İtikâf, haps ve men' ve bir şeye ikbâl ve mülâzemet mânâlarınadır ve taât kasdiyle kendini mescide hapsetmektir.
Ekseriyetle oruçsuz olmadığı ve Ramazan-ı şerifin sonlarında mesnun bulunduğu için, itikâf, fıkıh kitaplarının kitâb-us-savm bahsine geçmiştir. Hatta Vikâye'de "İtikâf, sâimin onu niyyet ederek, cemaat mescidinde meks etmesidir" diye tarif olunmuştur.
İtikâfa girene, mûtekif yahut âkif denir.
İtikâf: Erkeğe göre, ezan okunup ikamet alınır, yâni cemaatle beş vakit namaz kılınır olan cami içinde, ve kadına göre, evinin mescidinde — ki namazgâh ittihaz ettiği odasında veya köşesinde demektir — itikâf niyyeti ile meks ve ikamettir.
Amellerin en şereflisi
İtikâf meşrudur ve meşruiyyetine, kitap ve sünnet delildir. Nebiyye Ekrem sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin, Medine-i münevverelerine, duhullerinden (yani savmın farziyyetinden) âhiri ömürlerine değin, Ramazan'ın son on gününde itikâf etmiş oldukları dahi, itikâfın meşruiyyetine sünnetten delildir.
İtikâf, İmam Zührî'nin tabiri veçhile, amellerin en şereflisidir. Çünkü mutekif sâim olmakla beraber namaza müntazir olduğu için, hem de daima salâtta demektir. Netekim, hadîs-i nebevi nâtıktır. Salât ise kurb ve inkıta halleridir.
İtikâfın Aksamı, şartları, sebebi, rüknü, hükmü, sıfatı, âdâp ve mahâsini ve müfsidat ve mahzuratı vardır.
İtikâf aksamı: vâcip, sünnet, müstahap olmasıdır.
İtikâf, nezr olursa vâcip ve Ramazan'ın son on günlerinde sünnet ve bunlardan mâdâda müstahap olur.
Bunlardan birinci ve üçüncü kısımlar için, zaman muayyen olmayıp bir kimse mesela, istediğinin olmasına talikan ve yahut hiç bir şeye talik etmemekle kendi arzusu üzerine nezr ederek itikâfı, ne vakit olsa istediği müddetçe nefsine vacip kılabileceği gibi nezirsiz itikâfa niyyet ederek bir camide bir müddetçik nâfileten dahi mutekif olabilir.
İkinci kısım, ancak Ramazan-ı şerifin yirmisinden itibaren sonuna kadar olur. Binaenaleyh, onun vakti ve müddeti bellidir.
Birinci ve üçüncü kısımlar arasında dahi, bir fark vardır ki birinci kısım olan itikâf, vacip ve onda oruç şart olduğundan, bir günden eksik olamaz. Bu cihetle, onun da en az müddeti, belli demektir. Üçüncü kısım olan nafile itikâfın -Ramazan'ın yirmisinden sonra olmamak üzere- her ne vakit olur ve her ne müddet tutulur ise, olabileceğinden, onun ne vakti ve ne müddeti belli değildir. Hatta camiye giren kimse, gece dahi olsa çıkıncaya kadar itikâfa niyyet ederse, orada kaldığı müddetçe, nafile olarak mûtekif olur ve camiden çıkmakla itikâfı sona erer.
İtikâfın şartları: Niyyet, mescidi cemaat, oruç, âdetten ve lohusalıktan taharettir. Bunlardan niyyet umumî şarttır ki, niyyetsiz hiç bir itikâf olmaz. Nefsine itikâfı vâcip kılmak isteyen kimse, kalbî niyyetle iktifa etmeyip, onu lisanen dahi söylemek gerektir. Nezir nutuksuz olmaz. Çünkü nezir niyyet gibi değil, lisanın müteallikatındandır. Niyyetin ise mahalli, kalbtir. Cemaat mescidi, vâcip ve sünnet kısımları için erkeğe şarttır.
Nafile itikâfta, oruç meşrut olmadığından, onlardan taharet, cevaz ve halâliyyet içindir.
Cünüplük savme münâfi olmadığından, ondan taharet, vâcip olan itikâfta bile şart değildir. (Mûtekif câmi içinde, ihtilâm olabilir.)
İtikâfta bülûğ şart olmadığından, mümeyyiz sabinin itikâfı sahihtir.
Hürriyet ve zukûret dahi itikâf için sıhhat şartı değildir.
Kadının kocası var ise onun ve hanımının veya efendisinin izniyle, köle ve cariyenin itikâfları sahihtir.
Bir ay itikâfa izin veren zevcin, zevcesi aralıksız itikâf etmek istedikde, zevci ona müteferrik itikâfı emredebilir.
Belli bir ayın itikâfına izin vermiş olmak suretinde, zevcenin, aralıksız itikâf etmesine, zevç mâni olamaz.
İtikâfın sebebi: Manzure göre nezirdir. Menzurun gayriye göre sevabın talebine sebep olan sevinçtir.
İtikâfın rüknü: Mescidi mahsusta meks etmektir. Nafileye göre hangi camide olursa olsun, velev az müddet içinde ve hattâ maşiyen husule gelmiş bulunsun.
İtikâfın hükmü: Sevaba nâil olmak isteğidir. Sevap derece derecedir. Nezr edilende, vâcibin sukutu dahi, itikâfın hükmündedir.
İtikâfın sıfatı: Sünneti müekkede ve kifâye olmasıdır.
İtikâfın âdâbı: Ancak hayır söylemek ve mesnun olan itikâfı fevt etmemek ve camilerin efdalini veya cemaati çok olanını seçmek ve zikre ve Kur'ân-ı Kerim tilâvetine ve hâdis ve siyer kıraetine ve salihlerin menkıbelerini mütalâaya ve dinî kitaplara müdavim olmaktır.
İtikâfın mehasini hesapsızdır. Mutekif kalbini, dünya umurundan ayırarak, kendini Mevlâ'ya teslim ile hak dergâhına sığınmış ve düşmanın mekrinden, hâfızı hakikînin himayesine iltica etmiş ve hal dili ile "Rabbim beni mağfiret etmedikçe, ben bu kapıdan ayrılmam" demiş olur.
İtikâfın müfsidatı: Mescidi mahsustan hacetsiz çıkmak, cinsî münasebette bulunmak ve o cinsten kötülükler, cinnet ve bayılmaktır.
Mûtekifin, yemesi, içmesi, uyuması, ihtiyaç olan şeyi satın alması, mescitte olur.
Eğer, bunlar için çıkarsa itikâfı kalmayıp, bozulur.
Mûtekif, bulunduğu mescitten, şer'î veya tabiî, yahut zarûrî hacetin gayri surette çıkamaz.
(Şer'î hâcete mebni çıkış), mûtekif bulunduğu mescitte cuma namazı kılınır olmamakla, onu sünnetleriyle beraber kılabilmek için, başka bir camiye veyahut ezan okumak için, mescit dışında bulunan minareye çıkmaktır.
(Tabii hâcete mebni çıkış), büyük ve küçük abdest bozmak ve hades ve necisten temizlenmek için çıkmaktır.
(Zarurî hâcete mebni çıkmak), içinde bulunduğu mescitten, kerhen çıkarılmak ve yahut nefsi ve eşyası hakkında tehlike duymak sebebiyle başka bir camiye intikal için çıkmaktır.
Zikrolunan hâcetlerin gayride, mûtekif mescitten çıkmakla, itikâf fâsit olur.
Nezr ettiği sırada, hastayı iyadet ve cenaze namazı ve ilim meclisinde bulunmak için mescitten çıkmayı şart kılmış ise, onlar câiz olur.
Tabiî hâcet için çıkıp da hasta iyadetine ve cenaze namazına giderse, bunlar kendinin maksudu olmayarak gelmiş olması takdirinde câiz olur.
Mezkûr hâcet için çıkıp da, ondan fâriğ olduktan sonra, sebepsiz durup beklerse -indel imam- itikâf bozulur.
İtikâf esnasında -cinsî münasebet- her nasıl olsa, itikâfı müfsittir.
Arası kesilmedikçe, delilik ve bayılma -ihtilafsız- itikâfı müfsit değildir.
Eğer mûtekif günlerce baygın veya mecnun olursa itikâf fasit olur, ayıldığında itikâfına yeni baştan başlamak lâzım gelir.
Senelerce mecnun kalıp sonra iyileşirse kazâ eder.
Bunak olup da birkaç sene sonra iyileşene dahi kazâ lâzım olur.
İtikâfın mahzurları ki mekruhatına dahi şâmil olmak üzere, memnûatı demektir: Cinsî münasebat (muvakaa) ve evveliyyatı ve mescide ticaret için emtaa getirilmesi ve ibadet itikadiyle susmak ve lüzumsuz, münasebetsiz kelâm söylemektir.
İbadet itikadına mukarin olmayan sükût, mekruh olmaz. Dil mâsiyetinden korunmak için sükût, ibadetlerin en büyüklerindendir.
Sibab (söğüşme) ve cidal (kavga), itikâfı ifsat etmez.
İtikâfın mahzurlarından olan hususatta, teammüt ve nisyan, gece ve gündüz ihtilâfı yoktur: Cinsî münasebet ve bilâ ihtiyaç çıkış gibi ki bunlar her nasıl ve ne vakit olsa, itikâfı ifsat eder.
Oruç mahzurlarından olan hususlarda, teammüd, nisyan ve gece, gündüz muhteliftir: yeme ve içme gibi ki, bunlar gündüz ve amden olmadıkça orucu ifsat etmez.
Halil Arslan alıntıladı