Aynı meseleleri aynı kelimelerle, aynı itirazlarla, aynı savunularla, konuşanın sıranın sonundan yeniden dolaşıma girdiği güya farklı konuklarla, aynı fikirlerle, tersinden birbirinin aynı fikirlerle, aynı vurgularla, aynı kurgularla aylar aylar aylar boyunca tartışıyor ve aslında ilk gün bulunduğumuz noktadan pek de farklı bir yere varamıyoruz.
Medyatik yeni düzen, meseleleri ikincil tartışıyor olmanın bizzat kendisini birincil hâle getirdi.
Her akşam en az bir, bazen bundan da çok zeminde kitlelere kendi şaşmaz doğrularını anlatmaktan geri kalmayan, bu arzu ve heveslerini hiç kaybetmeyen insanları anlamakta güçlük çekiyorum. Muhtemel ki sorun benim anlama kapasitemde!
Birinin, birilerinin hayranı olmayı, fani olmayı, takipçisi olmayı, şu'su olmayı, bu'su olmayı marifet addedip kültürleştiriyor zamane insanları. Kimliklerdeki kara delikleri yamamak için bulunmuş acınası çareler bunlar!
Kendini dünyanın en temiz, en ahlâklı, en bilinçli, en donanımlı, en iyi kalpli, en insan, en demokrat, en adil, en hakkaniyetli insanı zannetmedeki ısrarımızın çoğu zaman hiçbir somut nişanesine sahip değiliz.
Az deşildiğinde bütün iddialarımızın karşılıksız çıkacağını içten içe biliyoruz aslında ve toplumumuzda sürekli bu kadar çok agresif insan bulunuyor olması da aslında bundan.
Yine bu sebeple; birtakım bold karakterli sıfatlarla, tanımlayıcı kavramlarla, sloganik tekerlemelerle ilişkimizi de kendimizi gülünç durumlara düşürecek ölçüde abartıyoruz.
Harareti yüksek ortamlarda dile getirilen gürültülü tezlerle bir toplumun tekamül ettiği, sıkıntıları giderdiği, tazelik kazandığı hiç görülmemiştir.
Sıkıntılara çare olacak fikirleri üretmek için bizim sahip olduklarımızdan daha fazlasına sahip olmanın gerektiği aşikar. Bu açığı kapatmak için kolları sıvamak yerine, hararetin sürekliliğine yatırım yaparak defolarımızı görünmez kılmayı tercih ediyoruz ne yazık ki.
Kimlik meselelerini çözmeyen, hatta daha ileri gidelim, bu sorunlarını samimiyetle görmeye bile yanaşmayan bir toplumuz. Bu durumda; havalı cümleler kurmakla, içi doldurulamasa bile volümü yüksek tutulabilen iddialarla ve ateşi sürekli harlı tutulan bol itiş kakışlı tartışma ortamlarıyla yaşayıp gitmek dışında pek bir seçeneğimiz kalmıyor.
Bozuk olanı düzgünüyle değiştirmediğimiz, yorucu tamirat ameliyelerini göze alamadığımız ve yola hep patlak lastiklerle devam etmek zorunda kaldığımız için kaçınılmaz olarak yalpalıyoruz.
Kendimizi gürültülü popülizmin serin sularına bırakmak dışında ne yapabiliriz? Bu kadar cesaretsiz, gayretsiz, hedefsiz ve donanımsızken hem de!
Sürekli yolumuzu kaybediyor, sürekli çıkmazlara düşüyor, aynı engellere takılıyor isek dönüp artık bir güzergahımızı kontrol etmemiz gerekmez mi?
Belki de hep yanlış yerden başladığımız için ulaşamıyoruz, doğru varış noktasına.
Gökhan Özcan, Yeni Şafak gazetesi, 28 Nisan 2014
Ümit Aksoy alıntıladı