Bismillâhirrahmânnirrahîm
Allah size yardım etsin, bu yurdun ismi Şehr-i Ramazan’dır. Şehir denmesi şemsten yansıyan bütün hilâlleri toplaması ve insanın ilâhî nazardan aldığı ziyâ ile bütün insânî halleri, hayat ve davranış tarzlarını cem etmesindendir. Kamer, şemsten yansıyan cümle ziyâları, kendinde toplaması dolayısı ile “şehir” ismini almıştır. Ramazan, hilâlin görünmesi ile başlamasından dolayı, buraya Şehr-i Ramazan denmiştir. Bize ulaşan bir hadîs-i şerifte Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- şöyle buyurmuştur: “Ramazan demeyiniz. Çünkü Ramazan Allah’ın isimlerinden biridir”. Zîrâ Kur’ân-ı Kerim’de de Allah -celle celâluhû-, Ramazan dememiş, Ramazan ayı demiştir.
Nitekim Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- şöyle buyurmaktadır; “Orucun dışındaki bütün amelleri kuluma âiddir. Oruç ise bana âiddir ve onun ödülünü ben vereceğim. Oruç bir kalkandır. Aranızdan birisi oruçlu olduğunda, kavga yapmasın ve kızmasın. Birisi kendisine sataşırsa veya kavgaya tutuşursa ‘Ben oruçlu bir insanım’ desin. Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin olsun ki, oruçlunun ağız kokusu kıyâmet günü Allah nezdinde misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun iki sevinci vardır. Orucunu açtığında sevinir. İkincisi ise, Rabb’iyle karşılaştığında oruç tuttuğu için sevinmesidir’.
Benzeri olmayanı ancak benzeri olmayan görebilir
Bu iki hadîs-i şerif, oruç yâni savm ve Ramazan hakkında hakîkate ulaştıran köprüler hüviyetindedir. Önce şunu bilmelisiniz ki, oruç, tutmak ve yükselmek demektir. Oruç diğer bütün ibâdetlerden âlâ olduğundan savm diye isimlendirilmiştir. Allah orucu, ibâdetler arasında benzeri olmamakla nitelendirmiştir. Bizler bunu ibâdet maksadı ile îfâ etsek bile, Allah orucu bizlerden düşürmüş ve kendisine izâfe etmiştir. Orucun mükâfatını ise bizzât kendisi vermiş, benzersizlik de orucu kendisine katmıştır. Allah kendisi için ‘O’nun bir benzeri hiçbir şey yoktur’ diyerek kendisinin bir benzeri olduğunu reddetmiştir. Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem- orucun ibâdetler içinde misilsiz olduğu hükmünü ortaya koymuştur. Hal böyle olunca, bizler oruç tutmamız nedeni ile yâni benzersizlik özelliği ile oruçlu adını kazanmışızdır. Yâni Allah şöyle demiştir: “Ben, siz yâni kullarımı, oruçlu oldukları zamanlarda yemeden ve içmeden münezzehlikle yâni samedânîlik ile nitelemiş olsam bile, şanıma yakışan mutlak tenzîh bakımından değil, sınırlı tenzîh yönünden isimlendirdim. Bu yüzdendir ki ödülünüzü ben vereceğim”.
Hadîs-i şerifteki iki sevincin ikincisi, iki benzeri olmayanın bir araya gelmesinden ibârettir. Benzeri olmayanı ancak benzeri olmayan görebilir. Bunu iyi anla!
O geceye ulaşanlar artık ebediyyen şirk-i hafîden münezzehtirler
Ramazan isminin bu aya verilmesi durumuna gelince, bu ayın, diğerleri arasında eşsiz ve benzersiz olmasındandır. Yâni, ibâdetler içinde eşsiz olan orucu, geceler içinde eşsiz olan “Kadir”i barındırmasından dolayıdır ki, aylar içinde bu iki eşsizliği cem eden ayı yâni şehri ismi ile isimlendirmiştir. İşte bu üç benzersizlik ve misilsizliğin bir araya geldiği geceye verilen isimdir “Kadir Gecesi”. Bütün benzersizliklerin cem ediliş andır. O geceyi bin aydan hayırlı kılan mânâ ise, kulun, Hakk’ın insanları yaratırken, aralarındaki istîdâd ve işlev farklarına rağmen, gönlünde insanlığa âid sığdıramadığı hiçbir şey kalmayan, kendine verdiği değeri kimseden esirgemeyen, kendi hak ve adâletini gözettiği gibi, herkesi bu dâireye alarak, insanlığı kendi âilesi telâkkî edenin gecesidir ‘Kadir’. Artık beşer yurdu, kendilerine hizmet edecek bir insana daha kavuşmuş, ondan yayılacak adâlet, merhamet ve bereket ile kendilerini beşer kılan her ne isim, sıfat ve fiil var ise bunları düzeltme şansına kavuşmuşlardır. Bu geceye ulaşanlar artık ebediyyen şirk-i hafîden münezzehtirler.
Şirk-i hafî şudur ki: “Yaratanları farklı ilâhlarmış gibi varlığın hukukunun bâzısını koruyup, bâzısına umursamaz olmaktır. Sanki seni yaratan başkasıymış gibi, hakkı senden ve sâhiplendiklerinden başkasına revâ görmemendir. Hakkı sâdece kendin için tutup, başkalarına aynı hakları tanımamazlık etmendir. Şimdi senin yapman gereken dâima varlığın her zerresini ve haklarını kendin ve hakların gibi aziz tutmaktır. İşte bu idrâk sende meleke kesbettiğinde Allah sana şöyle buyurur: “Sen ki, her şeyin hakkı benim hakkım kadar kutsal ve bana emânettir dedin, herkesi kendin bilerek, hep kendine iyilik ettin, şanım gereği ben de, katımda üstün kıldığım insanlardan seni ayırt etmeksizin sırlarıma seni mahrem kıldım”. Allah sizi bu anlattıklarımda başarıya ulaştırsın, biliniz ki ‘kalbinde mârifet hilâli doğanlara oruç tutmak farz olmuştur.’ Allah muhakkak doğruyu söyler.
Ahmed Sadreddin alıntıladı
Alinti futuhatdan degildir. Litera yayinciliktan cikan bir hikaye kitabindan alintidir. Dunyabizim.com bilgilerinize.