Âlim ve mürşit Mehmet Emin Saraç'a veda

Mehmet Emin Saraç Hocaefendi'nin ardından İslâm dünyasının önde gelen şahsiyetlerinin hususi düşüncelerinin yer aldığı derlemeyi istifadelerinize sunuyoruz. Derin Tarih Dergisi'nin "Muhammed Emin Saraç Hocaefendi'nin Hayatı" adlı kitap ekinden alıntıdır."

Âlim ve mürşit Mehmet Emin Saraç'a veda

Vefatından sonra neler söylendi?

Yûsuf el-Karadâvî / Eski Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı

Birkaç gün önce, önde gelen davetçi ve yol açan, yol gösteren büyüklerden, çok sevdiğim kardeşim ve kadim dostum Şeyh M. Emin Saraç'ın vefat haberini aldım. O Türkiye'nin büyük âlimlerinden biriydi ve nesiller yetiştirmişti.

Şeyh Saraç ile dostluğum eskilere dayanır. 1950'lerde o Ezher'de Şeriat Fakültesi'nde, ben de Usûli’d-Dîn Fakültesi'nde talebeydim. İlk kez orada tanıştık. 1967'de İstanbul'u ziyaret ettiğimde, onunla yeniden bir araya geldik. Beni çok iyi karşıladı ve ağırladı. Birçok âlimle ve Türkiye'nin önde gelen isimleriyle beni tanıştırdı. Bana zaman ayırdı. Eski hatıralarımızı yâd ettik. O Ezher'de başındaki Türk fesiyle hemen diğer öğrencilerden seçilirdi. Ne zaman İstanbul'a gelecek olsam onunla oturmak, sohbet etmek, bir arada bulunmak ve içimi muhabbetiyle rahatlatmak için can atardım.

Dünya Müslüman Alimler Birliği'ni kurduğumuzda, Türk âlimlerinden birliğimize ilk katılan, ilke ve amaçlarımıza ilk muvafakat gösteren Şeyh Emin Saraç'tı. Her ne kadar meşguliyetinden dolayı, ilk kuruluş toplantımıza katılamasa da daha sonraları birçok toplantımıza katıldı ve konuşmalar gerçekleştirdi. Özellikle ev sahibi olarak İstanbul'da yapılanlara büyük ilgi gösterdi.

Sevgili şeyh, âlim M. Emin Saraç böyleydi. Allah ona rahmet etsin. İslâm'a davet ve Müslümanların meseleleriyle ilgili hususlar da en önde o görünürdü. Şeyh, Hilâfet'in son topraklarında İslâmî hayatın yeniden canlanması için, umutla ve azimle çabalamıştı. Bir köprüydü, Türkiye'deki Müslümanlar ile Araplar arasında. Bizim de İstanbul'da üniversite okuyan gençlerle aramızdaki bağ yine oydu.

Şeyh, 1958’de Mısırdan dönüşünden bu yana Fatih Camii’nin civarında yaşamıştı. Vefatına kadar altmış iki yılı aşkın bir süre boyunca gönüllü olarak bu camide sohbetler ve dersler yapmış, ziyaretçi kabul etmişti. Fatih Camii, İstanbul’da bir zamanlar ilmin merkeziydi. Burada verilen dersler ve hocalar Ezher'den daha aşağı değildi. Türkiye'nin büyük, tanınmış âlimleri orada ders verebilmek için yarışırdı.

Şeyh Saraç, yedi yıl boyunca emek vererek iki diğer kişiyle beraber Fî Zilâli'l-Kur'ân tefsirini Türkçeye çevirmişti. Bu da unutulmaması, hayırla anılması gereken bir başka güzel hizmetiydi.

Şeyh arkasında, İslâmî duruşunu ve çizgisini sürdürecek nesiller bırakmıştı. Onun ilminden ve irşadından istifade eden şuurlu, sâlih ve edepli nice talebesi üniversitelerde hoca, müftü, vaiz, davetçi, imam, öğretmen ve siyasetçi olmuştur. Eminim bu talebeleri kendinden sonra ilim bayrağını taşıyacak, insanları Allah'a çağırmaya devam edecek, İslâm terbiyesi almış nesiller yetiştirecek, İslâm dün yası ile iletişim kuracak, ümmet davasına hizmet edeceklerdir.

Nurlu Bir Kandil

Muhammed Ali es-Sâbûnî / Suriyeli İslâm Âlimi

Emin Saraç'a Allah rahmet etsin. O kendini Rabbine adayan, Nübüvvet kandilinden beslenip kendisi de nurlu bir kandil olan rabbânî bir âlimdi. Hem ilim sahibiydi hem de bu ilmi hakkıyla kendin den sonrakilere aktarmıştı. Hem edeb timsaliydi hem de talebelerini edeb timasli yetiştirmişti. Hem ilim yolcusuydu hem de ilim yolundakilerin yardımcısıydı. Günün ortasındaki kuşluk güneşi gibiydi.

Onunla Ezher'de arkadaş olmuştum. Daha sonra Allah'a davet yolunda bu arkadaşlığımız pekişti. Kırk sene Allah Teâlâ aramızdaki bu bağı koparmadı. Hatta ziyaretlerle, sohbetlerle, konferanslarla birbirimize Allah'ın sağlam ipiyle daha sıkı bağlandık... O, salih ilim ehlinin çiçeklerini topladı. Saflığı, temizliği ve afiyetiyle geçen günlerinden dolayı rabbim ona rahmetini yağdırsın.

Ey Saraç, bizler senin aramızdan ayrılığından dolayı gerçekten çok üzgünüz. Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Fakat biz Rabbimizin razı olacağı şeylerden başkasını söylemeyiz. "Biz Allah'a aitiz ve kuşkusuz O'na döneceğiz..." (Bakara/156)

Sen ne güzeldin.

İnanıyorum Gâfur, Râhim, Kerim olan Rabbimiz ile karşılaşman da öyle güzel olur.

Sessiz, Sedasız Büyük Mücadele

Muhammed Avvâme / Suriyeli Hadis Âlimi

Faziletli, rabbanî büyüğümüz M. Emin Saraç, rahman ve rahim olan rabbimizin rahmetine kavuşmuştur. Allah onu rahmetiyle ve rızasıyla kuşatsın.

Hocamız, yaptıklarıyla tam da isminin hakkını vermiş hatta aşmıştı: O, Allah'ın dininde (emîn) idi ve Allah'ın kulları için nurlu (bir kandil Sirac-) idi, nuruyla Allah'ın rızasının yollarını göstermişti.

O, sessiz, sedasız büyük işler yapmış, yorulmadan çabalayarak, Allah'ın dinini, ilimle ve bu ilmi yaşayarak tebliğ etmiş, şöhretten, kavgadan ve her türlü ihtirastan uzak bir şekilde, yarım asır tedrisiyle nesiller yetiştirmişti. Umutsuzluğa düşmeden, tüm himmetini ve azmini seferber etmiş, karşılığını yalnızca Allah'tan beklemiş, bu mübarek ülkenin gençlerini böyle yetiştirmişti.

Onun rabbine karşı ihlasının en bariz göstergesi, yetiştirdiği talebelerin hoca olup üniversite kürsülerinde ve daha birçok yerde güzel makamlara geldiğini rabbinin göz aydınlığı olarak ona göstermesidir. Tüm bunlar onun sessiz, sedasız yürüttüğü devasa gayretin meyveleridir.

Büyüğümüz, hocamız M. Emin Saraç Allah'ın rahmeti üzerine olsun.

Kerim rabbimiz onu rabbani âlimlerle beraber, Efendimiz'in livâü'l-hamd sancağı altında gölgelendirsin. Allah bizi ondan sonra onun emsalinden mahrum bırakmasın, boşluğunu dolduracak hayırlı halefler versin.

Müstesna Şahsiyet

Osman Nuri Topbaş / Talebesi

Emin Saraç Hocamız, Mısır'da okumuş, Ezher'den mezun ol muştu. Hacca giden muhterem büyüklerimiz, Mısır'da kendisini ziyaret edip hâlini-hatırını sormuş, Türkiye'deki ahvâle dair suallerini cevaplandırmış, o da kendilerine Mısır hakkında mâlumat vermişti. Emin Saraç Hocamız, gönlündeki müstesnâ vefâ hissinin bir tezâhürü sadedinde, bu hatırasını bize defalarca nakletmişti.

Kendisi, İmam-Hatip yıllarımızda hocamızdı. Dünyevî menfaatlerden müstağnî hâlde, Fâtih Camii'nde gayet mütevazı bir şekilde Kütüb-i Sitte okutur ve Kur'ân-Kerîm'i tefsir ederdi. Hâliyle, kaliyle, ilim ve irfânıyla din adamlarına numûne-i imtisâl olan bir fazilet sergilerdi.

Emin Saraç Hocamız, dîne karşı ağır baskıların yaşandığı ve istikâmeti korumanın alabildiğine güç olduğu dönemlerde dahî, eğilmeden ve müstakîm duruşunu bozmadan, İslâm'ın vakârını temsil edebilen müstesnâ şahsiyetlerden biri idi.

Kendisi, eski devrin ıztıraplarını zaman zaman hatırlatır, o dönemin hazin hâtıralarını naklederdi. Böylece, günümüzün kıymetini bilerek hizmet ve gayretlerimizi artırmamızı tavsiye ederdi.

Kendi yaşadığını yaşatmaya gayret eden ve yetiştirdiği sayısız talebeleriyle ilim ve irfanının şükrünü lâyıkı vechile îfâ eden Hocamız, Osmanlı ilim âleminin mübârek mensuplarının âdeta zamanımızdaki son çınarlarından biriydi.

Rabbimiz kendilerinden râzı olsun. Yerlerini boş bırakmasın. Aziz milletimizi ve ümmet-i Muhammed'i, istikamet ehli âlim ve âriflerden mahrum etmesin.

Köprü Şahsiyet

Taha Kılınç / Yeni Şafak, 24.02.2021

M. Emin Saraç Hocamız'ı dâr-ı bekâya uğurladık. Uzun ve bere ketli bir ömrün ardından, yetiştirdiği binlerce talebenin ve muhibbânının dualarıyla, geride örnek bir hayat ve pırıl pırıl bir iz bırakarak gitti. Gölgesine sığınmayı ve ders okutmayı çok sevdiği Fatih Camii'nin haziresinde, kıyamet sabahına kadar istirahate çekildi.

Vefatından itibaren, günlerdir kendisi hakkında epey yazı yazıldı, güzel şahitlikler ve konuşmalar yapıldı. Ben bu yazıda, merhumu, İslâm dünyasıyla Türkiye arasında köprü vazifesi görmesi yönüyle değerlendirmek istiyorum. Zira Emin Hoca'yı kısaca özetlemek gerekse, hiç düşünmeden “Köprü şahsiyet” derdim. Osmanlı ulemâ nesli ile günümüz Türkiyesi arasında olduğu kadar, İslâm dünyasındaki farklı ilim havzaları, bakış açıları ve önemli şahsiyetlerle bizler arasındaki köprü, aynı zamanda. Onun ifa ettiği vazifenin önemi, zaman içinde daha da iyi anlaşılacaktır diye düşünüyorum.

Bir insan tahayyül edin:

Necmeddin Erbakan'ı, Seyyid Kutub'u, Hasan el Bennayı, Yûsuf el Karadâvi’yi, Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu'nu, Hâce Mûsâ Topbaş'ı, Ebu'l-Hasen en-Nedvi'yi, Ebu'l-A'lâ Mevdûdî'yi, Muhammed Hamidullah'ı, Mehmed  Akif'i, Mustafa Sabri Efendi'yi, Zâhi du'l-Kevserî'yi, Gönenli Mehmed Efendi'yi, Abdurrahman Gürses'i, Abdulfettah Ebû Gudde’yi, Elmalılı Hamdi Efendi'yi, Mehmed Zâhid Kotku'yu ve daha birçok zâtı karakterinde mezcetmiş... Hep sinden aldıklarıyla, Türkiye şartlarına uyumlu bir terkip meydana getirmiş... Kimseyi dışlayıp yok saymamış... Hatalı gördüğü yerleri de yine İslâm edebi çerçevesinde ve kardeşlik hukukuna uygun bir şekilde ifade etmiş... İşte Emin Saraç Hoca, tam olarak böyleydi. Özellikle bugün ilim talebelerinin kendisinin hayatından alacağı en büyük derslerden biri, kanaatimce budur. Arkasından yüz binlerin samimiyetle hayır duası etmesi ve Müslüman camianın her rengini musalla taşının önünde birleştirebilmesi de yine aynı sebeplerledir.

"Türkiye şartlarına uyumlu bir terkip meydana getirme" hususunu bilhassa önemsiyorum. İslâmî ilimler eğitimini yurtdışında al diktan ve uzun yıllarını farklı coğrafyalarda geçirdikten sonra Türkiye'ye dönen birçok isimde, ülkenin tarihiyle ve kültürüyle çatışma durumuna sıklıkla rastlanıyor. Keza, 1960'lardan itibaren Arap ve Asya havzalarındaki ilmî ve siyasî birikimin Türkiye'ye aktarılmasından sonra, aynı çatışma hali bizim insanımızda kitlesel olarak da görülmüştür. Merhum Emin Saraç Hoca, bu noktada hayran olunacak ve parmakla gösterilecek bir örneklik ortaya koymuş, neye nasıl yaklaşılması gerektiğini herkese -nezaketle ve ısrarla- göstermiştir. Hindistan, Pakistan, Mısır ve Arabistan başta olmak üzere, önemli merkezlerin ilmî ve siyasî şahsiyetlerinin Türkiye'de tanınmasına öncülük etmiş, ancak bunu yaparken "doku uyuşmazlığı” yaşanmasını önleyerek, makul ve güncel bir yorumlama biçimi geliştirebilmiştir. Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından günümüze, yurtiçinde ve yurtdışında İslâmî çalışmalar yapıp, yolu bir şekilde Emin Saraç'tan geçmeyen neredeyse yok gibidir. Bir şehrin bütün yollarının bağlandığı ana kavşak misali, birbirinden çok farklı uçları ve belki de normalde çatışabilecek derecede ayrı yerlerde duran şahsiyetleri “İslâm kardeşliği ortak paydası”nda buluşturması, merhumun hiç de azımsanamayacak bir başarısıdır.

Emin Saraç Hoca'nın vefatıyla, sadece İslâm ahlâkıyla mücehhez, âlim ve fâzıl bir zâtı kaybetmiş olmadık. Yukarıda çerçevesini çizmeye gayret ettiğim bereketli bir ufkun en seçkin temsilcilerin den birini de yitirdik. Bu örnekliğin benzerlerini çoğaltmak, Müslümanlar arasında ortak paydalar tesis ederek çatışmayı değil ülfeti derinleştirmek ve köprülerin yıkılmamasına çalışmak, Emin Saraç Hoca'yı sevenlerin boynunun bir borcu olarak önümüzde duruyor. Sadece şunu akılda tutmak bile yeterli: Vefat ettiklerinde, İslâmî camianın bütün renklerinin, hep bir ağızdan ve yürekler dolusu bir samimiyetle arkalarından gözyaşı dökeceği “köprü şahsiyetler" giderek azalıyor. Bu, hepimiz adına çalan bir alarm.

Hoca merhum, karakteri ve yetiştiği terbiye icabı, hatıralarını uzun uzun anlatmayı ve hele de kendinden bahsetmeyi hiç sevmezdi. Israrlar sonucu ve belli vesilelerle parça parça anlattığı bazı şeyler var ise de dört başı mamur bir "Emin Saraç Kitabı” hazırlanmalı, hayatının ve şahsiyetinin bütün safahâtı gelecek nesillere muhakkak aktarılmalıdır. Eminim ki ailesi ve evlatları, böylesine önemli bir hizmeti hakkıyla yerine getirecektir.

Kaynak: Derin Tarih Dergisi Kitap Eki

YORUM EKLE

banner36