Mute Destanı’yla Başlayan Serencam 

İslam’ın hayatın tüm alanlarında yer alması gerektiği düşüncesinde olanların müzikle imtihanı 1986 yılında yapılan Mute Destanı adlı bant tiyatrosu ile başladı. Bu bant tiyatrosunda yer alan ve o zamanlar marş denilen 3 adet eser bu anlamda bir ilk sayılmalıdır.  

Ammar AcarlıoğluHatta,  

“Kanları fışkırtıp köpürten

Bir kılıç darbesiyle

Yahut ciğer ve barsakları kasıp kavuran

Bir mızrak saplamasıyla şehid olmak istedi

Abdullah bin Revaha”  

şiiri ritm ve nefesle söylenilen ilk eser olmuştur.  

Mute Destanı’nın dinleyenler tarafından beğenilmesi ardından yeni bant tiyatrolarını getirmiştir. Musab bin Umeyr, Hicret… bunlardan sadece bir kaçı. Bu bant tiyatrolarındaki metnin akışını hareketlendirmek, oyunda efekt oluşturmak ve dinleyenlere heyecan vermek amacıyla bağlamanın kullanılması Müslümanların “müzik” kavramını sorgulamalarına neden olmuştur. Bestelere bağlamanın girmesine “müzik haramdır” diyen bazı kesimler olmuştur. Hatta “tek ses vahdettir, çok sesli müzik şirktir” denilerek müziğe karşı sert bir muhalefet başlatılmıştır. 

Bir gün dağlar, yürür dağlar… 

Her ne kadar müziği haram olarak görenler olsa da 1990’lı yıllar Müslüman camiada ezgi / marş tarzı müziğin patladığı yıllardır. Özel radyo ve televizyonların kurulmaya başlamasıyla dindar kesimin radyolarında Ömer Karaoğlu, Eşref Ziya Terzi, Taner Yüncüoğlu en çok yayınlanan isimler olmuş, doldurulan meydanlarda sıkılan yumruklarla “Bir gün dağlar, yürür dağlar” hep bir ağızdan söylenmiştir. 

Ammar Acarlıoğlu28 Şubat’tan Sonra Yaşanan Dönüşüm 

Ne var ki, dünyada yaşanan değişim ve dönüşümden ezgi / marş tarzı müzik de etkilenmiş, 1980’lerin ortalarındaki protest eserlerin yerini daha az mesaj kaygısı güden eserler almıştır. 1990’larda müzik piyasasında yer alan bazı sanatçılar değiştikleri yönünde sert bir şekilde eleştirilmişlerdir. Hatta, stadyumlarda, spor salonlarında ve değişik mekanlarda yapılan konserlerde sahneye çıkan sanatçılara “Şehit Tahtında”, “Lailaheillah”, “Doğ Ey Güneş” gibi eserler istek olarak iletilmiş, tribünler hep bir ağızdan bahsi geçen eserleri söyleyerek bir şekilde mesaj verme yoluna gitmişlerdir. Ezgilerimiz / marşlarımız yoksa gerçekten yeşil pop mu oluyordu diye sorgulamadan edemiyorduk… 

Ammar Acarlıoğlu adında bir genç 

Bütün bunları  neden anlatıyorum, çünkü Ammar’ı dinlediğimde Mute Destanı’ndan günümüze müzik algımız aklıma geldi. Ammar’ı ilk defa geçtiğimiz günlerde yaptığımız dergiler toplantısında dinlemiştim. Güçlü sesiyle “Savaşa girdi kalbim”i söylüyordu. Önce Ömer Karaoğlu’nun sesine benzettim. Evet benziyordu ama daha güçlüydü. Daha sonra başka bir dost meclisinde daha dinleme imkanım oldu. Mini sayılabilecek bir konser verdi bize. Def çaldı, ney üfledi. Bestami Yazgan, şiirler okudu. Hepimiz mest olmuştuk. 

Ammar Acarlıoğluİlk Albüm: Kıyama Kamet 

Ammar Acarlıoğlu’nun ilk albümü Kıyama Kamet ismini taşıyor. 10 tane eserden oluşuyor bu albüm. 9 tane eserin sözü Ammar Acarlıoğlu’na ait. 1 eser ise Nurullah Genç’in “Uyan Artık Yiğidim” şiirinin bestelenmesiyle ortaya çıkmış. 

Eserlerin sözleri 1980’lerin sonları 1990’ların başlarında bestelenen eserleri hatırlatıyor. Mesaj vermeyi önceliğine alan ve protest eserler var albümde.  

Bir yiğit soluyor şubatın ortasında

Laleler kan ağlıyor bir camii avlusunda

Kervanlar dolusu bir aşkın yükünü

Omuzlamış Metin yüreği avucunda… 

Eşref Ziya Terzi, Hakan Aykut, Taner Yüncüoğlu korosunun Kalksam ve Dirilsem albümündeki “Metin Yüksel” ezgisi aklıma geliyor birden…  

8o Akıncılarına atfettiği Tutsak isimli eserde; 

Nerden bileceksin be adam

Anlamazsın benim halımdan

Buralar Yusuf Medresesi 

diyerek protest bir tavır geliştiriyor. 

Ammar AcarlıoğluHerşeyin Özeti: İthaf 

Ammar Acarlıoğlu, albüme yazdığı “İthaf” bölümünde her şeyi özetliyor aslında, “Hamd alemlerin Rabbine ve salat Rasûlüne… Çıkmazlar içerisinde bir dünya zamanı ve o dünya çarkını çıkılmazlar içerisine sokanlar… Bu denli zor bir zaman, nedenli zor bir uğurda olalı yaşam… ve bu hayatı sadece doğrultuları içerisinde yaşayanlara… Ne pahasına olursa olsun dertlerinden kopamayanlara… “dertlerimiz bizi bileyleyendir” diyenlere… kıyam gününde eğik başlara değil, dik duran azim ve sebattan gıdım taviz vermeyenlere… Bizlere bu yolda yol açanlara ve o yolda çığır açanlara… ve canlara… zulüm gören mazluma, sadakasını zalime hakaret sayan mert oğlu mertlere… ve babama… Benim bu yolda bam telim, mızrabım, seksenlerden yorgun düşmüş bu çınar ağacına, bu karşılıksız sevgi çiçeğine ve onun nezdinde tüm aileme ithafen…” 

Mutlaka dinleyin! 

1985 yılında Üsküdar’da dünyaya gelen Ammar Acarlıoğlu’nu en çok Ömer Karaoğlu ve Mehmet Emin Ay etkiliyor. “Dava ozanı” olarak anılmak istiyor. Rasul’e, Kurtuluşa Sevda, Kıyama Kamet, İthaf, İniyoruz Meydanlara, Yüreğim, Tevhid, Biz, Tutsak-80 Akıncılarına ve Uyan Artık Yiğidim. Albümdeki eserler. 

Eskiden daha güzeldi ezgilerimiz diyenlerin mutlaka dinlemeleri gereken bir albüm Kıyama Kamet. Ammar Acarlıoğlu bizi 20 yıl öncesinin ruhuna götürüyor.  

Heyecanlanıyoruz. Coşuyoruz. Yumruklarımızı yeniden sıkıyor, “Bak gözlerimiz ufukta, iniyoruz meydanlara” diyoruz.  

Nerde o eski ezgiler diyorsanız Ammar Acarlıoğlu’nun Kıyama Kamet albümünü ıskalamayın derim. Kıyama Kamet, Baran Müzik’ten çıktı… 
 

E.Fatih Bilge dinledi, coştu.

efbilge[a]gmail.com