Üniversiteler, vefakârlık ve kadirşinaslık göstererek bulundukları şehirlerin tarihî, kültürel dinamiklerini yeni nesillere tanıtmalıdır. Zaman içerisinde şehrin ilim ve kültürüne katkı yapmış önemli şahsiyetleri tanıtan, şehri daha yaşanılır bir hâle dönüştüren çalışmalar yaparak insan ve şehir arasında kopmayacak bağların kurulmasını sağlamalıdır. Kısacası insana yaşadığı şehri sevdirmelidir. Bunun için sempozyumlar, konferanslar tertip etmeli, şehrin kütüphanelerindeki eserleri dolayısıyla tarihî birikimini gün yüzüne çıkaracak faaliyetler içerisinde olmalıdır.

Bu amaçla Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, üniversite yönetiminin de katkılarıyla Kütahya şehrimizin ilmî ve kültürel mirasını tanıtma yolunda ilk adımı atarak “Ahterî-i Kebir” müellifi Muslihiddin Mustafa bin Şemseddin Karahisarî ve dönemi hakkında bir sempozyum hazırlamaya başladı. TDK’ya sunulan bu sempozyum projesi çerçevesinde, Kasım ayı içerisinde bir ulusal sempozyum düzenlenecek.

Sempozyumdan önce Ahteri’yi hatırlamak ve hatırlatmak maksadıyla DPÜ İlahiyat Fakültesi olarak 21 Ağustos Çarşamba günü dekanımız Prof. Dr. Bilal Kemikli Bey’in rehberliğinde Ahterî Muslihiddin Mustafa Efendi’nin kabrini ziyaret ettik. Ahterî’nin kabri Hacı Bektaş-ı Veli’nin müridlerinden olduğu rivayet edilen Karadonlu Can Baba’nın türbesindedir. Burada dualarımızı ettikten sonra dekanımız Prof. Dr.Bilal Kemikli bir basın açıklaması yaptı. Hocamız bu konuşmasında Kütahya’nın bu meşhur simasının hem Kütahyalılar tarafından bilinmesi, hem de ilim âlemine yaptığı katkılar sebebiyle hak ettiği ilgiyi görmesi gerektiğine dikkat çekti.

Onu meşhur eden bu büyük lügati

1496 doğumlu olan Ahterî Muslihiddin Mustafa Efendi aslen Afyon Karahisarlı. Fakat Kütahya medreselerinde ilim tahsilinden sonra vefatına kadar (v.1578) burada müderrislik yapmış. Elimizdeki bilgilere göre müderrisi olduğu medrese, Rumeli Kazaskerliği’ne kadar yükselmiş ilmiyeden Molla Halil Efendi tarafından yaptırılmış olan Haliliye Medresesi’dir.

Ahterî Efendi, Afyonlu olmakla beraber Kütahya’yı sevmiş ve bu şehre hizmet etmiş. Muhtemelen meşhur sözlüğünü de burada yazmış. Başka alanlarda da eserleri olmasına rağmen onu meşhur eden de bu lügatidir. O yüzden lügatine büyük sıfatı eklenmiş ve “Ahterî-i Kebir” denmiş. Bu lügat bütün Anadolu şehirlerinde ellerde dolaşmakla kalmamış, ta Türkistan coğrafyasına kadar ulaşmış. Türklerin Arapça öğrenme yolunda en sık kullandıkları lügat olan Ahterî Lügati, yazma nüshalarının dışında sadece Osmanlı matbaalarında 1905 yılına kadar 20 defa basılmış. Bu kadar meşhur bir lügatin müellifinin tanınmaması gerçekten kadirşinaslığa sığmaz. İşte yapılacak olan sempozyumla üzerimize düşen bu vazifeyi ifa etmiş olacağımıza inanıyoruz. Bu, DPÜ İlahiyat Fakültesi için ilk adım olacaktır. Bunun devamı da gelecek, “ilim, irfan, sanat ve mana şehri” olan Kütahya’nın geçmişte sahip olduğu bu zengin miras inşallah günümüze taşınacaktır.

Okunmayı bekleyen bir kitaptır Kütahya

Kütahya ilim şehridir çünkü bu şehirdeki onlarca medrese ve özellikle Vahit Paşa ve Tavşanlı Zeytinoğlu Kütüphanesi’nin yazma koleksiyonları buna şahittir.

İrfan şehridir çünkü günümüzde Dönenler Camii olan Erguniye Mevlevi Dergâhı, Konya’daki âsitaneden sonra açılan ilk mevlevî dergâhlarındandır ve uzun yıllar Mevlevî geleneğinin önemli merkezlerden biri olmuştur. Yine Nakşibendîliği Anadolu’ya getiren ve burada neşvünema bulmasını sağlayan Abdullah İlâhî Hazretleri Kütahyalı’dır. Ayrıca, Kütahya şehri Halvetilik, Bektaşilik gibi tarikatlerin de önemli merkezlerinden biri olmuştur.

Bu medreseler ve tekkelerin etrafında şekillenen ilim, kültür ve sanat iklimi Kütahya’yı manevi yönden zenginleştirmiş, kemal mertebelerinde seyran ettirmiştir. Fakat şehzadelerin, beylerbeyilerin, paşaların desteklediği, teşvik ettiği bu canlı kültür muhiti zaman içerisinde hâmîlerini yitirmiş ve hâmûş olmuştur. Şair ne diyor: “Ne manalar ne sözler mündericdir safha-i dilde/ Eğerçi suret-i zâhirde hâmûşum kitâb-âsâ” (Görünüşte kitap gibi suskun olsam da gönül sayfalarında ne manalar, ne sözler bulunur.)

Şairin nidası Kütahya’nın saklı hazinesine bir vurgudur sanki… Okunmayı bekleyen bir kitaptır çünkü Kütahya… İşte biz bu nidaya kulak verdik ve yapacağı çalışmalarda hedefini Kütahya’dan bütün dünyaya, yerelden küresele ulaşacak şekilde belirleyen ama adımlarını sağlam atan dinamik bir kadroyla yola çıktık. Buraya gelecek ilim talipleriyle beraber bu zahmetli fakat bereketli yolların aşılacağını ümit ediyoruz.

 

Abdullah Erdem Taş yazdı