Kendisine yabancılaştırılan insan, önce tepkilerini susturarak eylemlerine yeni kanıtlar aramak zorunda kaldı. Günümüz insanı, nereye yerleştirebileceğini artık tam olarak kestiremediği varlığına dayanaklar bulmak ve ona anlamlar yükleyebilmek için çıkış noktaları aramak peşinde. Böylece toplumsal ve insanî olmayan endişelerle gündeme getirilmektedir, insanın hesaba katılmışlığı. Aynı şekilde bu dönüşüm içerisinde bireylerin yaşamla aralarında kurmaya çalıştıkları cılız bağlar, kimileri için çıkar vesilesi edildi. Eylemlerini ve konumlarını/durumlarını aklamak/isteyen birileri için “dışlarındaki birilerini” gözlemleyip durmak bir zorunluluk haline getirilirken; en çok tacirler yararlandı bu kervanın gidişinden.
Magazin basını artık en çok böylece yabancılaşmaya ve yalnızlığa itilen insanlara seslenmekte. Sözlük anlamı bir yana şimdi magazin türü yayınlar denilince akla ilk gelen insanları yormaksızın eğlendiren ve başka insanların yaşantılarını ayrıntılarına varıncaya kadar kendilerine malzeme edinen yayınlar olmakta. Günlük, haftalık ya da aylık olarak piyasaya sürülen bu yayınlar; insanların boşluklarından yararlanmayı, duygularını ve zaaflarını istismar etmeyi, daha doğrusu bu verileri sömürmeyi başlıca ilke edindiler. Bu arada kendilerinden şikayetçi olan, tutunacak dal arayan insanlar; körlemesine atıldılar bu tuzağa. Başkalarının; hele hele o çok tanınan, herkes tarafından mesnedsiz bir gıptayla izlenen birilerinin, sözde sanat kollarının parlak yıldızlarının zaaflarını, sıradanlıklarını, çelişki ve açmazlarını, şaşaa ve ihtişamlarını aç gözlülükle okumaya; bu okuduklarını ezberlemeye ve aynı yayınları bir tiryaki tutkunluğuyla izlemeyi sürdürmeye devam ettiler. Ünlü ve erişilmez zirvelere yükseltilmiş denilen sinema ya da sahne yıldızlarının yaşamlarının ayrıntıları; geçim sıkıntısı çeken ya da ailevi-toplumsal sorunları olan insanları garip bir biçimde ilgilendirir oldu. Renkli resimlerle, sansasyonel haberler ve skandallarla; kendilerinden uzak bir dünyanın sırlarını paylaşıyorlardı birileriyle. Rahatlıyorlardı; hiç olmazsa bu okudukları kendi başlarına gelmemişti. Aklanıyorlardı; ellerinden geleni artlarına koymamışlardı çünkü. Gevşiyorlardı; elle gelen düğün bayramdı nasıl olmasa; herkesin akıllısı değillerdi ya... Unutkanlaşıyorlardı bir yandan da; bir yığın işe yaramaz bilgiyle tıka basa doldurdukları beyinleri kendilerini yenilemeye ve değiştirmeye meydan vermeyecek kadar ağırlaşmıştı işte. Ama, gittikçe daha az endişe duyuyorlardı bunun için. Bu yozlaşma, bu sayfalar/ sütunlar dolusu ahlâksızlık ve cinayet nasıl önlenebilirdi? Fitne, fesad, fuhuş, sefahat haberleri ve skandallar ferahlatıyordu yüreklerini. Kimse bu delidolu gidişe karşı bir şey yapamazdı. Bu çaresizlik hissi, birileriyle paylaşıldığına göre; yapılabilecek hiçbir şey yoktu artık. Evet, bozuluyordu çok şey, değişiyordu alışageldikleri kurallar. Ama, hiç olmazsa onun gibi değildiler, bunun gibi hiç değildiler. Sıradan sesiz ve saygılı, haddini bilen bir seyirci gibi sakin; kenardan izliyorlardı olup bitenleri, oturdukları koltuklardan.
Ve zamanla bu felaket haberlerini hep bekler, hep gözler oldular. Yüzlerinde saklamaya gerek görmedikleri rahat ve yumuşak merak çizgileriyle gözlerini felaket haberlerine ve renkli çirkin resimlere sapladılar. Bayağılık ve seviyesizlik umurlarında olmadı. Bayağılığın ve seviyesizliğin ne olduğunu tartışmaya başlayarak kendilerini haklı göstermeye uğraştılar. Kendilerine ne verilirse alıyorlardı. Kendilerine neler verilmiyorsa, umurlarında bile olmuyordu sorup araştırmak. Elle gelen düğün bayramdı, gemisini yürüten kaptandı ve üzümün üzüme bakarak kararması hiç de önemli değildi. Gerçekte bütün gelişmeler kendilerini destekliyordu. Soru sormamak ve akıl yürütmemek büyük erdemlerden sayılmaktaydı. Basitlik ve yüzeysellik alkışlanmaktaydı. Ne var ki yine de yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. İnsanların içlerinde baş gösteren kıvılcımları susturmak için sürekli faaliyet gösterilmesi gerekiyordu. Skandallara olan tutkunluk büyürken, daha bir paslanır oluyordu yürekler ve çok boyutlu problemler geliveriyordu gündeme bununla birlikte.
Yabancılaşma sorunu ve kültürel sorunu ve kültürel deformasyonla birlikte gelen insanın yalnız bırakılmışlığı durumu Müslümanları da bazı açılardan etkiler gibi oldu. birileriyle uğraşmak, birileri tarafından da uğraşılmak durumunda kaldılar, gittikçe daha da sıklaşarak. Kahramanlar aramak, başkalarının eylemleriyle rahatlamak-başkalarını överek ya da yererek- eğilimleri gösterdi içlerinde. Hiç de gerek yokken, eylemlerini güncel ve somut dayanaklarla destekleme derdine düştüler. Gereksiz endişelerle oyaladılar kendilerini; yararsız katılmalara yönelerek, ferahlamak istediler. Birtakım mercilere ya da bireylere haklılıklarını, doğruluklarını kanıtlama pahasına, oyunu kurallarına göre oynama çıkış noktasından harekete geçerek, kendi gerçeklerine ters düşmeye başladılar. Sorumluluklarını başkalarına yıkmaya, göze çarpmayan silik bir bağlamda kalmaya doğru gittiler. Başkalarının doğruları veya yanlışları, kendi doğruları veya yanlışlarından daha çok ilgilendirmeye başladı gündemlerini. Birileri aracılığıyla haklı ya da haksız olduklarını gösterme derdine düşmüşlerken; sadece Allah'a karşı haklı olmaya çabalamaları gerektiğini ve sorumluluklarının bu çerçeve içerisinde belirlenebileceği gerçeğini unutup gittiler ya da unutup gitmiş gibi gözüktüler. Gündelik geçim kaygıları en önemli bir sebep oldu unutkanlıklarına ve ihmallerine.
Çoluk çocukları vardı, ekmek parası kazanacaklardı, ömrün ucu uzundu, bugünlerin yarınları da vardı... Başkalarına rağmen parmaklarını bile kıpırdatamadıkları noktada, çıkış noktalarını çoktan unuttukları mücadeleleri bile sıradan bir serüven düzlemine indiriliverdi. Belli bir yaş döneminin çocuksu anıları olarak albümlere kilitlenen o “ayağı yerden kesik” atılganlıkları eleştirmeye bile başladılar. Bundan yola çıkarak da sağa sola öğütler vermeye hak kazandıkları inancı gelişti içlerinde.
Bu yüzden, sıradan magazin olayının, türevleriyle birlikte hem de yaşantılarına girmesi görülebildi.
Bütünüyle başkalarıyla uğraşarak yaşama hızı kazanan insanların içinde Müslümanlar da yüreklerini aklamak ve birilerini suçlayarak aklanmak yoluna gidebildiler. -Gerçekte, başkaca ne beklenebilirdi bunca yabancılaşmanın ve aykırılığın başını alıp gidişi içinden?- Sonra aynı senaryo izlendi: Geride bırakılan kirli geçmişlere gözyaşı döküldü. Uzlaşma ve aykırı kalma problemleri etrafında dönüp durmaya başladılar insanlar. Bir kısır döngü, esaslı meselelerin unutturulmasını -havanda su dövülmesi gibi- getirdi. Herkes birilerini suçlamaya, birileri başkalarına çatmaya devam etti. Yetmiş ikiye yakın bölünüp parçalanma görüntüsü, bütünlük adına kaygı verici aşamalar izletti görenlere. Bu uyumsuz koro içerisinde dinleyen yok gibi duruyordu; anlamaya çalışan da... Çirkinliklerden, yozlaşmalardan ve yabancılaşmalardan gelen esinti günden güne daha bir tehdit eder gibi duruyordu birliği, bütünlüğü ve saf bilinçleri.
Kalabalıklar tutkularının peşine düşmüş giderken; göze çarpıp çarpmama, huzursuz olup olmama, rahatlarını bozup bozmama tartışmaları başladı aralarında. Böylece rahatlarını bozmamak için göze çarpmamayı yeğleyenler, birileriyle uğraşarak; en çok da rahatsız olmaya veya göze çarpmaya razı olanlara doğru yönelterek düşüncelerini, kendilerini aklamaya çabaladılar. Sıradan magazin okuyucusunun genel psikolojisi gelip bulunca kendilerini; daha doğal bir hak gibi görerek başkalarıyla uğraşmayı, kendi çaplarında bir savunma mekanizması geliştirmeye yöneldiler. Böylelikle, gerçekten de uğraşılmayı bekleyen onca konu/sorun, sahipleriyle birlikte ve tekrar gündemden silinme durumuyla karşı karşıya gelebildi.
Cihan Aktaş
Girişim dergisi, 7. sayı