LGS tercih dönemi devam ediyor. 8. sınıftan mezun olan öğrenciler hayatlarının en önemli tercihini yapıyorlar. Çünkü karakter ve ahlak gelişimi 14-21 yaş arasında tam anlamıyla oluşur ve sonrasında ise değişmesi çok zordur. Bazı anne-babaların "tercihi çocuğuma bıraktım, karışmıyorum" tarzı düşünceleri olabiliyor. Fakat hatırlatmak durumundayız ki çocuğun hangi ortamlarda nasıl eğitim alacağından her anlamda anne-baba sorumludur. Bu sebeple de bu kararı çocuğun üzerine bırakmak anne-babaları sorumluluktan kurtarmaz. Anne-babalardan istirhamımız dünya çapında büyük bir ahlaki buhranın yaşandığı bu dönemde çocuklarının manevi çakralarının açılacağı, ahlaki sorumluluklarını geliştirebilecekleri, kız-erkek ergen ilişkilerinden ve kötü alışkanlıklardan uzak kalabilecekleri, tarihî ve dinî değerlerini içselleştirebilecekleri ortamlarda eğitim almalarını sağlamalarıdır. Bu anlamda en uygun ortamlar Anadolu İmam Hatip Liselerinde bulunmaktadır. Hem akademik dersleri eksiksiz alabilecekleri hem de manevi değerlerini uygulamalı olarak öğrenebilecekleri başka bir alternatif bulunmuyor maalesef. Elimizdeki en iyi imkân İmam hatip okullarıdır. Çocuklarımızın sigara-uyuşturucu-alkol-bağımlılık gibi belalardan uzak kalmaları ve sağlıklı bir eğitim almaları için tüm duyarlı velilerin LGS'de İmam hatip liselerini tercih etmeleri çocukları için de kendileri için de hayırlı olacaktır. Çünkü gençlik bizim en önemli sermayemizdir. Allah'ını bilen, Peygamberini tanıyan, ana-babasına hürmet eden, vatan duygusunun imandan geldiğini kavrayan, aynı zamanda da teknik/sosyal alanlarda üst düzey eğitim alan imanlı, ahlaklı, donanımlı, bilinçli ve özgüveni yüksek nesiller için ebeveynlerin LGS tercihlerinde alacağı karar hayati önem arz etmektedir. Sadece ülkemiz için değil aynı zamanda ümmet için de yapılacak tercihlerin ne denli önemli olduğunu yine yeniden vurgulamak istiyorum.
Gençliğin en büyük belası: Kötü alışkanlıklar
Ülkemizde sigara ve içkiye başlama yaşı 10-15 arasında değişmektedir. Başlama yaşı ilaç tekellerinin de politikalarıyla bağlantılı olarak giderek düşmektedir. En son istatistiklere göre ülkemizde sigaraya ve içkiye başlama yaşı 10-11 sınırına inmiş durumdadır. Yapılan araştırmalara göre sigara ve içki alışkanlığı, ergenlerde düşük benlik saygısı ve okul sorunları ile ilişkili bulunmuştur. Yani bir öğrencinin sigaraya ve içkiye başlamasının en önemli sebeplerinden biri eğitim aldığı okul ortamlarıdır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 10-19 yaş grubu “Adolesan” yaş grubu olarak, 15-24 yaş grubu ise “Gençlik dönemi” olarak tanımlanmaktadır. Adolesan ve gençlik dönemlerine ait yaşların kesişmesi nedeniyle de 10-24 yaş grubu “Genç İnsanlar” olarak değerlendirilmektedir. 10-24 yaş grubunun toplam nüfusumuz içindeki payı %21,1’dir. Yani, ülkemizde her beş kişiden birisi gençlik yaş grubundadır. Genellikle çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi olarak kabul edilen adolesan dönemde (10-19), fiziksel, psikolojik, sosyal, bilişsel ve cinsel değişimler yaşanmaktadır. Bu dönemde yaşamın ilk 10 yıllık dönemindeki kadar hızlı büyüme ve gelişme süreci yaşanmaktadır. Adolesanlar çocuk olmadıkları gibi erişkin de sayılmamaktadırlar; bu da bir paradoksa neden olmaktadır. Adolesan dönemdeki bir genç, çocukluk dönemine göre daha büyük sayılmakla beraber, halen erişkin desteğine gereksinimi vardır. Ülke çapında yapılan araştırmalarda lise öğrencilerinde halen sigara kullanma yüzdesi %27,1 olarak tespit edilmiştir. (Erkeklerde %31,5 ve kadınlarda %19,9). Türkiye’yi temsil eden sonuçları olan Küresel Gençlik Tütün Araştırmasında ilköğretim 7-8. ve Lise 1. sınıflarda 15957 genç ile görüşülmüştür. Öğrencilerin %29,3’ü sigara kullanmayı denemiş (kızlar %21,5 ve erkekler %34,9), halen sigara kullanan oranı ise %9,1 (kızlar %5,0 ve erkekler %11,9)’dir. Bu araştırmaya göre şimdiye kadar en az bir defa sigara kullananların %29,5’i 10 yaşından önce bunu denemiştir. Türkiye’de uluslararası destekli bir başka çalışma, gençler arasında sigara kullanma sıklığının %33,2 olduğunu ve okul ortamlarının sigara kullanma davranışını doğrudan etkilediğini göstermektedir. Sonuç olarak, ülkemizde sigara kullananların önemli bir kısmının sigaraya 20 yaşından önce başladığı görülmektedir. Yapılan araştırmalar, Türkiye’de sigara içenlerin yaş ortalamasının giderek düştüğünü göstermektedir. İlköğretim yıllarında halen sigara kullanımı %12, lise yıllarında %29-50 arasında ve üniversite öğrencileri arasında sigara içme sıklığı %21-48 arasında olduğuna ilişkin araştırma sonuçları bulunmaktadır. Çalışan gençlerde ise halen sigara kullanımı %58’dir. Bütün bu çalışmaların sonucu, her dört gençten ikisinin lise döneminde sigara ile tanıştığını göstermektedir. Normal liselerde %29-50 arasında değişen sigara içme oranı İmam Hatip Liselerinde %3-7 arasına kadar inmektedir. Normal liselerde içki ile tanışma veya kullanma oranı %12-17 arasındayken İmam Hatiplerde bu oran %0,02 oranlarında görülmektedir. Sosyal medyanın ve internet film ağlarının körüklediği uyuşturucu, zina, fuhuş ve eşcinsellik gibi hastalıklardan en çok etkilenen grup da liselilerdir. Son yıllarda yaygınlaştırılmaya çalışılan LGBT hastalığının kaynağı da yapılan araştırmalara göre gençlerin lise dönemindeki tecrübeleridir. Tüm bu afetlerden çocuklarımızı korumak elbette ki öncelikle velilerin sorumluluğudur.
Lisedeki arkadaş ortamları, ergenliğin getirdiği taklit ve moda tutkusu gençlerimizi denenmemiş her şeyi denemeye yönlendirmekte, küçük bir heves olarak başlayan bu alışkanlıklar zaman içerisinde bağımlılık haline dönüşmektedir. Bu somut gerçekler LGS’de tercih yapacak velilerin çocukları için kötü alışkanlıklardan uzak kalabilecekleri okul arayışlarında en güvenilir adresin Anadolu İmam Hatip Liseleri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Türkiye’de dini eğitim
Cumhuriyet tarihimizin en çetin konularından biri de din öğretiminin nasıl ve ne şekilde verilmesi gerektiğine dair yapılan tartışmalardır. 1924 tarihli Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu'nun 4. Maddesi ile ülkemizde din eğitiminin devlet okulları kanalıyla verileceği açıkça belirtilmiştir. Bu kanun hem 1960 anayasasında hem de 1982 Anayasası’nda "İnkılâp Kanunlarının Korunması" başlıklı madde ile “anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz” olarak ifade edilen 8 kanundan birisidir. Dolayısıyla ülkemizde eğitim-öğretim faaliyetlerini gerçekleştiren İmam hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinin varlığı 1924 tarihli bu kanunla garanti altına alınmıştır. Bu sebeple ülkemizde din öğretimi temel hak kabul edilerek devletin güvencesi altına alınmıştır. Din öğretimini çatısı altında toplayan en önemli kurumlar ise İmam Hatip Okullarıdır. Burada tartışma konusu daha çok din öğretimin içeriği, şekli ve hangi yaş gruplarını kapsayacağı üzerinedir. 1930’lardan itibaren yoğunlaşan bu tartışmalarda siyasi konjonktüre göre uygulamada değişimler yaşanmış ve bu süreç yakın tarihlere kadar devam etmiştir. Öncelikle şu husus belirtilmelidir ki din öğretiminin bir ihtiyaç olduğu ve bu öğretimin de mutlaka devlet kurumları tarafından yapılması gerektiği kanunda açık şekilde belirtilmiştir. Aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığının teşekkülü de ülkemizdeki dini yapının korunması ve geliştirilmesi, hizmetlerin tek elden yürütülerek devlet güvencesi altına alınmasının bir göstergesidir. Bu açık yasa hükmüne rağmen kimi dönemlerde din öğretimini yasaklayan, hizmet veren okulları kapatan siyasiler aslı itibariyle 1924 tarihli yasa hükmüne aykırı hareket etmişlerdir. Bu sebeple olsa gerek kapatma gerekçelerini “okulların ilgi görmemesi” olarak göstererek cezai sorumluluktan kurtulma yoluna gitmişlerdir. Oysa ülkemizde her devirde çocuklarının dini eğitim almasını isteyen vatandaşlarımız bulunmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında yoğunlaşan batılılaşma çalışmalarının etkisiyle dini değerlerin öğretiminin geri plana atılması ihtiyacı duyulduğu ve bu sebeple de ilgili kanunun uygulanmasında büyük sıkıntılar yaşandığı anlaşılıyor.
Ne olursa olsun %99’u Müslüman olan bir ülkede yaşayan bu milletin kendi dininin gereklerini öğrenmesi, çocuklarının din öğretimini küçük yaşlardan itibaren alması temel insan haklarındandır. 1924 tarihli Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu bunu sağlamak amacıyla dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış ve hiçbir dönemde anayasaya aykırılığı iddia edilemeyecek kanunlardan biri olarak günümüze kadar geçerliliğini sürdürmüştür.
İmam hatip okulları
İmam Hatip okullarının ilk örnekleri Osmanlı Devleti'nin son dönemine dayanmaktadır. 1912 yılında genel eğitim yapan medreselerden farklı olarak Tevcihi Cihat Nizamnameleriyle vaizler yetiştirmek amacıyla Medresetü’l-Vâizîn adı altında öğretim kurumları açılmıştır. 1913 yılında ise imam ve hatip yetiştirmek amacıyla Medresetü’l-Eimme ve’l-Hutebâ kurumları öğretime başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yılında öğretime açık olan medreseler iki isim altında toplanmıştır. Biri Medâris-i İlmiye diğeri İstanbul merkezli Dârü’l-Hilâfe Medreseleri olmak üzere bunlar iki gruptur. 3 Mart 1924 tarihinde TBMM’den geçirilip 6 Mart’ta yayımlanan Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile tüm medreseler, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış olmasına rağmen nakledilen tamimle Medâris-i İlmiye olarak bilinenler kapatılmıştır. Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu eğitim ve öğretim kurumlarını kapatmaya yönelik değil, yönetim ve denetimin tek elde toplanmasına yönelik bir kanundur. Bu kanunla yönetim ve denetim Maarif Vekâleti’ne verilmiştir. Buna rağmen daha sonra Maarif Vekili olan Hüseyin Vasıf 11 Mart 1924 günü ilgili makamlara gönderdiği telgrafla kanunun 2. maddesiyle Maarif Vekâleti’ne bağlanmış olan medreseleri kapatmıştır. Diğer okullara ise dokunulmamıştır. Dârü’l-Hilâfe Medreseleri ise 1924 yılında İmam ve Hatip Mekteplerine dönüştürülmüştür.
Tevhîd-i Tedrîsât Kanu'nun kabulüyle İmam hatip mektepleri fiilen öğretime başlamıştır. Türkiye’nin çeşitli illerinde bu mektepler açılmıştır. Ders programı Medresetü’l-Vâizîn ’in geliştirilmiş biçimine benzeyen İmam hatip mekteplerinde dini ağırlıklı derslerin yanında hüsn-i hat, Fransızca, tarih, coğrafya, cebir, nebatat, fizyoloji, musiki, ruhiyat (psikoloji), içtimaiyat (sosyoloji) gibi ilimler de okutulmaktaydı. Ancak bu mekteplerin ömrü de uzun olmamıştır. Bazı kesimlere göre bu mektepler yeterince öğrenci bulamamış ve bundan dolayı kendiliklerinden kapanmışlardır. Bu ise yersiz bir iddiadır. Çünkü maddi desteği kesilen, mezunlarına devlet kadrolarında yer verilmeyen, hocaları sürekli görevden alınan bu okullar adeta kapatılmaya mahkûm edilmiştir. Tüm bu engellemelere rağmen de yeterli öğrenci sayısının altına hiçbir dönemde düşmemiştir. Fakat çeşitli gerekçeler gösterilerek Eylül 1930 yılında İmam Hatip Mektepleri de kapatılmıştır. Bu tarihten 1950 senesine kadar geçen süre din öğretimi adına ülkenin en karanlık yıllarıdır. 1930-1950 tarihleri arasında din hizmetlerini yerine getirecek imam dahi bulunamadığı için pek çok cami kapatılmış veya kaderine terk edilmiş, insanlar çaresiz şekilde dini vecibelerini yerel imkânlarla yerine getirmeye çalışmıştır. Merhum Kurra Hafız Harun Soydaş Hocamız bir söyleşisinde “Koskoca Bursa’da o dönemde besmeleyi düzgün çeken tek bir insan bulamazdınız” diyerek bu karanlık yılları özetlemiştir. 1950 siyasal seçimleri sonrası iktidar Demokrat Partiye geçmiştir. İmam Hatip Okulları (İHO) açma konusu uzun süre tartışıldıktan sonra hükümet bu okulların açılması zaruretine kani olduklarını açıklamış ve 17 Ekim 1951 günü Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin onaylamasıyla İmam hatip okulu açma kararı yürürlüğe girmiştir. Kararnameye göre 7 ilde birer İHO açılmıştır. İHO, 1954-1955 öğretim yılı sonunda ilk mezunlarını verdikten sonra 3 yıllık lise kısmı da açılmıştır. Böylece 4+3=7 yıllık bir ortaöğretim kurumu haline gelmiştir. 1960 darbesinden sonra ise değişen hükümetlerle beraber İHO müfredatında farklı uygulamalara gidilmiştir. 1972 yılında 3 yıla indirilen İHO orta kısımdan dini dersler çıkarılıp genel ortaokul müfredatı uygulanmaya konulmuştur. Üstelik alınan bir kararla İHO’nun birinci devresinden mezun olup da liselere geçiş yapmak isteyenlere doğrudan geçiş hakkı yasaklanmıştır. Bu ise İHO’nun hızlı bir öğrenci kaybı yaşamasına neden olmuştur. 4 yıla çıkarılan İHO lise kısmı için 11 Aralık 1972’de yeni bir program hazırlanmıştır. 15 Nisan 1973’te yayınlanan bir kanunla İmam hatip okulları da liseye dönüştürülmek suretiyle Yüksek İslam Enstitülerinin yanında üniversitelere giriş kapısı da aralanmıştır. Bu gibi gelişmeler neticesinde İHL’ye 1977-1978 yıllarında rekor bir yöneliş olmuştur. 1973-1974 eğitim öğretim yılından itibaren 5 sene içerisinde öğrenci sayısında %904,5 lük bir artış gözlenmiştir. Bu artışın önemli sebeplerinden birisi de orta öğretim seviyesinde İmam Hatip Okullarının, yüksek öğretim seviyesinde İslâm enstitülerinin yaşanan terör olaylarına karşı güvenli bir ortama sahip olmasıydı. 1980 darbesinin ardından İHL açılması durdurulmuş, ancak mevcut sayıda azaltma yoluna da gidilmemiştir.
Turgut Özal’ın kurduğu hükümet döneminde ilk kez Anadolu İmam Hatip Lisesi (AİHL) açılmıştır. İlk defa 1985’te Beykoz AİHL açılmış, 1990’da Kartal İlçesindeki yerine taşınmış ve adı Kartal AİHL olarak değiştirilmiştir. 28 Şubat 1997 sürecine kadar İHL sayısıyla beraber halkın teveccühü artmaya devam etmiştir. 28 Şubat 1997 sürecinde alınan iki karar İHL’yi olumsuz yönde etkilemiştir. Bunlarda birincisi 8 yıllık kesintisiz eğitim, ikincisi ise mezunların kendi alanları dışında üniversiteye girmesinin engellenmesidir. Yaklaşık 15 yılın ardından 1 Aralık 2011 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer uygulanan kat sayı engelinin kaldırılarak artık herkesin eşit şartlarda üniversiteye girebilecekleri yeni bir sisteme geçtiklerini ilan etmiştir. 2000 yılına kadar açılan AİHL sayısı bağımsız 7, bağlı müdürlük halinde 100 olarak toplamda 107 AİHL idi. 2002-2007 arasında 37 okul daha açılmış, 2011’de katsayı engelinin kaldırılması ve 2012 yılında İmam Hatiplerin ortaokul kısımlarının yeniden açılmasıyla bu okullara yönelik ilgi hızla artmıştır. Bugün itibariyle ülkemizde yaklaşık 4000 İmam Hatip Okulu (Ortaokul ve Lise) ve bu okullarda okuyan yaklaşık 1,5 milyon öğrenci bulunmaktadır. 2017 yılından itibaren Anadolu İmam Hatip Liseleri ihtisas okulları haline gelmeye başlamış ve “Proje Okulu” statüsüne dönüştürülen yaklaşık 500 okulda Fen ve Sosyal Bilimler, Yabancı Dil, Hafızlık, Musiki, Spor, Geleneksel Sanatlar ağırlıklı eğitim verilmeye başlanmıştır. Bunların haricinde pek çok ülkeden misafir öğrencilerin eğitim alabildiği Uluslararası İmam Hatip Liseleri ile Fransızca, İspanyolca, Çince, Farsça dil eğitimlerinin verildiği okullar da hayata geçirilmiştir. Bu okullar sanılanın aksine sadece imam veya hatip yetiştirmek için eğitim veren kurumlar değil, üniversitelerin tüm bölümlerine nitelikli öğrenciler yetiştiren orta öğretim kurumlarıdır. (Bu anlamda İmam Hatip Liselerinin isminden kaynaklanan bu ön yargıyı yıkmak için okulun kuruluş dönemindeki ismi yerine yeni bir isimle yola devam edilmesi faydalı olacaktır. Maarif Okulları tanımlaması bu anlamda önerilen isimlerden biridir.) İmam hatip lisesi mezunları mühendislik, hukuk, öğretmenlik, tıp, siyasal, maliye gibi pek çok bölüme yerleşmektedir. İmam hatip lisesi mezunları 2012 yılından bu yana kat sayı engeli olmadan üniversitelerin tüm bölümlerine girebilmekte, LGS ve YKS sınavlarında pek çok Türkiye derecesi çıkararak başarısını da ispatlamaktadır.
Ne yapmalıyız?
Geçen bir asır boyunca din eğitimi ve öğretimi alabilmek için milletimiz çok büyük bedeller ödedi. Başta Adnan Menderes, Tevfik İleri, Mahmud Celaleddin Ökten, Turgut Özal, Necmeddin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere pek çok isim, zulme uğradı. Adnan Menderes ve Tevfik İleri’nin yargılama gerekçesinde İmam Hatip Okullarını açmış olması ibaresi yer aldı. 28 Şubat darbesinin gerekçelerinden en önemlisi İmam Hatip Okullarıydı. Yine iktidardaki Ak Parti’nin “Laikliğe aykırı fiillerin odağı hâline geldiği” gerekçesiyle kapatılması için 2008 yılında açılan davada temel gerekçelerden biri İmam Hatip okullarının sayısının artmasıydı. Kısacası bugünkü konuma ulaşmak için çok zahmetli yollar kat edildi. Bunun değerini bilmek ve hakkını ödeyebilmek öncelikle bu okulları yükseltmekle, çocuklarımızı bu güzide okullarda okutmakla mümkündür.
Bugün itibariyle ülkemizde iktidarıyla muhalefetiyle tüm kesimlerin başta başörtüsü olmak üzere din öğretimi, İmam Hatipler ve değerler eğitimi konularında asgari müştereklerde buluştuklarını, geçmişin gereksiz tartışmalarının milletin iradesi yönünde tescil ve tasdik edildiğini görmek, ülkemizin geleceği adına hepimizi memnun etmektedir. Şu unutulmamalıdır ki İmam hatip okulları, devlete bağlı okullardan sadece biridir. Milletimizin aziz vatandaşları, istek ve arzuları doğrultusunda çocuklarını istedikleri okullara gönderebilmektedir. Demokratik yönetim anlayışı da her kesimin isteklerine hitap eden alternatifleri üreterek vatandaşlarının hizmetine sunmak üzerine kurulmuştur. Uzun yıllar çocuklarının ahlâki ve dini eğitim almasını isteyen milletimizin bu arzuları nihai olarak çözüme kavuşmuş, anayasadaki temel haklardan biri olan eğitim hakkı bu sayede milletin isteklerine göre yerini bulmuştur. Son söz tercihlerini yapacak velilere kalmıştır.
Kaynakça:
-Göksel T, Cirit M, Bayındır Ü. İzmir ili lise öğrencilerinin sigara alışkanlığını etkileyen faktörler. Toraks Dergisi 2 (3) 49-53
-Öcal, Mustafa (Yrd. Doç), Dünden Bugüne İmam Hatip Liseleri, 2013, Bursa
-Ögel K, Çorapçıoğlu A, Sır A, Tamara, M, Tot Ş, Doğan O, Uğuz Ş, Yenilmez Ç, Bilici M, Liman O. “Dokuz İlde İlk ve Ortaöğretim Öğrencilerinde Tütün, Alkol ve Madde Kullanım Yaygınlığı” Türk Psikiyatri Dergisi; 15(2):112-118
-Özcebe,Hilal (Prof.Dr), Gençler ve Sigara, T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Beslenme ve Fiziksel Aktiviteler Daire Başkanlığı, 2008, Ankara
-T.C. Dışişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ve UNODC. Türkiye’de sağlık Hizmetleri, Eğitim ve Toplumsal Girişimle Madde Kullanımının Önlenmesi Madde Kullanımı Üzerine Ulusal Değerlendirme Çalışması (Altı Büyük Şehirden Elde Edilen Sonuçlar)
Bu yazı Yeni Dünya Dergisi Ağustos sayısından alıntılanmıştır. LGS nakil tercih dönemi devam ettiği için önemine binaen paylaşıyoruz.
Alıntılayan: Yunus Emre Altuntaş
Allah Razı olsun değerli hocam