Bir sanatçının, bir dava adamının, bir mücadele insanın daha iyi ve daha doğru anlaşılabilmesi için en önemli vasıta eserleridir. Eser aynı zamanda şahsiyeti de ortaya koyar. Mehmet Akif İnan, duyguları yoğuran şairliği ve mücadeleci kişiliğiyle sembol isimlerden birisi oldu.
Akif İnan, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1971’de mezun oldu. Mezun olmak için bir tez hazırladı. Bu tezin adı, “Cumhuriyet’ten Sonra Türk Şiiri” idi. Bir sanatçı için akademik çalışmaların aslında özel ve ayrı bir önemi pek olmaz. Bu sebeple, bu çalışma da pek gündeme gelmedi. Kurucusu olduğu Eğitim-Bir Sendikası, ölümünden sonra Akif İnan’ın eserlerini yayınlamayı kendine bir vefa borcu bildi ve bu borcu ödedi, ödüyor. Bu çerçevede Cumhuriyet’ten Sonra Türk Şiiri de Akif İnan külliyatı içerisinde yerini almıştı.
Fakülte bitirme tezi ile doçent oldu
Fakülte bitirme tezini Prof. Dr. Kenan Akyüz gözetiminde hazırlayan İnan, hocasından, “Akif, sen bitirme tezi değil, doçentlik tezi hazırlamışsın.” hitabını işitince bir anlamda manen bütün akademik unvanları ve kültürü kendinde toplamış gibi oldu.
İnan’ın çalışması dikkatlice okunduğunda, son derece titiz yazılmış bir edebî tenkit eseriyle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Ele aldığı şairleri, eserlerinden yola çıkarak inceleyen İnan, bir edebî tenkidin hassasiyetleri içinde şairleri değerlendirmiş, bugün için artık genel bir kabul ve kanaat olan fikirleri bundan kırk yıl önce dile getirmiştir.
Bu çalışma, belki İnan’a yeni akademik çalışmaların yolunu açmamış ama şiir anlayışı olarak kendi yolunu bulmasında ve tercihinde bir rehber olmuştur. Yıllar içinde bu çalışma biraz daha genişletilip derinleştirilerek hazırlansa idi, Cumhuriyet dönemi şiirimiz için temel başvuru kaynaklarından birisi olması son derece mümkündü. Zira, İnan’ın tespitleri ve teklifleri, incelediği şairlere dair kanaatleri bugün edebiyat tarihlerinin ortak kanaati haline gelmiştir.
Kim bilir, Akif İnan, bu çalışmayı yeterli görmüş ve zaten adını yaşatan şiirleriyle gönüllerde diri kalmıştır. Bir şairin en iyi bildiği konuların başında şüphesiz şiir ve tabiatıyla edebiyat tarihimiz gelir. Bu zaman zaman eserlerle taçlanırken, çoğu zaman da şairin mısraları ile gün yüzüne çıkar.
İnan, bu çalışmasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Asaf Halet Çelebi, Orhan Veli Kanık, Attila İlhan, Edip Cansever ve Turgut Uyar’a yer vermiş.
İkinci Yenicilerin çektikleri
Akif İnan’ın eserinde yer alan isimlerden ikisi, Edip Cansever ve Turgut Uyar İkinci Yeni dönemi içinde ele alınıyor. Şiir tarihimizde önemli bir safha tutan bu dönem hâlâ tartışmalara konu olmaktadır. İnan, bugün bile söylenmeye cesaret edilemeyen bir meselede düşüncelerini açıkça ortaya koymaktır. Şiirimizde ideoloji merkezli eserler bilhassa o dönemde büyük rağbet görmektir. İkinci Yeni, devrin siyasî tesirinden uzaktadır; şiiri, sanatı esas almıştır. Aslında İkinci Yeni şiirinin Sezai Karakoç dışında hemen hemen bütün şairleri dünya görüşü olarak solcudurlar. Fakat buna rağmen bu şairler, aşırı solcular ve özellikle Marksistler tarafından şiddetle tenkit edilmişlerdir. Çünkü Marksistler Nazım’la başlayan şiir anlayışından yana idiler ve en açık şekilde propaganda şiiri istiyorlardı. Onlara göre bir şairin şahıs olarak solculuğu yeterli değildi; şiirin de en anlaşılır şekilde ideolojiyi terennüm etmesi lazımdı. Bu bakımdan bahsekonu kesim, fikriyat itibariyle kendilerine pek aykırı kişiler olmayan İkinci Yenicileri, yazdıkları şiirleri dolayısıyla en sert şekilde hırpalamışlardır.
Şiir ve edebiyat tarihimize önemli bir katkı sunan Akif İnan, böylece tenkit sahasında daima hatırlanması gereken bir eser bırakmıştır.
Faruk Çınar, her kitap yeniden diriltir beni diyerek hatırladı