 150 km uzunluğunda bir konvoy oluşturmuş, katliam yapmak için Bingazi’ye gidiyordu. Fransa’nın müdahale ederken niyeti ne olursa olsun, bu müdahale o katliamı engelledi. Ama keşke bu müdahaleyi bir biçimde Türkiye yapabilseydi.

Batılılar ve fitne

Batılılar, o bölgedeki petrodolarları kazanmak için orada fitne çıkarmaktan vazgeçmeyecektir. Üstelik bu fitneyi çıkaracak birikimleri ve yetişmiş elemanları da vardır. Unutmamalı ki Batılılar, çıkarları için her şeyi yaparlar.

Türkiye ve Türkiye’nin Yeni Osmanlı tavrı

Türkiye’nin takındığı yeni tavır, Yeni Osmanlıcılık olarak algılanıp onları rahatsız ediyor, bu doğru. Ama unutulmamalı ki daha Arap ülkelerinde okutulan tarih kitapları, Batılıların yazdıkları tarih kitapları. Bu kitaplarda da Batılılar, birlikteliği çağrıştıran Osmanlı ifadesini kullanmak yerine kavmiyetçiliği körükleyen Türk kelimesini kullanıyorlar. “Türkler şöyle yaptı, Türkler böyle yaptı” diyerek araya nifak tohumları ekmeye devam ediyorlar. Bu durumu düzeltmek için ilk yapılacak şey, ülkelerin tarihlerini yeniden yazmalarıdır.

Tayyip Erdoğan sevgisi ve Türkiye’nin rolü

Libya’da her kademeden ve her eğitimden insanda hakiki bir Tayyip Erdoğan sevgisi var. Hatta birçoğu, “Neden bizim de onun gibi bir liderimiz yok!” diye hayıflanıyor.  Türkiye’nin konumuna gelince:  Şu anda o bölgede itibarı olup da sözü geçen tek ülke Türkiye’dir. Libya’nın ve diğer Arap ülkelerinin başka ülkelerle ilişkileri, çıkara dayalı ve pazarlıklarla yürütülen ilişkilerdir.

Her ne kadar Türkiye’den bakınca belli olmasa da, Türkiye’nin Libya başta olmak üzere bölge ülkeleriyle görünür-görünmez ilişkileri çok iyidir.

 

Ahmet Serin, mevsimin bahar olmasını dileyerek yazdı