YAZILMAMIŞ KİTAPLARA ÖZLEM
İlk kitaplarım yazılmayan kitaplardır. Bu yüzden, ne Cin Ali ne Kırmızı Başlıklı Kız ne de Ayşegül serisi okudum. Köyde, yedi-sekiz yaşlarımda toprak damlı, iki odalı evimizde akşamları civcivlerini kanatları altına alan gurk gibi, sekiz kardeşi, tandırın başına toplayan, gaz lambasının fitilini iyice kısan annemin loş karanlıkta anlattığı masallardır ilk kitaplarım. Köy kadınlarının çoğu gibi annemin de okuma-yazması yoktu. Ama masalları her anlatışında onlara yeni şeyler eklerdi. Babam ise askerde öğrenmişti okuma-yazmayı. Okula gitmeden okumayı söktürmüştü babam bana. Evimizde Latin harfleriyle yazılmış Kur’an- ı Kerim ve Hz. Ali cenkleriyle, Kesikbaş Hikâyeleri vardı. İlk okuduğum kitaplar da bunlardı. 1960’lı yıllar ve Balgat İlkokulu... Ağabeyimin gecekondusunun çevresindeki boş arsada turu on kuruşa bisiklete binme denemem yüzüstü kapaklanmayla son bulunca, mahalle bakkalından 25 kuruşa kiraladığım Tommiks-Teksas, Kinova okuma dönemim başlar.
Sait Faik’in kahramanlarıyla...
Balgat Ortaokulu… Ömer Seyfettin ve Sait Faik hikâyeleri… Kaşağı’yı çok sevmeme rağmen, Ömer Seyfettin’in öteki hikâyelerine ısınamadım bir türlü. Sait Faik’in “İpekli Mendil”i ile “Semaver”inin sıcaklığını hâlâ hissederim. “Karanfiller” ve “Domates Suyu” hikâyesinin kahramanı Kör Mustafa ile yıllar sonra Burgaz adasında karşılaşmamın heyecanını anlatamam doğrusu. Ankara Cumhuriyet Lisesinde edebiyat öğretmenim Nesrin Kocatürk’ün verdiği kitaplar ve onun özendirmesiyle küçük hikâyeler, şiirler yazmaya başladım. Sonra Bor Lisesi ve halı pazarının duvarına sergi açan kitapçıdan aldığım Ömer Nasuhi Bilmen’in sekiz ciltlik tefsiri, İmam Gazali’nin İhya-yı Ulumu’d-din’i gibi kitaplar… Dili oldukça ağır olan Ömer Nasuhi Bilmen’in tefsirini gaz lambası ışığında okurken anlamak için kök söktüğüm geceler…
Okuma, anlama ve yorumlama çalışmaları…
İlk okuduğum ve hayli etkilendiğim Hekimoğlu İsmail’in Minyeli Abdullah romanının ardından Reşat Nuri, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Halide Edip, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar romanlarına yolculuk… Ahmet Hamdi Tanpınar durağında epeyce bir oyalanış.
Huzur’daki huzursuzluk… Ardından kasabanın radyo tamircisinin verdiği Sezai Karakoç’un Körfez-Şahdamar-Sesler adlı şiir kitabı. Işığı ve güzelliği farklı yeni bir dünyanın eşiğine attığım ilk adımlar… Sonra yepyeni düşünceleriyle
Necip Fazıl Kısakürek ve kitapları… Bir yandan da yüreğimizdeki ateşi daha bir alevlendiren Kadir Mısıroğlu’nun Yunan Mezalimi, Moskof Mezalimi adlı kitaplarıyla birlikte Mehmet Akif’in Safahat’ı… Ankara’da uzadıkça uzayan üniversite yıllarım… Kimliğimi, kişiliğimi ve dünya görüşümü belirginleştiren Edebiyat dergisi… Nuri Pakdil’in yönlendirmesiyle bir yandan Doğu ve Batı klasiklerini okurken bir yandan da her hafta bir evde toplanarak yaptığımız meal okumaları…
İlk şiirlerimden oluşan dosyanın, Nuri Pakdil tarafından “Bunlar şiir değil; git şiir yaz kardeşim!” diyerek yırtılıp atılmasının ardından, şiirin ne olup olmadığını öğrenme cehdiyle divanlara sarılışım. Baki’nin, Nedim’in, Fuzuli’nin, Şeyh Galib’in şiir ülkesinde dil ve duyuş sarsıntıları yaşayışım. Sonrasında Yahya Kemal’den çok, Ahmet Haşim’e yakınlık duyuşumla birlikte Behçet Necatigil, Sezai Karakoç, Cemal Süreya, Turgut Uyar, İlhan Berk, Ahmet Oktay, Hilmi Yavuz, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Alâeddin Özdenören’le yatağını bulan şiir serüvenim…
Bin bir zahmetle oluşturduğum kitaplığım Moğol istilası görmüşçesine
üç kez dağıldı. İlki tam bir faciaydı. Sinemaya gittiğim bir gece şiddetli bir yağmur sonrası oturduğum bodrum katın suyla dolması ve kitaplarımı Fenerbahçe koyundaki yelkenliler gibi yüzerken bulmam… İkincisi Hasan Mutlucan’ın “Kırım’dan Gelirim Atım da Araptır” türküsünü duyduğumda kitaplığımda olup bitenler (…) Nazım Hikmet’in şiirleri o gecenin anısı olarak kitaplığımda duruyor, kapaksız, üryan… Üçüncüsü ise, askere gittiğimde parasız kalan arkadaşlarımın kolilere doldurdukları kitaplarımı ikinci el kitapçılara satmalarıdır.
Yetmişli yıllar, gençliğimizin en anlamlı, en hoyrat ve en acı dönemi. O yıllarda bugünkü kadar çok değildi kitap yayını. Çıkan her kitabı okumakla sorumlu hissediyorduk kendimizi. Cebimdeki paranın tümünü o hafta çıkan kitaplara verip Kızılay’dan Keçiören’e yaya gittiğim çok olmuştur.
O yıllardaki okumalarım kimi zaman içten dışa, kimi zaman da dıştan içe geniş bir yelpazeyi kapsar. Kemal Tahir’den Tarık Buğra’ya, Yaşar Kemal’den Selim İleri’ye… Kemal Tahir’in Devlet Ana’sı, Tarık Buğra’nın Küçük Ağa’sı, Yaşar Kemal’den bir mangal dolusu Çukurova ateşi, ağa öfkesi, maraba hüznü, Selim İleri’den “Su iplik gibi akıyordu”yla başlayan Ölüm İlişkileri. Sabahattin Ali’den Haldun Taner’e, Tomris Uyar’a, Rasim Özdenören’den Mustafa Kutlu’ya öykü ve roman okumalarım. Nurullah Ataç’tan Nuri Pakdil’e, şimdilerde Ali Çolak’a kadar uzanan deneme turları. Öykü ve romanlarıyla tanıdığımız Hasan Ali Toptaş’ın Harfler ve Notalar’ını okuduktan sonra içimden “Toptaş, keşke bir süre deneme yazsa” dediğimi de belirtmeliyim burada. Dışta Tolstoy’dan Dostoyevski’ye, Faulkner’e, Steinbeck’ten Marquez’e, Virginia Woolf’a, Goethe’den Kafka’ya, Heinrich Böll’e, Miguel de Unamuno’ya, Oscar Wilde’ye, Sartre’dan, Camus’ye, Amado’ya, şimdilerde Dino Buzzati’ye her birinden derlediğim “Benim Kitaplarım”: Anna Karenina, Suç ve Ceza, Ses ve Öfke, Fareler ve İnsanlar, Yüzyıllık Yalnızlık, Deniz Feneri, Genç Werther’in Acıları, Milena’ya Mektuplar, Trenin Tam Saatiydi, Sis, Dorian Gray’in Portresi, Bulantı, Yabancı, Kızgın Toprak, Colombre…
Yazı kısa, kitaplar sayısız… Doksanlarda halk edebiyatı dersleri vermemle başlayan üniversite hocalığımla birlikte edebiyatımızın iç denizinde yüzmelerim. Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlânâ, Yunus, Karacaoğlan, Pir Sultan, Dadaloğlu, Seyrani’yle insanın yerel ve evrensel gerçeğinin inanç ekseninde nasıl sergilendiğini daha derinlikli kavradığım bu dönem okumalarımı da belirtmeliyim. Bitti mi? Biter mi hiç?!
Ömer Faruk Pekuz ç-alıntıladı
Kitaba Çağrı Sınavında İnsan isimli eserden alıntılanmıştır.
Arif AY Hocamızın ifadesinde kendimi buldum, geçmişe gidiverdim.Acaba bizim serüvenimiz ne kadardı? Ve hala devam eden bir arayışımız var mıydı? kişilik ve kimliğimizde kimlerin hamuru vardı? İçime bunları sordum.Arif AY üstadımıza selam olsun.Sohbetlerinde konuk olamasak bile...