Gazetelerde, her gün karşılaştığımız düzinelerce ölüm ilanından birinden öğrendik Hattat Hamid Bey’in (Hamid Aytaç) dünyamızdan göçtüğünü.
Yılda birkaç sergi açan, ödüller alan, kendinden söz ettirmesini bilen bir ressam olmadığı için, bilmiyorum, radyolarımız, televizyonumuz son hattatımızın ölüm haberini olsun verdi mi?
Acaba, TRT’nin arşivlerinde, Hamid Bey’in (yalnız, yaşayan son büyük hattat olması dolayısıyle değil, bu önemli sanatımızın kurallarını, gizlerini bilen ender kişilerden olması dolayısıyle de) yaşamı, zengin anıları ve yapıtlarıyla ilgili bir belgesel var mı?
Yoksa Hamid Bey’in sanatı da elli yıldır yanlış anlaşılan, yanlış yorumlanan laiklik kavramının kurbanlarından biri mi?
Umarım yanılgıya düşen benimdir ve Hamid Bey’le ilgili bir belgeseli ulusal televizyonumuz günün birinde övünçle yayımlar da ben de yıllardan sonra ilk kez TV aygıtının karşısına geçerim.
Hayır, bir sanatçının ölümü dolayısıyle kitle iletim araçlarının politikaları konusunda bir polemik yaratmak değil amacım. Yalnızca bir yanlışlığın altını çizmek. Aslında bu çizgiyi derinleştirmek, demokratik bir tartışma alanına getirmekte sonsuz yararlar var. Ancak, bunun yeri, bu küçük “saygı yazısı” değil.
Sanat dünyamızda nesli tükenmiş bir sanat eriydi
Hamid Bey’i, kuşkusuz, bu derginin okurları da bilmezler, tanımazlar. Niçin bilsinler, nasıl bilsinler? Yazımın başında da belirttiğim gibi sergi üstüne sergi açan bir sanatçı, sanatı üzerine yazılar yazılan, kitaplar yayımlanan bir sanatçı değildi ki. Hat sanatına ilgi duyanların bildiği, alçak gönüllü (bu açıdan sanat dünyamızda nesli tükenmiş) bir sanat eriydi.
İbnülemin Mahmud Kemal’in Son Hattatlar kitabında yer alan, kendi kaleminden çıkmış öz-yaşam öyküsünden öğrendiğimize göre, gerçek adı Şeyh Musa Azmi’dir. Azmi imzasıyla da hatları vardır. Hamid takma adıdır. 1891’de Diyarbakır’da doğmuştur. Birinci Büyük Millet Meclisi’ne Diyarbakır mebusu olarak katılan Hoca Mustafa Akif Efendi’den ilk hat derslerini almıştır. Daha sonra İstanbul’da Sülüs celî yazı biçimini Mehmed Nazif’den, sülüs ve nesih yazıyı Kâmil Efendi’den, tâlik yazıyı Hulusi Efendi’den meşkeylediğini yazan Hamid Bey’in binlerce hattı başta Şişli Camii olmak üzere çeşitli camilerde, yurt-içi ve yurt-dışındaki özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
İşi, yaratıcılığı, onun tek ekmek kapısıydı
Hamid Bey, toplumsal ve kültürel değişmelerin fırtınası içinde yok olduğunu bildiği bir sanatı, ustalarından gördüğü biçimde, uzun yaşamının sonuna değin sürdürdü. Kendi köşesinde, klasik Türk hat sanatının son seçkin örneklerini verdi. Yaşamının en güzel şarkısını ölümünden önce şakıyan kuğu gibi, demiyeceğim. Hayır, tam tersine, bir insan gibi. Doksanını aşan yaşına karşın, işine duyduğu saygıyla çalışmalarını sürdürdü. Nasıl sürdürmesin ki, işi, yaratıcılığı, onun tek ekmek kapısıydı.
Talihsiz yanılgı
Her nedense “Değerlerimize sahip çıkalım” dediğimizde, her zaman, kimi değerlerimize sahip çıkmış, kimi değerlerimize de sırtımızı dönmüşüzdür; bir ülkenin has kültürünün, çok seslilikten, çok renklilikten geçtiğini, çelişkilerin, kültürün yaratıcı temelini oluşturduğunu görmezden, bilmezden gelerek.
Hat sanatımıza da, son Hattat Hamid Bey’e de bu talihsiz yanılgıdan kurtularak bakamadık.
Bu nedenle, Türk Hat sanatının son büyük ustası Hamid Bey’i bugün tanıyan çok az kişi var.
Ne yazık bizlere!
Ferit Edgü, Milliyet Sanat, sayı 48, Mayıs 1982
Alıntılayan: M. Murtaza Özeren