Şair-Yazar Metin Önal Mengüşoğlu Bursa ASIR-DER ‘de “Düşünmek Farzdır” konulu bir seminer verdi… O seminerden aldığımız notları sizlerle paylaşıyoruz.
İki cehennem arasına sıkışmış bir hayatımız var!
Neden düşünmek farzdır diyorum. Bunun ana fikrini konuşmamın başında aktarmak durumundayım. Bizim iki cehennem arasında sıkışmış bir hayatımız var. Cehennemin bir tanesi şu anda yaşadığımız, bizden olmayan insanların siyasetimize egemen olan zihniyetidir. Birileri buna modernite diyor, birileri batıcılık diyor, birileri Hristiyan teolojisi diyor. Her ne olursa olsun şu anda bizi küçüklüğümüzden, büyüklüğümüze kadar kuşatan ve bizden olmayan bu siyasi, sosyal, kültürel zihniyet egemen bize. İster istemez egemen mekteplerine gidiyor, ticaret hayatına katılıyor, bankalarına gidiyoruz, apartmanlarında yaşıyoruz.
Mesela şu içinde bulunduğumuz apartman bizim mimari tarzımızı yansıtmaz. Tuvalete gidin abdest almaya kalkın, ayaklarınızı kafanıza kadar kaldırmanız gerekir. Lavabo vardır, kafanıza kadar kaldırasınız ki ayak yıkayasınız. Bizim mimari tarzımız değildir bu tarz… Ama bu, bizim tek cehennemimiz değil. Bizim bir de miras kalan bir cehennemimiz var. Geleneğimizden gelen bu iki cehennemde yaşıyoruz. Bu iki cehennemi çok iyi idrak etmezsek, edemezsek işimiz çok zor. Bu iki cehennemi iyi tanımamız lazım. Umumiyetle büyük çoğunluk, Türkiye’de yaşayan kanaat önderleri, Türkiye’de kanaat üreten insanlar, Türkiye’de İslam adına konuşan insanlar, dikkat edilirse, hep düşmanı kötüler, hep tek cehennemden bahsederler ve öteki cehennemden hiç söz etmezler.
Düşünmek farzdır diyoruz ama…
Dünyanın neresine bakarsanız bakın, iki üç milyona yakın Müslüman nüfusu her gün eziliyor. Daha üç gün önce haberlerde, internet sitelerinde, 3-4 tane Amerikan askerinin öldürmüş oldukları Afganların üzerine pislediğini gördük. Yani dehşetli, korkunç bir zillet hayatı yaşıyoruz. Burada bir yanlışlık var. Burada bir sıkışma var. Bunun çözülmesi lazım. Dünyada bir şey eksik. Dünyada bir husus var ki; bir türlü çözülemiyor. Acaba şu mu diyorum: ‘düşünmek farzdır’ derken biz yeterince düşünmüyor muyuz? Galiba öyle. Niye? Çünkü bizim gelenek, bizim hazır bulduğumuz bir şey, içine doğduğumuz bir şey. Hepimizin şöyle bir zehabı vardır. Zaten Müslümanız. Doğuştan Müslüman olduğumuza göre bizim yeniden Müslüman olmamıza gerek yoktur. Belirli bir yaşa geldiğinizde yolunuzu, dininizi, gidişatımızı, hayat anlayışımızı seçmek gibi bir davranışımız olmaz. Zaten Müslümanız. Hatta galu bela’dan beri Müslümanız. Niye bir daha Müslüman olalım ki? Düşüncelerimizi atalarımızdan alırız, kanaat önderlerimizden alırız, bizim yerimize düşünen ağabeylerimizden- üstatlarımızdan alırız, Metin Mengüşoğlu’ndan alırız. Nasıl olsa onda var. Biz ondan alırız. Burada bir yanlışlık var, çok önemli bir yanlışlık var. İşte bu çok önemli yanlışlığı anlatmak için ‘düşünmek farzdır’ diyorum.
Ahlak temelli değil, şekilci bir dindarlık yaşıyoruz!
Düşünmekle kimse bir dine girmez ve de bir dinden çıkmaz. Fikretmekle dinden çıkılacağını zannedenler düşünmekten kaçıyorlar. Bir de ilmihal kitaplarında namaz bahsi yüzlerce sayfa alınırken ahlaka birkaç sayfa bir yer ayrılıyor. Maalesef biz ahlak temelli değil göstermelik bir Müslümanlık almışız şekilci bir dindarlık yaşıyoruz. Bizim insanımızın sıkıntısı şu: kumar oynamamaya hassasiyet gösteriyor ancak falan yerdeki bir cemaat halkasında ibadet ortamına girdiğinde ordaki hocanın herkesin kalbindekini bildiğini iddia etmesine karşı bir fikir yürütüp de reddedecek bir hassasiyet gösteremiyor.*** Bu durum içki içmekten, kumar oynamaktan çok daha feci bir iştir. Bu Allah’a ortak koşmaktır, diğeri tevbe ile affedilse de bu düşünce şirktir affedilmez. Allah’tan başkasında Allah’ın kudretini görmek şirktir ama o konuda bir hassasiyet geliştirmiş değiliz. Bunların sebebi tefekkürsüzlüktür.
Tevhide (bir’liğe) inanıyoruz, dualizme (iki’liğe) değil…
Bize göre maddiyat maneviyattan ayrı değildir. Tevhide (bir’liğe)inanıyoruz, dualizme(ikiliğe) değil. Kur’an ve İslam ve fıtrat insanda, bir kalp olduğunu söyler ve hayatı ikiye bölmez. Mesela, dünya ve ahiret (dünya işin başıdır, ahiret işin sonudur)birbirinden kopuk değildir. Yatay bir çizgi çekin; aynı çizgi üzerinde biri başlangıç biri sonudur, iki dünya değildir mesela öte dünya değildir, ahirettir Kur’an ifadesiyle, öte dünya ifadesi yanlıştır. Dolayısıyla İslamda bütün müesseselerde, iddialarda, bütün tablolarda tevhid vardır, bir’lik vardır.
Batılılar hayatı ikiye bölerler; bir kutsal alan, bir de profan alan. Kutsal alan; dinin alanıdır, Allah’la insan arasındadır ve sosyal boyutu, içtimai boyutu yoktur. Tefekkürî boyutu da yoktur, bir duygu meselesidir. Profan alanda ise; dünya seküler alandır, bu alanda Allah’ın sözü geçmez, orada insanlar kendileri kanunlar çıkarırlar, yasaklar koyarlar, helaller koyarlar haramlar koyarlar, nitekim yapıyorlar…
Aynısını alıp İslam’a da uygulamaya çalışmışlardır, öyle bir tehlike var. Oysa Allah(cc) Kur’an’da der ki: “bir insanda iki kalp yaratmadım.” Yine kalpten bahseder. Tek bir kalp vardır, böyle bir dualist(ikilik) mantığı yoktur Müslümanların, madde ve mana birbirinden kopmaz, bir bütündür…
Akıllı işler Allah’ın onayladıklarıdır!
Diyor ki İbn-i Rüşd: fıtrat bizi nefes almaya ve göz kırpmaya nasıl zorluyorsa, muhakemeye (akletmeye de) öyle zorlar, tefekküre de öyle zorlar. Peki muhakemeyi, tefekkürü yapmıyorsak ne oluruz. Diyor ki Kur’an-ı Kerim; muhakemesi olmayan insanın evvela kalbi maraz yani hastalık kapar, ısrar ederse, inat ederse; kalbini mühürleriz. Artık o akledemez ve artık o ebedi cehennemliktir. Peki mümin olanların dışındaki insanlar düşünmüyorlar mı, Kur’an ona da isim veriyor. Mesela; Amerikan toplumunun tâ dünyanın öbür ucundan kalkıp Afganistan’a, Irak’a gelmesi akıllı bir iş midir? Bir heva bir hevestir bir ihtirastır, kesinlikle akıllı bir iş değildir. Akıllı işler daima Allah’ın onayladığı güzel işlerdir. Onun için ötekilerin davranışlarını heva ve heves olarak niteler Kuran, onlar hevalarının peşine düşerler. Nedir Fransa’nın Libya’daki hevası? Petrolüne konmaktır yani kötü niyettir; tecavüzdür, başka insanın malına mülküne tecavüzdür. Şimdi başka insanın malına mülküne tecavüz akıllı bir iş olabilir mi? Dolayısıyla onlar da bir faailiyet içindeler ama bu faaliyetin adı akıllılık, fikirlilik, fıkıh falan değildir öyle nitelemez Kur’an, heva ve hevestir. Onların yani heva ve heves peşine düşenlerin akıbeti de cehennemdir.
İslam kendiyle barışık olma hali
İslam kelimesinin kökü olan silm kavramı ‘selamet’ yani kendiyle barışıklık manasına gelir. Suç işleyip içinde kendini hesaba çeken vicdanla kavga etmeme (barışık olma) halidir. Bir muvafakat halidir. Fıtrata uygunluk nitekim biz marufu emretmek münkerden nehyetmekle emrolunmuşuz. Maruf nedir? Fıtrata yatkın olan hiç kimse ölmüş bir kediyi yemez, fıtrat iter onu, pistir çünkü, bunun işletilmesi İslam’dır. İnsanın kendiyle barışık olması Rabbiyle barışık olma hali demektir, İslam’ın Müslümanlığın özeti budur.
Akletmek
Kur’an-ı Kerim’de diyor ki; yeryüzündekilerin en şerlisi, hakkı işitmeyen ve söylemeyendir. Hiçbir yerde Kur’an akletmeye bir sınır koymaz, aksine Kur’an birçok yerde bu işi az yaptığımızı söylüyor. O zaman bunu çok yapmakla mükellef olduğumuz çıkar ortaya.
Dünya ve Ahiret
Cevdet Said’in güzel bir tesbiti var. Dünyadaki muhasebe toplumsal, ahiretteki muhasebe ise bireyseldir. Kur’an’da diyor ki; orada dostunuz, eşiniz, hocanız, üstadınız hiçkimsenin hiçkimseye faydasının olmadığı o günden sakının.
Allah’ın(cc) bize verdiği aklı ambalajıyla geri götürmeyelim…
İnsanlar ölmüşler kıyamet kopmuş herkes gitmiş. Melekler soruyor ne getirdin bize. Adam namaz kıldım diyor, oruç tuttum diyor. Melekler ahlaki birşeyler bekliyor. Zorluyorlar soruyorlar en sonunda adam diyor; bir de bana Allah bir akıl vermişti onu hiç kullanmadan ambalajı ile geri getirdim. Allah’ın bize verdiği beyni ambalajı ile geri götürmeyelim. Allah onu bize tefekkür edip kullanmamız için vermiştir!
Vesselam…
Hakan Karataş notlar aldı
*** >Editör notu: Bir kısım cemaat ortamlarında şeyh uçmaz, mürid uçurur yaklaşımının hakim olduğu ne yazık ki doğrudur ama çok şükür hiç bir cemaat öncüsü hazirunun içini okuduğunu iddia etmez. Burada haklarına girmemek lazım. İçlerinden bazıları efendilerinin içlerini okuduğunu söylemektedir ama bunu efendilerin iddia ettiğini söylememek lazım. Bir efendinin bunu iddia etmesi münferit bir vaka sayılabilir ancak biraz "düşünme farzını" hakkaniyetli yerine getirirsek...