Şiirin magazinel tarihi

Şiir “anlam”a hiçbir vasıtaya gerek duymadan yürüyerek ulaşır. Kendi üzerine yapılan metodik düşünme faaliyetini geçersiz kılar. Sebep-sonuç ilişkiselliğini kırar. Şiirde sebep ve sonuç aynı adrestir. Bu yüzden biyografiye dayalı her yorum, şiiri ekarte etmeye –niyeti bu olmasa bile- yarar. Mert Mevlüt Gökçe yazdı.

Şiirin magazinel tarihi

Namık Kemal kusursuz bir ayyaş, Orhan Veli züğürt, Turgut Uyar mükemmel bir babaydı. Cemal Süreya karısını döverdi. Cemil Meriç ilk orucunu elli yaşında tutmuştu. Hafızamı biraz daha zorlasam epey uzatabilirim listeyi. Hayır, gerek yok. Sözün tamamı sadece ahmaklara ve taşra politikacılarına söylenir. Şairlere giydirilen biyografi çuvalları beni fazlaca kaygılandırıyor. Neden Necip Fazıl’ın her gittiği mekanda bol bol bahşiş dağıttığını biliyorum, hiç bilmiyorum. Nuri Pakdil’in brokoli yemeyi sevdiğini neden öğrendim? Ne gerek vardı Karakoç’un balkondan düşüp ölen bir kardeşi olduğunu bilmeye?

Biyografi çuvalları; şairlerin yaşantıları adına edebiyat metnini rehin alan işlevsel aparatlardır. Hem çok işlevsel hem de çok ekonomiktir. Şiiri, dil dışı değişkenlere ipotek eder. Şiiri yaşantı üzerinden yorumlayarak metnin en doğru anlamına ulaşabileceğini zanneder. Oysa ki yorum bir öç alma biçimidir. Şiir “anlam”a hiçbir vasıtaya gerek duymadan yürüyerek ulaşır. Kendi üzerine yapılan metodik düşünme faaliyetini geçersiz kılar. Sebep-sonuç ilişkiselliğini kırar. Şiirde sebep ve sonuç aynı adrestir. Bu yüzden biyografiye dayalı her yorum, şiiri ekarte etmeye –niyeti bu olmasa bile- yarar.

Yorum, bir öç alma biçimidir çünkü yorum bir şeyi anlamanın en modern yolu. Premodern dönemde “anlamak” yorumdan bağımsız bir eylemdi. Anlamak doğrudan ve kesintisizdi. Modern dönemle birlikte profesyonel hayat standartlarına geçildiği için yorum insana dair her faaliyeti istila etmiştir. Her şey araçsal, kopuk ve işleme dayalıdır. Sabah işine gitmek için otomobile ihtiyaç duyan özne başta şiir olmak üzere her çeşit metni yorum olmadan anlayamaz. Çünkü “gitmek” için gaz pedalına ve frene muhtaçtır. Eylemlerine harici ekipmanlar dahil edilmiştir. Bilinci doğrudanlığa yabancıdır. Gitmek için yürümeyi anlamsız ve ilkel bulur.

Klasik dönemin iki büyük şairi Yunus Emre ve Karacaoğlan. Biyografileri yok. Hayatlarına dair bilgi birkaç satırı geçmez. Bu birkaç satırın doğruluğu da epey su götürür. Modern dışı bu büyük şairler biyografilerini yok ederek yaşamışlardı. Sanal değil gerçek birer anonimdiler. Kültür de başka bir ihtimale izin vermiyordu zaten. Hayat değil eser sahnedeydi sadece. Böylece biyografi herhangi bir yoruma dayanak olamıyordu. Denilebilir ki modern öncesi edebiyat, yoruma getirdiği kısıtlama itibariyle okuru metnin düzeyine çekebiliyordu. Metni kavramak isteyen yine metne müracaat ediyor böylece metin tekrar okumalarla içselleştirilen bir kılavuz oluyordu.

Oysa Tanzimat’tan hemen sonra şiir magazinle birlikte yürümek mecburiyetinde kalmıştır. Her şair, şiirleri ve biyografisi bir paket halinde sunulan tüketim metaı hâline gelmiştir. Şiiri loş bir oda, biyografiyi de bu loş ortamı süpüren bir fener gibi algılama eğilimi başlamıştır. Şiirin kendisi, bir yorum olmaktan çıkmış yorumun zaptetmeye çalıştığı bir kale kimliğine bürünmüştür. Hatta biyografinin kullanışlı bir anahtar hâline gelmesi metnin erotikleşmesini de sağlamıştır. Metnin bağlamındaki türlü gizem sır ya da şifre, biyografi marifetiyle çözülüp kamusallaştırılmış, arzu nesnesi hâline gelen metin okuru tatmin eden bir çeşit objet petita olmuştur.

Bütün bu yanılsama şiirin yorumcular eliyle pazarlanmasından beslendiği gibi edebiyatın amatör mizacının modern bilinçaltında mahkum edilmesiyle de bağlantılı kesinlikle. Modern bilinç piyasaya sunamadığı her gerçeğin yabancısıdır sonuçta. Şiirin bilabedel tavrı rasyonel olmadığı için kodlanamaz bu bilinçte. Barkodlanamadığı için şiirin değeri yoktur. Piyasa ve yorumcuların canı cehenneme. Biyografi, şiirin anlam hinterlandını daralttığı için değil şiirdeki dikkati insan gerçeğinden sıyırıp şairin yaşantısal gerçeğine indirgediği için bir kötülüktü. Şiirin başına gelen hijyenik kötülüklerden biriydi. Şiiri hızla magazin haberi hâline getirdi. Şiirin içeriğini magazin hâline getirmek iki belki de üç feci sonuç ortaya çıkardı: Yetenek, yorumlanan şiirlerin bakiyesi olmaktan çıktı. Hayal gücü, romantik bir takiyyeye dönüştü. İhtişamlı biyografi yokluğu, anlamı buharlaştırdı. Buharlaşmanın sebebi başka da olabilir, emin değilim.

Militan bireycilikten alakart bireyciliğe doğru geçişin devam ettiği bir süreçte artık biyografi, şiire malzeme tedariğinde ciddi sıkıntılar yaşıyor. Militanca yaşanan hayatlarda şiire ipucu bulmak işten bile değildi. Yaşam güncel bir destan ya da restore edilmiş bir efsane olmaya müsaitti. Halbuki bugün dikkat çekici bir hikâyeye bile dönüşmüyor yaşam. Tabldot hayatlar yaşanıyor. Sezai Karakoç yazdığı yeni şiirin olduğu kâğıdı akşamları Necip Fazıl’ın evinin kapısının altından bırakır gidermiş. Ertesi gün de Necip Fazıl, Karakoç’un kağıdını görüp okur, şiirin kime ait olduğunu anlarmış. Böylesi bir sahneye yer yok artık inşa ettiğimiz yeni biyografilerde. Şairlerin e-posta hesabı var. İhtişam yok, hikâye yok, kahraman yok. Zaten kahramanların e-posta gönderdiği görülmemiştir.

Mert Mevlüt Gökçe

Ayasofya Dergisi, Sayı: 27, Ocak-Şubat 2023

YORUM EKLE

banner36