Putin'in saldırgan otokrasisi, Rus yumuşak gücünü yakıp kül etti
Söylentiye göre, Vladimir Putin'in en güvendiği danışmanları kim diye sorulduğunda, yakın çevresinden biri kuru bir şekilde cevap verdi:
"Korkunç İvan, Büyük Catherine ve Büyük Peter."
Geçen hafta, Rusya Cumhurbaşkanı kendisini açıkça Peter'la ve Ukrayna'nın işgalini çarın üç yüzyıl önceki yayılmacı savaşlarıyla karşılaştırdı. Eğitimsiz bir göze, eylemleri kolayca Sovyetler Birliği'ni, hatta çarlık imparatorluğunu yeniden kurma çabası gibi görünebilir.
Gerçekte ortaya çıkan şey, son Avrupa imparatorluğunun sapkın bir sonudur. Kültürel olarak Rusya Federasyonu'ndan daha büyük bir şey olarak tasarlanan sözde russky mir veya "Rus dünyası", otokrasi ve Rus etnik kökenine kurban ediliyor. Bu vizyon, evrensel değerlere ve Rusya'nın komşularının tüm çekiciliğine hitap etmekten yoksundur.
Putin'in Ukrayna topraklarını ele geçirmeye yönelik umutsuz girişimi, Moskova'nın yumuşak gücünün çöküşü pahasına gelen bir güç gösterisidir. Ukrayna'ya yönelik saldırı ile Avrupalıları ülkeden iğrendirerek Rusya'nın Avrupa ile bağlarını kopardı.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nin pan-Avrupa kamuoyu yoklamasına dayanan yeni bir raporu, Rusya ile kopuşun en azından kısa ve orta vadede geri döndürülemez olduğunu öne sürüyor. Avrupalıların çoğu, Rusya'yı kendi dünyalarına entegre etme konusundaki tüm hayallerini kaybetti. Birçoğu Rusya ile ekonomik, kültürel ve hatta diplomatik bağların kesilmesini destekliyor. Batı yaptırımları Rus dış politikasını değiştirmeyi başaramadı, ancak Avrupa hükümetlerini Moskova'nın Batı için güvenilir bir ortak olabileceği fikrinden ayrılmaya zorladı.
Yumuşak güç açısından, Ukrayna'nın işgali iki şeye sebep oldu: Kalıcı herhangi bir Sovyet sonrası kimliğin kesin bir sonu ve Moskova'nın Hitler'e karşı Sovyet zaferini ulusal mitolojisinin ve uluslararası itibarının bir parçası olarak kullanmasının bozulması.
Rusya'nın Kırım'ı ilhakından önce, Ukrayna'da Rusça konuşan pek çok kişi, Rus mu yoksa Ukraynalı mı olduklarını sormaya gerek duymadan hayatlarını sürdürüyordu. Pasaportları kimliklerini belirlemiyordu. Şimdi, Rus birlikleri, onların Rus değil Ukraynalı olduklarını ısrar ederek binlerce insanı öldürdüğünde, Sovyet sonrası kimliğin (varlığın) herhangi bir görüntüsü sonsuza dek yok oldu.
Avrupa hükümetleri, Moskova'nın Batı için güvenilir bir ortak olabileceği fikrinden uzaklaştılar
Ukrayna'daki savaş, Putin'in Sovyet dönemideğil, onun anti-Sovyet dönemidir. Savaşı başlattığı gün, komünizmin çöküşünden önceki gerçekte olan Kızıl Albay gibi değil, Rus iç savaşından gelen bir Beyaz general gibi konuştu. Rusları Sovyet rejiminin gerçek kurbanları ve Ukrayna'yı ise Vladimir Lenin tarafından uydurulmuş bir hayal ürünü, oluşum olarak açıkladı.
Putin, otokrasisini inşa ederek “Rus dünyasını” yerle bir etti. Bunu en iyi kültür alanında görebiliriz. İmparatorluklar çoğunlukla savaş alanında doğarlar, ancak kitapçıda ölürler.
Sadece on yıl önce, Rusça dil bölümleri birçok Ukraynalı kitapçıda en yoğun bölümlerdi. Artık savaştan sonra, büyük olasılıkla, Rusça dil bölümleri olmayacak. Bu yıla kadar çoğu insanın Rusları Ukraynalılardan ve Belaruslulardan zar zor ayırt edebildiği Avrupa şehirlerinde, şimdi bu farkı öğrendiler. Varşova veya Berlin sokaklarındaki birçok Ukraynalı için Rusça konuşmak politik bir ifadedir. Onların çocuklarının çoğunun Rus dilini öğrenmeyi asla istemeyeceğinden veya bunu dert etmeyeceğinden emin olabiliriz.
Rus dilinin Avrupa kültürel yaşamındaki rolü, Putin'in işgalinin bir başka mağduru olabilir. Bolşevik devrimi ve onu takip eden komünist rejim, milyonlarca insanı öldürdü, ancak yabancıların Slav diline olan ilgisini söndüremedi. Batıdaki solcuların ve güneydeki küreselcilerin çoğu, Rusça'yı devrimin dili olarak gördü ve onu öğrenmeye istekli oldular.
Putin'in Ukrayna'daki sömürge savaşı, Rusya dışındaki insanları Rusça öğrenmeye teşvik etmeyecek. Tam aksine.
Moskova'nın komşu ülkelerdeki Rusça konuşanları etnik olarak Rus olduğu yönündeki kışkırtıcı tanımı, bu ülkelerdeki hükümetlerin Rusça eğitimini sürdürme istekliliğini önemli ölçüde azaltıyor.
Savaştan önce Moskova'nın orta sınıfı ve Putin'in oligarkları, kendilerini hem Rus hem de Batı dünyasına aitmiş gibi düşünmüş ve hareket etmişlerdir. Böyle bir "amfibi" yaşam artık mümkün değil. Taban tabana zıt kişilikler birden fazla ilişkinin yerini alıyor. Rusya'da “Rus” olmak artık Putin'in Batı'yla savaşına gerçek veya sahte halk desteğiyle tanımlanıyor. Batıda Rus olmak giderek Batı'ya ait olmamakla özdeşleşiyor. Bugün Rusya'nın dışında yaşayan birçok Rus kendini sürgünde hissediyor.
Putin'in savaşının ana hedefi, Rusya ile Batı arasındaki sınırın sadece yerini değil, sınırın en temel özelliklerini de değiştirmek. Ne yazık ki bu hedefe ulaşıyor.
İvan Krastev
Kaynak: Financial Times
Yazar, FT'ye katkıda bulunan bir editör ve Sofya Liberal Stratejiler Merkezibaşkanı ve IWM Viyana üyesidir.
(İngilizceden çeviren:Ahmet Aydın)