“Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın, dediler. Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık.” (Saffat Suresi, 97-98)
“(Bazıları) ‘Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin’ dediler. ‘Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!’ dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.” (Enbiya Suresi, 68-70)
“Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler. ‘Ey babamız! Biz yarışmak üzere uzaklaştık; Yusuf’u eşyamızın yanında bırakmıştık. (Ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın’ dediler. Gömleğinin üstünde sahte bir kan ile geldiler. (Yakub) dedi ki: ‘Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah’tır.’” (Yusuf Suresi, 16-18)
“(Kardeşleri) dediler ki: Allah’a and olsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz. (Yusuf) dedi ki: Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir. Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir ve bütün ailenizi bana getirin.” (Yusuf Suresi, 91-93)
“Kafile (Mısır’dan) ayrılınca, babaları (yanındakilere): ‘Eğer bana bunamış demezseniz inanın ben Yusuf’un kokusunu alıyorum’ dedi. (Onlar da): ‘Vallahi sen hâlâ eski şaşkınlığındasın’ dediler.” (Yusuf Suresi, 94-95)
Yusuf aleyhisselamın gerek çocukluğundan bu yana taşıdığı güzel huy gerekse de Allah’ın kendisine bahşettiği güzel ahlâk ve karakterden dolayı babası Yakub aleyhisselamın yanında aynı bir yeri vardı.
Yusuf’a gösterilen ayrıcalıklı sevginin ve muamelenin farkında olan kardeşleri, bundan olumsuz etkileniyor, içten içe Yusuf’a kin besliyor ve şöyle diyorlardı: “Yusuf’la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.” (Yusuf Suresi, 8)
Bünyamin, Yusuf’un Rahıl’dan olma anne bir kardeşiydi.
a. Yusuf’un Rüyası
Yusuf garip bir rüya gördü. Rüyasında on bir yıldız, ay ve güneşin aşağıya inerek önünde secde ettiklerini gördü. O sıralar henüz ergenlik yaşına gelmemiş olan Yusuf, kaygılarını gidermek ve gördüğü rüyanın yorumunu sormak üzere soluğu babasının kucağında aldı.
Yusuf’u şefkatle bağrına basan babası, çocuksu kaygı ve endişelerini gidererek onu rahatlattı. Başını ve sırtını sıvazlayarak ona şöyle dedi: “Oğulcuğum! Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan, insana apaçık bir düşmandır.” (Yusuf Suresi, 5)
Yakup aleyhisselam evin bir köşesindeki sandığa giderek oradan yeşil renkli ipek bir gömlek çıkardı. Yusuf’a elbisesinin altına bu gömleği giymesini ve asla çıkarmamasını tembih etti. Ayrıca ona zamanı gelince giydirdiği bu elbisenin sırrını haber vereceğini söyledi.
b. Gömleğin sırrı
Günler birbirini kovaladı. Bu arada Yusuf daha da güzelleşmişti. Allah’ın lütuf ve ihsan pınarından beslenen Yusuf’un sevgisi babasının yanında artıyordu. Bütün bunlar olurken bir taraftan da şeytanın, kalplerine attığı kin tohumlarıyla kardeşlerinin kini de o oranda artmaktaydı. Yine bu arada Yusuf ısrarlı tavırlarıyla babasına kendisine giydirdiği gömleğin sırrını soruyordu.
Kardeşlerinin Yusuf’u çöle götürüp kuyuya atmalarından önce bir gün babası ona gömleğin sırrını şöyle anlattı:
“Evladım! Atan İbrahim’in kavmiyle olan durumunu biliyorsun. Onlar putları, yegâne mabud olan Allah’a tercih ediyorlardı. Yine İbrahim’in, onların ilahlarına ne yaptığını, baltayla bütün putları kırıp sonra da baltayı büyük putlarının boynuna asarak onların zihin dünyasında nasıl büyük bir deprem gerçekleştirdiğini de biliyorsun. Nitekim kavmi ona ‘Bunu sen mi yaptın ey İbrahim?’ diye sorunca onlara, ‘Hayır, ben yapmadım, büyük put yaptı, konuşabilirse onlara bir sorun!’ diye karşılık vermişti. Sonra İbrahim’i yakma konusunda fikir birliğine vardılar ve büyük bir yığın haline getirdikleri odunların ortasına elleri ve kollarını bağladıkları İbrahim’i koydular. Sonra da ateşi tutuşturdular. Ateşin alevleri gittikçe yükseliyordu.
Bununla atan İbrahim’e tuzak kurmak istediler. Fakat Yüce Allah onların tuzaklarını kursaklarında bırakarak peygamberini ve dostunu korudu. Çünkü Allah, ateşe: ‘Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!’ dedi. (Enbiya Suresi, 69) Böylece ateşin yakma özelliği kayboldu. Zira ateşe yakma özelliği veren Allah, yine ondan bu özelliği almaya da kadirdir.
Evladım! Atan İbrahim de bu gömleği giyerdi. O dehşetli alevler içerisindeki tandırdan sağ-salim, burnu bile kanamadan çıkmıştı. İşte bu, bir iman ve hidayet mucizesiydi.”
c. Yakub aleyhisselamın gözleri açılıyor
Yusuf aleyhisselam, babasının verdiği bu gömleği canı gibi korudu. Çünkü o, çok önemli bir mirastı.
Her biri ayrı bir ibretler manzumesi olan Yusuf kıssasının olayları ve gelişmeleri peş peşe devam etti. Nihayet Yusuf, Mısır’da kralın yanında büyük bir makama yükseldi. Orada yaptığı işin bütün ayrıntılarını bilen ve işinin ehli olan, maliyeden sorumlu bir devlet adamı oldu. Daha sonra onun Yusuf olduğunu bilmeyen kardeşleri, her tarafı kırıp geçiren kıtlıktan dolayı kapısına erzak istemeye gittiler. Bir müddet sonra Yusuf onlarla yüzleşti. Fakat bu yüzleşme, kardeşlerine bir zarar verme anlamında değildi. Aksine bu, onların geçmişten dersler çıkarmalarına ve vicdanlarının uyanmasına yönelik bir hareketti.
Bu arada birtakım gelip gitmeler, alış-verişler ve sıkıntılar yaşandı. Kardeşlerinin şikâyetlerini dinleyip de onlara kendini tanıtınca kardeşleri Yusuf’a, “Sen gerçekten Yusuf musun?” dediler. Bunun üzerine Yusuf, “Ben Yusuf’um, bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulundu. Çünkü kim kötülükten sakınır ve sabrederse şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.” dedi.
Yusuf, kendisinden ayrıldıktan sonra babasının üzüntüden ve sürekli ağlamaktan dolayı gözlerini kaybettiğini kardeşlerinden öğrendi. Bunun üzerine kardeşlerine, “İşte gömleğin oynayacağı rolün zamanı geldi. Bu gömleğimi götürün ve babamın yüzüne koyun ki gözleri açılsın. Sonra da ailenizin tamamını bana getirin.” dedi.
d. Müjdeci
Kardeşleri gömleği kaptıkları gibi memleketlerinin yoluna tuttular. Nihayet memleketlerine adım atınca evleri uzaktan gözüktü. Henüz evlerine varmamışlardı ki Yakub aleyhisselamın o sırada yüzünde güller açtı, sevincinden içi içine sığmaz oldu. Uzaktan Yusuf’un kokusunu alan Yakub aleyhisselama çocukları, “Gerçekten sen eski şaşkınlığın içindesin. Ne yaptığını bilmiyorsun. Bu kuruntu ve hayallerinden vazgeç, kafana böyle şeyleri takma!” dediler.
Kardeşleri yolculuklarını tamamlayıp da evlerine adım atınca gömleği taşımakta olan müjdeci, onu babası Yakub aleyhisselama verdi. O da uzun yılların verdiği hasretle iki gözü iki çeşme ağlayarak gömleği koklamaya başladı. Bu tablo yıllarca yaşadığı gam ve kederlere bir sünger çekiyordu. Bu koklamanın ardından gözleri açılınca, etrafındaki ailesi ve çocuklarına, “Ben size, ‘Allah tarafından (vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim.’ demedim mi? dedi. (Oğulları) dediler ki: ‘Ey babamız! (Allah’tan) bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkârlar idik.’ (Yakub) ‘Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O, çok bağışlayan, pek esirgeyendir’ dedi.” (Yusuf Suresi, 96-98)
e. Ev halkının bir araya gelmesi
Hz. Yakub’un aile fertleri, ellerini çabuk tutarak hasretle Mısır’a doğru yola çıktılar. Mısır’a vardıklarında Yusuf onları güzel bir şekilde karşıladı.
Kardeşleri de Yusuf’un kendilerine yaptığı af ve ikramdan dolayı üzerlerine düşeni yaparak ona teşekkür ettiler. Bunun üzerine Yusuf, daha önce gördüğü rüyayı hatırlayarak babasına, “Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi.” dedi. (Yusuf Suresi, 100)
Dağınık olan aile böylece bir araya geldi ve onlar, hasret kaldıkları mutluluğa ulaştılar.
Kur’an Kıssaları, Muhammed Ali Kutub
Beka yayıncılık