Mutluluk yolunda ebediyen yürümek isteyen müminlere ikazlar

‘'İnsanlara ancak kalb gözü (basiret) açık olanlar, hakkı hak olarak bilip ona uyan bahtiyarlar rehberlik edip yol gösterebilir.’' Gavsul Azam Abdülkadir Geylani Hazretleri, 'Sırrül Esrar' isimli eserinde Müslümanlara haddini bilmek konusunda etraflıca bir ders veriyor. Önemine binaen alıntılıyoruz.

Mutluluk yolunda ebediyen yürümek isteyen müminlere ikazlar

Kardeşim, önce kendi nefsinle ilgilen, ona öğüt ver, sonra başkasına... Kendi nefsinin pürüzleriyle meşgul olmaya bak, onu bırakıp da başkasına geçme!. Dikkat et ki ömründen ıslah edilmeye muhtaç birkaç günün kalmıştır, evet sadece birkaç gün... Kendini bilemiyor, iç âlemini anlayamıyor isen başkasını kurtaramayacağını bilmelisin... Bu halinle kendini bırakıp başkasına nasıl rehberlik yapabilirsin? Çünkü insanlara ancak kalb gözü (bâsiret) açık olanlar, hakkı hak olarak bilip ona uyan bahtiyârlar rehberlik edip yol gösterebilir; ve onları günah ve gâflet denizinden ancak iyi yüzmesini becerenler kurtarabilir.

Diğer bir tabirle, insanları Allah'a ancak Allah'ı bilen kimseler çevirebilir. Allah'ı bilmeyen bedbahtlar bu ulvi işe nasıl delâlet edebilir? Aklını iyice kullan! Allah'ın kendi mülkünde yaptığı tasarrufta sana söz hakkı yoktur. Zira senin her şeyin O'nundur... O'nun mükemmel tasarrufunu tam bir idrak içinde sevip yalnız ve yalnız O'nun için amel edeceksin, başkası için değil... Bu da ancak kalb ile olur; dilin laklakasıyla değil... Unutma ki, tevhid, evin kapısında, şirk de evin içinde bulunursa, bu nifakın, Müslüman görünüp de kafir olmanın ta kendisidir. Bunu gerçek manasıyla kavrayamadınsa, yazıklar olsun sana!.

Dilin takva şakır, kalbin fisk-u fücur çevirir. Dilin şükreder, kalbin ondan yüz döndürür. Buna işaretle Cenab-ı Allah (c.c) bir kudsi hadiste buyuruyor ki: “Ey Ademoğlu! Benim hayr-u bereketim sana iner. Senin ise şer ve kötülüğün bana yükselir.” Yazıklar ve yine yazıklar olsun sana! Allah'a kul olduğunu iddia edersin. Halbuki başkasına boyun eğersin. Hakikaten sen O'nun kulu olmuş olsaydın, sadece O'nun için düşmanlık yapar ve O'nun için dostluk kurardın... Nerede... Dostluk ve düşmanlığın nefsinle, dünyalığınla ve nihayet menfaatinle ilgilidir.

Gönülden hizmet edene, hizmet olunur

Artık sen Hakk ile olan bu tarz şirki, ikiliği bırak, aziz ve celil olan Hakkı bir bil. Çünkü eşyayı yaradan O'dur. Bunun aksini düşünecek olursan akıllı sayılmazsın!. Allah'ın hazinesinde neler yoktur?.. Her şey orada mevcuttur. Hicr suresi 21. ayetle buna işaret edilerek buyuruluyor ki: “Hazinesi bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz.”

Kardeşim, sebep ağını koparıp yırttığın zaman müsebbibe yani sebepleri yaradana ulaşabilirsin. Adeti yırtıp attığın vakit, adet senin için aşılır hale getirilir. Gönülden hizmet edene, hizmet olunur. İtaat edene itaat olunur. İyilik edene iyilik edilir. Yakınlık peyda etmeye çalışana yakınlık hâsıl olur... Tevazû eden yükselir. Edep ve terbiyesini güzelleştiren yakınlık görür. Evet, güzel edep seni Hakk'a yaklaştırır, kötü edep ise O'ndan uzaklaştırır. Güzel edep, Allah'a karşı ibadet ve itaattir. Kötü edep ise O'na karşı bir çeşit isyandır, küstahlıktır. Ey Hak yolcusu! Hesaba arz olunmayı, nefsine bırakmak suretiyle geciktirme, ahiret gelmeden önce şu dünyada nefis muhasebesi yapmakta acele et...

Bunun dışında mü'min kula sâir ahvalde üç şey gerekir: İlahi emirlere kayıtsız ve şartsız uymak, O'nun yasakladığı her şeyden kaçınmak, kadere rıza göstermek. Evet, bir mü'minin yaşayış ve davranışları bu üç halden boş kalmaz. O halde onun bu hava içinde himmetini kalbine gerekli kılması ve bunu nefsine anlatması, sâir ahvalinde de âzasını bu ölçü içinde kullanması en uygun yoldur.

Ve işte o zaman sana altı yönden ilahi nusret gelir

Kardeşim! İmanın zayıflamaya yüz tuttuğu an, nefsinle ve onun bataklık ve pürüzleriyle ciddi bir şekilde meşgul ol!. Ve bu yolda yürürken seni artık, çoluk-çocuğun, komşun, akraban, şehirlin ve iklimin meşgul etmesin... Çünkü iç âlemin sarsıntı geçiriyor; nefis ile şehvet, îman ve irfana galip gelmiş durumdadır. Önce bunu düzeltmen lâzımdır. Îmanın sağlamlaşınca artık sen çoluk-çocuğuna, akraba ve taallukatına, içinde yaşadığın cemiyete yönel...

Fakat takva zırhını giyinmedikçe, kalbin üstüne iman tolgasını koymadıkça, elinde tevhid kılıcı ve kuburluğunda duanın kabul okları bulunmadıkça sakın bunların karşısına çıkma. Evet, bu vaziyette tevfik atına bin, savaşa girme ve atılma yollarını, vurmayı, saplamayı, gelen darbelerden korunmayı iyice öğren... Sonra Hakk'ın düşmanlarına karşı hamleye geç... Ve işte o zaman sana altı yönden ilahi nusret gelir. Bu lutfa mazhar olduğunda artık halkı şeytanın elinden kurtarıp alabilir, aziz ve celil olan Hakk'ın kapısına çevirebilirsin. Bu vaziyette onlara cennet ehlinin amelini emreder, cehennem ehlinin işlerinden sakındırırsın. Çünkü sen artık cennet ve cehennemin ne demek olduğunu ve bu ikisinin ehlini idrak edebiliyorsun...

İşte kim bu makama ulaşırsa, onun kalb gözünün üstündeki keşif perdeleri kalkar, altı yönden hangisine bakacak olursa o yöndeki hicapları delip geçer, kalbi baş kaldırınca Arşı ve gökleri görebilir, yere eğince de yer tabakalarını ve ondaki cinlerin meskenlerini rnüşahede edebilir. Bu saydıklarımızın tek sebebi, hakîki îman ve Hakk'a olan mârifettir ve aynı zamanda bu ikisinin hikmetini bilmektir. Sen bu makama ulaştığın zaman halkı Hakk'ın kapısına bırak!.

Bundan önce çok dikkatli ol; senden bir günah ve isyan sadır olmasın!. Çünkü Hakk'ın kapısında bulunmadığın takdirde halkı buraya davet edecek olursan bu sadece bir vebâl olur, bu vebalin ağırlığı öylesine zor gelir ki ne kadar dayanmak istersen iste yine de çökersin ve ne kadar rif'at, yücelik ve üstün rütbe elde etmeye çalışırsan çalış hep yitirirsin... Bu halde artık sende, salihlerden yana bir haber bulunmaz. Sen sadece kuru laflar eden bir laklakasın, kalbsiz bir dilsin, batınsız bir zahir, halvetsiz bir celvetsin, savletsiz bir cevletsin... Kılıcın tahta, okun kibrittir. Korkaksın, cesaretin yoktur; en basit ok seni öldürür de kıyametin kopabilir. Dikkat et, aramızda bir düşmanlık yoktur ve seni Allah'ın dininde de yanlış bir yola sevk etmiyorum. Ben, meşâyihin törpüleyici sözleriyle, gurbet ve fakirliğin sert havasıyla terbiye gördüm. Bu bakımdan benden sana, doğru bir söz zâhir olursa sen onun Allah tarafından olduğunu bil ve kemal-i hürmetle al!. Çünkü beni konuşturan O'dur.

Taat üzerine toplanın, dağılmayın ve ayrılmayın

Hakk'a daima uyun, bid'atlere sapmayın. İtaat edin, inad etmeyin. Allah'ı bir bilin, şirke düşmeyin. Hakkı tasdik edin, şikayetçi olmayın. Sabredin, sızlanıp sabırsızlık etmeyin. Sabit kadem olun, bıkkınlık göstermeyin. İsteyin, çekinmeyin. Gözetleyin, Hakkın lütuf ve inayetini bekleyin, ümitsizliğe düşmeyin. Kardeş olun; birbirinize düşman olmayın. Taat üzerine toplanın, dağılmayın ve ayrılmayın. Birbirinizi sevin; buğzetmeyin. Günahlardan temizlenin, günah ve isyan bataklığına düşüp kirlenmeyin. Rabbinize dosdoğru kulluk ederek kendinizi süsleyin, O'nun yüce kapısından ayrılmayın. O'na yönelin, sırt çevirmeyin. Tevbe edin, nefsinize yazık etmeyin. Gece ve gündüz durmadan kusurlarınızı dile getirip, Yaradanınıza onları arz edin, böyle yapmayı asla ihmal etmeyin. Umulur ki merhamet olunur, saadete erişirsiniz, cehennemden kurtulup cennete yol bulursunuz. Allah'a kavuşur, darü's selâmda üstün nimetlere nail olursunuz. Ve bu hal üzere ebediyen kalır, en güzel vasıtalara biner, çeşitli güzel kokularla, gönül alan nağmelerle mest ve hayran olursunuz. Netice olarak, peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraber yüce makamlara yükselirsiniz.

Mutluluk Yolunda Ebediyyen Yürümek İsteyen Mü'minler! Vaaz ettiğimde öğüt almayan, dinledikleriyle âmel etmeyen sağırlarla beraber olmayın. Gözü kulağı açık, kalbi uyanık kimselerle beraber olmaya çalışın. Unutmayın ki, dininizin elden gitmesi dört şeyden dolayıdır:

1. Bildiğinizle amel etmiyorsunuz

2. Bilmediğinizle amel ediyorsunuz. (Oysa ilimsiz amel fayda vermez.)

3. Bilmediklerinizi öğrenmeğe çalışmıyorsunuz, bilgisiz kalıyorsunuz. (Halbuki beşikten mezara kadar ilim tahsil etmekle emrolundunuz.)

4. Halkı da bilmediğiniz şeyleri öğrenmekten alıkoyuyorsunuz. (Âdeta engel oluyorsunuz. İlmin kapısını kapamak, o kapıdan girmek isteyenlere mâni olmak, çirkin bir cinâyettir.)

Abdülkadir Geylani Hazretleri, Sırrul Esrar.

Alıntılayan: Ahmed Öztürk

YORUM EKLE
YORUMLAR
buruç
buruç - 4 yıl Önce

harikaydı ölü kalplerimiz dirildi teşekkürler