Din ilahidir, eğilip bükülemez!

Gökhan Özcan geçtiğimiz günlerde sarsak dindarlaşma biçimleri üzerine bir yazı yazdı. Önemine binaen alıntılıyoruz.

Din ilahidir, eğilip bükülemez!

Bu devre özgü yeni 'dindarlaşma' biçimleri var malumunuz.

Dini kendi bütünlüğü içinde kabul etmeye pek yanaşmayan ama hayatını büsbütün 'dinsiz' de bırakmak istemeyen kimselerin yoğurduğu yeni inanç tasarımları bunlar...

Özünde teslimiyet taşımayan, daha ziyade dini kendi kabul edebilecekleri kalıplar içine sığdırmaya, orada şekillendirmeye çalışan birtakım algılama biçimleri...

Modernliğin insanda, hayatta, yeryüzünde yaptığı ağır tahribatların birer acıklı tablo olarak gözle görülür hale geldiği bir zamanda, yine o modernliğin içinde tıkanıp kalmış kişiliklerin, tosladıkları maddiyat duvarlarının sertliğinden (gayrı ihtiyari) kaçmaya çalışmaları anlaşılmaz bir şey değil...

Yine bu kişiliklerin aynı nedenlerle evlerinin arka bahçelerinde bilir bilmez birer maneviyat bahçesi dizayn etme telaşına düşmeleri de beklenebilir.

Bütün bu yönelimler tekil örnekler olarak ortaya çıktığında çok da önemli görülmeyebilirler.

Ancak bu sarsak dindarlaşma biçimleri ortalığa yayılıp gerçek dindarlığa alternatif yeni bir inanç kültürü inşa eder noktaya doğru geliyorsa, bunun üzerinde durmak gerekir.

Yüzeysel yönelimler güdük felsefi çıkarımlarla yerleşik hale geliyorsa

Gerek yaşama alışkanlıkları, gerek kültürleriyle dinin özüne, ahlakına, maneviyatına, fikriyatına uzak duran, ancak kişiliğine bir metafizik derinlik katmak için dinle arasında bir sempati bağı bulundurmak isteyenlere abartılı şekilde ilgi gösterdik, gösteriyoruz.

Bu durum, bu yüzeysel yönelimlerin meşruiyet kazanmasına, katılaşmasına, hatta güdük felsefi çıkarımlarla yerleşik hale gelmesine sebep oluyor ve bir tür körleşmeye yol açıyor.

Hiç kimsenin maneviyatıyla uğraşmak derdinde değiliz.

İnsanların dinle aralarında kurdukları sıcak bağları soğutmak gibi bir derdimiz de yok elbette. Nihayetinde biz de kendi kulluğumuzun hesabını gönül rahatlığıyla verecek durumda değiliz. Ancak din meselesinin kuru aklın basit çıkarımlarıyla, kişisel tercihlerle, her isteyenin kendi heva ve hevesine uydurarak konuşulur ve yaşanır hale gelmesine, getirilmesine, buna meşruiyet kazandırılmasına söyleyecek sözümüz olmalı yine de.

Kimin daha iyi dindar olduğuyla ilgili değil, hangi dindarlığın dine sadık olduğuyla ilgili

Modern hayata inanacaksınız, bunu içselleştirmiş olacaksınız ve bu hayatın çekmecelerinden birinde de, böyle bir düzene itirazlarından arındırılmış şekliyle kuşa çevrilmiş bir din iddiası bulunduracaksınız, bu olmaz.

Dini ilkeler ve mükellefiyetler keyfinize uymadığında, meseleyi bir iç mesele, bir duygu gürlüğü, bir kalp temizliği olarak tarifleyip sınırlayacak, yan çizeceksiniz, bu da olmaz.

İnsanlığınızı dinin renklerine boyamak yerine dini hayatınızın renk skalasındaki bir renge indirgeyeceksiniz, bu da olmaz.

Ve nihayet, dini öğrenmeye, sindirmeye, kamil biçimde bilmeye hiçbir gayret sarf etmeden, kendi akıl ve mantığınızın sığlığıyla kendi işkembenizden din söylemleri geliştireceksiniz, bu hiç olmaz.

İnanç tokuşturmak güzel bir şey değil; üstünlüğün ancak takva ile olduğunu da bilmeyen yok. Ancak bu tartışma kimin daha iyi dindar olduğuyla ilgili değil, hangi dindarlığın dine sadık olduğuyla ilgili...

Dinin hakikatine ilgisizliğin had safhada olduğu bir zamanda, toplumsal idrakin bu türden bir kargaşayı selametle atlatabileceğinden emin olamayız.

O sebeple ki işin erbabı, dini ve inancı, böylesi kişisel gelişim atraksiyonlarına, rehabilitasyon programlarına, duygu kürlerine ve magazin gevelemelerine malzeme olmaktan kurtaracak uyarıları yapmalıdır.

Kimse dindar olmak zorunda değil; ama olacaksa, dinini bilmek, samimiyetle öğrenmek zorunda. Çünkü din Allah'ın dini, kulların oyuncağı değil!

Gökhan Özcan, Yeni Şafak gazetesi

Mustafa Enesoğlu ç-alıntıladı

YORUM EKLE