Mehmet Serhan Tayşi ve Bayram Ali Öztürk'ün dostluğu

Bayram Ali Öztürk Hoca, 3 Eylül 2006 sabahı İsmailağa Camii’nde şehid edildi. Mehmet Serhan Tayşi Hoca da 28 Nisan 2015 tarihinde sırlandı. Bu mülakat Bayram Ali Hoca’nın vefatından sonra 2006 yılında Kitap Postası adlı dergide neşredilmişti ancak her ikisi de muhibb-i kütüb olan bu zâtların her daim hatırlanması vesilesiyle yeniden yayımlanmasının uygun olduğunu düşündük.

Mehmet Serhan Tayşi ve Bayram Ali Öztürk'ün dostluğu

İlim yolunda bir ömür: Bayram Ali Öztürk

Bayram Ali Öztürk Hoca’nın otuz yıllık dostu Mehmet Serhan Tayşi Bey’e “Ölülerinizi hayırla yad ediniz.” hadis-i şerifi mucibince merhum hoca efendi hakkında sohbet etmeyi teklif ettik. Eksik olmasınlar bizi kırmayıp bu ricamızı çok hoş karşıladılar. Bu sohbetin hulasasını siz saygıdeğer okuyucularımıza arz ediyoruz.

Kırk bin cilt kitaba sahip olduğu tanıyanları tarafından ifade edilen, İmam-ı Rabbani’nin Mektubat’ını Farsça okutan nadir ilim adamlarından biri olan ve ilmî muhitlerde “Mektubatçı Bayram Hoca” diye de anılan hocaefendi, Erzurum İslami İlimler Fakültesi mezunudur. Erzurum’da Amil Çelebioğlu Hoca’dan İslami Edebiyat dersleri almış ve İstanbul’a geldiğinde Molla Sadreddin Yüksel’den on yıl süreyle ilim tahsil ederek kendisini yetiştirmiştir. Erzurum’daki ilmî muhitten ve hocaefendilerden fazlasıyla istifade etmiştir. Süleyman Zeki Bağlan’ın hocası Cemil Solakoğlu’nun da bir ferdi olduğu, Erzurum’da “Solakzadeler” namıyla anılan ulema ailesinin müderrislerinden medrese dersleri almış ve bu dersler vesilesiyle Farsça ve Arapça’ya bihakkın vakıf olmuştur. İsmail Ağa Cemaati’ne kendisini yetiştirmiş biri olarak dâhil olmuştur. Döneminin en uğrak mekânlarından birisi olan Enderun Kitabevi’ne sık sık gider ve bu mekândan hem feyz alır hem de buraya feyz katardı. Enderun imamı olarak da yâd edilen Ali İhsan Yurt Hoca ile kitap muarefesinde bulunurdu. Yeni çıkan kitapları iştahla çevresindeki insanlara tanıtırdı.

“Biz yıllarca kabukla uğraşıyormuşuz”

Askerlik dönüşü kendi hıfzını tamamlaması münasebetiyle Hırka-i Şerif Camii’nde tertib ettiği “Hafızlık Cemiyeti”nde dostlarına hafızlık lokumunu ikram ettiği an hayatının belki de en mutlu anıydı. 1975 yılında Fatih’teki Millet Kütüphanesi’ne gitmeye başladı. Hocaefendi ilmini hiç kimseden esirgemez ve doğru bildiği her şeyi herkesle paylaşırdı. 1983 yılında Mehmet Serhan Tayşi ile hasbihal ederken imam ve hatip olduğu için cok fazla zamanı oldugunu ifade etmiş ve Mehmet Bey’e “Vaktimi nasıl değerlendirebilirim?” şeklinde bir sual sormuştur. Bu sual vesilesiyle yapılan istişare neticesinde kitap künyelerinin yazıldığı kitap tespit fişlerini tetkik etmenin çok faydalı olacağı kanaatine varmıştır. Heves ve iştiyakla Millet Kütüphanesi’ndeki Arapça ve Farsça yazmaların kitap fişlerini bir iki ay içinde tarar ve bu meşgale kendisini o kadar tatmin eder ki Süleymaniye Kütüphanesi müdürü Nevzat Kaya Bey’e gider. Süleymaniye Kütüphanesi’nin fişlerini de üç dört aylık bir zaman zarfında tetkik eder. 1990 yılına kadar fişler vesilesiyle tespit ettiği kitapları taramaya devam eder. Bu ilmi faaliyetin semeresinden fazlasıyla istifade etmesinden olsa gerek Mehmet Bey’e şu kanaatini izhar eder: “Hay Allah senden razı olsun. Biz yıllarca kabukla uğraşıyormuşuz.”

Camide verdiği sohbetlerde sohbet mevzuu kitaba geldiğinde birden asabileşir ve cemaati paylamaktan geri durmayarak “Eslaf bu kitapları bizim için yazmış. Niçin okumuyorsunuz?” diyerek serzenişte bulunurdu. Bombay, Kalküta, Mısır ve Kahire’de neşredilen kitaplardan dahi haberdar olmayı vazife telakki ederdi. Bu hassasiyetten olsa gerek Mısır kitap fuarına birkaç kez gitmiş ve torbalar dolusu kitapla İstanbul’a dönmüştür.

İngiltere’deki kütüphanelerden ve insanların kitaba olan iştiyaklarından etkilendi

Yazma tetkiklerinden sonra Bayram Ali Hocaefendi’ye bir hastalık arız olur. Cemaatinin maddi ve manevi desteğiyle Londra’ya tedavi olmaya gider. Hatta iyileştikten sonra 1994 ve 1995 yıllarında bir kaç kez daha Londra’ya gitmiş ve birçok insanın ihtida etmesine vesile olmuştur. İngiltere’deki kütüphaneleri ve insanların kitaba olan iştiyaklarını görmüş ve bu ortamdan ziyadesiyle etkilenmiştir. Öyle ki latife yollu “İslam’ın şartı altıdır. Birisi de bilgisayar bilmektir.” dermiş. “Çünkü insanın 24 saati bu vesileyle 48 saat oluyor. İnsanın zamanı genişliyor.” diyerek ciltlerce kitabın bir cd’ye sığdığını hayret ve takdirle anlatırmış.

Hâsıl-ı kelam Bayram Ali Öztürk Hoca hayatını ilme ve ilim meclislerine vakfetti. “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir.” hükmü yine tecelli etti ve boşluğu doldurulamayacak bir kutlu zatı sırlamak yine biz güçsüz kulların üzerine düştü. Öksüz kalan her zamanki gibi yine ilim halkaları oldu. Cümlemizin başı sağ olsun.

Taha Ceylan, “Kırk Bin Kitabıyla Kaybettiğimiz bir Alim: Bayram Ali Öztürk”, Kitap Postası, 2006

YORUM EKLE