“Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi” ? |
(Fussilet suresi, ayet:53) |
“Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den |
Ömer, Ömer nasıl aldın bu barı sırtına sen?” |
(Mehmed Akif) |
Refah partisiyle kapı kapı gezilen, kadınıyla erkeğiyle çağrısını ülkenin en kıyı mahallelerine ulaştırmaya seyirten heyecanı hatırlarsınız. Sonra yerel yönetimlerde elde edilen başarı sonrası Ankara’ya taşınan umutları ve şu ya da bu iddialarla kısa iktidar dönemi sonrası düşürülen hükümeti. Ali Kalkancıları; Müslüm Gündüz’leri, hıçkırıklara boğulmuş zavallı (!) kızcağızın, televizyonların haber kuşağında ordumuzun uygun adım merasim yürüyüşüne eşlik eden ifşaatlarını.
Reel-politik dediğin nedir babo?
Sanırım “reel politik” lafının kıraathanelerde dolaştığı balans ayarlı günlerin ardından duyduğum hoş bir fıkraydı: “Erzurumluya küçük oğlu sorar. Baba reel politik ne ki?... Baba yapıştırır cevabı; “Bah oğlum, mesela dedenle nenen her sabah erkenden tarlaya gitmiir mi?” Çocuk başını sallayıp onaylayınca baba; “İşte goçum, farzet ki nenen galkıp gitmek istemiir amma deden onu döve döve (seve seve de okunabilir) götüriir! Ahan da budur reel politik!”
İktidarıyla muhalefetiyle Türk siyasi hayatında “hizmet” aşkıyla yanıp tutuşan ve eline fırsat, altına koltuk geçtiğinde milletin değer ve dertlerine yabancılaşan, ahbaplarıyla beraber bir dizi estetik operasyon sonrası tanınmaz hale gelen bir çok siyasetçi vardır bu ülkede. Siyasete bakışında oldukça etkili olan bu gibi örneklere rağmen millet, siyasetten umut ve beklentilerini sürdürür. Sistemin alışageldiği denklem zora girecek olduğunda ise toplum mühendislerimiz yeni formüller üzerinde çalışmak üzere göreve çağrılır.
Gömleği çıkarıp gel(mesey)dik buraya!
Nihayet “gömleği çıkarmış olmak” bir parça gribal enfeksiyona yol açsa da “fanila”nın hala yerinde olduğu tesbitinden hareketle taarruz devam eder. Bir kısım gazeteci, televizyoncu, yazar, sanatçı da bu taarruza siperden ya da siper gerisinden iştirak etmeyi görev bilir. Siyasetin merkezine yönelik kavga devam ederken ülkenin bugünü ve yarınına dair her devirde iyi şeyler yapma sevdasında olanlar bulunduğu gibi kendi değirmenine su taşıyan ve hatta bu iş için adeta baraj kuranlar olagelmiştir. Bazen çağdaşlık, laiklik ve demokrasi referans gösterilerek sürdürülen “hizmet” kavgası, kuşkusuz dünya egemenlerinin ilgi ve bilgisinden uzak kalmamıştır.
Bana sorarsanız, Ankara bayağı soğuk… Giden dostlar, oradan gördüğünüz gibi değil inanın diyorlar. Doğrudur. Ya oturacaksın adam gibi oturduğun yerde ya da siyasette hizmet aşkında samimiysen sıkı giyineceksin. Grip falan deyip dururken zatüree riski de var çünkü!
Diyalog:
-Değerli arkadaşlar! Vaadler karın doyurmuyooor!
(kalabalık)
-Doyurmuyooor!
(kalabalıktan birisi)
-Mönüde ne vaar?
-Bizi seçtiğinizdeeee…
(kalabalık tempolu)
-Türkiyaaa seninleee gurur duyuyoor!
(kalabalıktan birisi)
-Eeee??
-Kendim için bi şey istiyosaaam naamerdiiim!!
(kalabalık, alkışla karışık)
-Helaal olsuuun!
(kalabalıktan birisi)
-Naamertsiiin!!
-Biiiz, hizmet için geldiiik!!
(kalabalık)
-Büyüksüüüün!
(kalabalıktan birisi)
-Hizmet içi eğitim aldınız mııı?
-Efendiiim? Ne diyosun be adam deminden beri??
-zzzzzzzzzzzt!
(kürsüdeki adam ve kalabalık)
-?!?!?!
Ömer Karaoğlu sıkı giyinmek lazım dedi