“Dinle neyden kim hikâyet etmede
Ayrılıklardan şikâyet etmede”
Bu dizelerle başlıyor Mevlana’nın Mesnevi’si. Ney’den kasıt insandır. Ayrılıksa öz yurdumuz olan Cennet’ten indirilişimize işaret eder. Bizim kadim hikâyelerimiz var. İlahi bir muştu gibi gönüllerimizi kandil misali aydınlatan hikâyelerimiz ki biz, “kıssa” deriz onlara. Kıssa ki hissesiz olmaz. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, Allah’ın vaadinin gerçek olduğuna, O’nun kudretine, keremine, rahmetine, adaletine ve O’nun varlığını idrak etmenin yollarına ışık tutan kıssalarla doludur. Bu kıssalara “eskilerin masalları” gözüyle bakanlar nasiplerini alamazlar. İşte bu noktada “Şüphesiz insan, ancak kendine zulmeder.” mealindeki İlahi uyarı anlam kazanır.
Sadık Yalsızuçanlar’ın Nefes Yayıncılık’tan çıkan “Kuran’dan Hikâyeler” adlı eserinde, Hz. Âdem’in (a.s) yasak meyveyi yemesiyle başlayan geçici dünya hayatında, peygamberler ekseninde yaşanan ve insanlara birer ibret levhası olarak Kuran’da bahsedilen kıssalara yer veriyor. Cenab-ı Hakk, her peygamberine farklı bir imtihan vererek son peygamberin ümmetinin insan-ı kâmil olma yolunda izlemeleri gereken yolları ve sahip olmaları gereken hasletleri de işaret ediyor. Kuran’da izlediğimiz kıssalar da bir çeşit Hz. Âdem’den (as) Hz. Muhammed’e (sav) bir çeşit tekâmül hissi veriyor. Kavimlerini hidayete davet eden peygamberlerin mucizeleri ve irşat yolları da bizim için birer yol gösterici mahiyetinde.
Hz. Âdem’in (as) Cennet’ten kovulmasına yol açan hadisede şeytan, “sonsuzluk” kozunu oynuyor. Şüphesiz insan doyumsuzdur ve elindeki nimeti kaybetmemek için sadakatinden ödün verir. Ayrıca nefsine hoş gelen sözlerin doğruluğunu araştırmaya yanaşmaz. Burada meyveyi yedikten sonra avret yerlerinin görülmesinden dolayı utanç duymaya başlamaları da insanın esas imtihanının kendisiyle olduğuna bir işaret. Allah’ın; Habil’in hediyesini kabul etmesindeki esas sebep; samimiyettir. Kardeşini öldüren Kabil’in pişmanlığında ve tövbesinde dahi insanlara tövbe kapısının kıyamete kadar açık olduğuna dair bir mesaj var. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’in (a.s) Allah’tan istediği isimlerle tövbe etmesi ve tövbesinin kabul edilmesi de insanın günaha meyilli ancak Allah’ın affedici olduğunu göstermesi bakımından mühimdir.
Hz. Nuh (as) kavmini hidayete çağırmış ancak bütün ısrarlarına rağmen küfürde direnenler, Allah’ın gazabına bir tufanla uğramışlardır. Bu tufan bize Hz. Nuh’un (a.s) oğlunun helak olması itibariyle aile efradının iman kardeşliği esasına bağlı olduğunu göstermesi, tufandan sonra yeryüzünün yeniden eski hâline gelmesiyle de Allah’ın yaratma ve yaşatma kudretini göstermesi açısından mühimdir.
Hz. İbrahim (as) atalarının taptığı putlara tapmayıp kendi Rabbi’ni bulmak için gece gündüz kâinatı gözlemlemiş ve iç muhasebe yapmıştır. Hz. Muhammed (sav) Efendimiz’in Hira Mağarası’ndaki inzivası gibi inzivaya çekilmiştir. Kavmini hidayete çağırırken kullandığı yöntemler de son peygamberin akla dayalı irşat yöntemlerine benzer. Atıldığı ateşte Allah’a sığınması, ateşin su gibi serinlik vermesi ve Hz. İbrahim’e (as) zarar vermemesi de takvanın göstergesidir.
Cenab-ı Hakk, doğru yoldan saparak kendilerine zulmeden kavimleri doğru yola iletmesi için gönderdiği peygamberlerine uymayan ve onlarla alay edenleri kimi zaman depremlerle kimi zaman sel sularıyla kimi zamansa sade bir çığlıkla helak etmiştir. Bu, hiç şüphesiz yaratma ve yaşatma kudretinin O’na ait olduğunun delilidir. İnsanlar delil istemişler, peygamberler mucizeler göstermişler ama büyücülükle suçlanmışlardır. İşte Allah, insanların bu ikiyüzlülüğünü cezalandırmaktan geri durmamıştır.
Hz. Yusuf kıssası; aile içi ilişkileri idare etmek ve şehevi duygulara kapılmamak üzerine Kuran’da yer alan ve “kıssaların en güzeli” olarak nitelendirilen bir kıssa. Zulüm ve haksızlık karşısında sabretmek ve yalnızca Allah’tan yardım istemek gerektiği üzerine önemli dersler içeriyor.
Hz. İsa’nın doğumu, Cenab-ı Hakk’ın yaratma kudretinin sırrını ve kudretini göstermesi açısından bir imtihan ve işaret levhası olarak görülmeli. Hz. Âdem’i anne ve babasız bir şekilde yaratan Cenab-ı Hakk, Hz. İsa’yı da babasız yaratma kudretine elbet sahiptir ancak kendisine “El Emin” sıfatı verilen Hz. Muhammed (sav) nasıl ki insanları hidayete çağırınca yalancılık ve şairlikle suçlanmışsa iffetinden şüphe edilmeyen Hz. Meryem de Hz. İsa’nın (as) doğumundan sonra iffetsizlikle suçlanmıştır. Bu hadise, insanları bir samimiyet testinden geçirmesi açısından mühimdir.
“Yedi Uyuyanlar” kıssası, ölümden sonra dirilişi göstermesi itibariyle mühimdir. Ayrıca haksızlık karşısında savaşacak kudreti olmayanların bulundukları beldeyi terk etmelerini ve Allah’a sığınmalarını öğütlemesi bakımından da önemlidir.
Hz. Süleyman’ın saltanat sahibi bir peygamber olması, Karun’un bütün malıyla birlikte yerin dibine geçmesi de dünya malının bir imtihan vesilesi olduğunu göstermesi açısından okunmalıdır.
Hikâye diyerek geçiştirmek de mümkün, ibret alıp hisse toplamak da. Hepsi “akıl edip doğru yolu bulalım” diyedir.