Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi tarafından başlatılan 2018 yılı programlarının ilki 17 Şubat Cumartesi günü Kılıçarslan Konferans Salonu’nda yapıldı. Konuşmacı Prof. Dr. Ahmet Sevgi, Yazarlar Birliği adına daha önce yaptığı konuşmada Konya İl Halk Kütüphanesi’nin açılışına tesadüf ettiğini ve ilk konuşmayı kendisinin yaptığını belirterek şimdi de bir tesadüf sonucu yeni açılan Kılıçarslan Konferans Salonu’nda yine Yazarlar Birliği adına ilk konuşmayı yapmanın kendisine nasip olduğunu söyledi.
Konferans öncesi kısa bir konuşma yapan TYB Konya Şubesi Başkanı Hayri Erten’den sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Ahmet Sevgi “Türk Edebiyatında Zihniyet Değişimi” konusunu anlattı.
Konuşmasına “kıssa ve hisse” diyerek başlayan Sevgi, uzun konuşmaların sıkıcı ve akılda kalıcı olmadığını söyledi. Kıssa ve hisse konusunun bizim edebiyatımızda önemine vurgu yaptı ve bu konuda yazılan en önemli eserlerden birisinin Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı olduğunu söyledi.
Türk edebiyatının üç döneme ayrıldığını söyleyen Ahmet Sevgi, bunların İslamiyet öncesi, İslam ile tanışma sonrası ve Batıya yöneldiğimiz dönemin edebiyatı olduğunu belirtti.
Zirvedeki kitapların çıkması için de yüzlerce kitap yazılmıştır
İslam ile tanışma sonrası verilen edebi eserlerin sacayağını Kutadgu Bilig, Divanı Lügatit Türk ve Atabetü’l- Hakayık kitaplarının oluşturduğunu söyledi. Bu eserlerin 11. yüzyılda yazıldığını ve günümüze kadar ulaştığını belirten Sevgi, “Kutadgu Bilig sosyal hayat hakkında, Divanı Lügati’t- Türk dil konusunda, Atabetü’l- Hakayık ise din konusunda yazılmış eserlerdir. Bu eserlerle toplumun sosyal hayatı, dili ve dini birlikte düşünülmüştür” dedi. Sevgi, bu umdelerden birisinin eksik olması veya bozulması durumunda toplum hayatında aksaklıkların ortaya çıkacağını söyledi.
Kutadgu Bilig’te yer alan birinci kahramanın Gündoğdu ismini taşıdığını, bunun da Güneşi simgelediğini, güneşin de hiçbir yeri veya varlığı ayırt etmeden ısıtan ve ışıtan bir cisim olduğunu belirten Sevgi, “yöneticilerin de güneş gibi olması gerektiğini, ayrım yapmadan herkese hakkı olanı vermesi gerektiğini” söyledi. Bu kitapta hakanın tahtının üçayaklı olarak düşünüldüğünü ve bu ayaklardan birisinin bozulması veya eğrilmesi ile üzerinde oturan hakanın düşeceğini söyleyen Ahmet Sevgi, adaletin ve birliğin önemine vurgu yaparken şöyle bir kıssa anlattı: “Hac yolculuğu için yola çıkan bir kafilede bulunan bir kişi biraz geride kalmış. Sonra hızlansa da bir türlü kafileye ulaşamamış. Akşam olunca hem acıkmış hem de üşümeye başlamış. Cebinde bulunan çakmağı, çakmak taşını ve kavı çıkarıp önüne koymuş. Önce çakmağa haydi bana ateş ver demiş. Çakmakta bir hareket olmayınca aynı sözü önce çakmak taşına, sonra da kava söylemiş. Ancak bir türlü ateşe sahip olamamış. Elimizde bulunan ve ateş elde etmek için kullanılan üç eşyayı aynı anda kullanmadığımız zaman ateş elde edemeyeceğimiz. Bunun için birlik olmak ve birlikte hareket etmek gerektiğini bilmek gerekir.”
İlerleyen zaman içerisinde Âşık Paşa’nın Garipname kitabının yazıldığını ve bunun da bir din kitabı olduğunu söyleyen Sevgi, bu kitapların zirve olduğunu belirterek zirve olarak kabul edilen bu kitapların meydana çıkarılabilmesi için de bu konularda yazılmış yüzlerce kitap olması gerektiğini ancak ne yazık ki bu eserlerin elimize ulaşmadığını söyledi.
Sosyal hayat, dil ve din sacayağından oluşan edebiyatımıza tekrar kavuşmalıyız
16. yüzyıla gelindiğinde Türkçenin Arapça ve Farsçanın altında kaldığını, zamanın ediplerinin Türkçe kullanmadıklarını belirten Sevgi, Aydınlı Vasfi’nin bu konuda bir itiraz sesi çıkardığını ancak bu sesin çoğunluk tarafından çabuk kısıldığını söyledi: “Bu dönemde yazılan bazı şiirlerde hiç Türkçe kelimenin yer almadığını esefle gördük. Ancak bu dönemde taht dört ayaklı olmuştu, bozulmanın farkına çabuk varamadık. Tanzimat’tan sonra Arapça ve Farsa kelimelerin istilasının yerine dilimizin Fransızcanın istilasına uğradı. Yani yağmurdan kaçarken doluya tutulduk.”
Ömer Seyfettin ile birlikte bir öze dönüş başlatılmak istendiğini, bunun 1930’lu yıllara kadar başarılı bir şekilde uygulandığını söyleyen Prof. Dr. Ahmet Sevgi, “30’lardan sonra uyduruk kelimeler türetmek moda oldu. Gelişen zaman içerisinde kural tanımayan bir yazar kadrosu türedi. Hatta hiç müsvedde kullanmadan oturup bir çırpıda makale yazabilen yazarlara sahip olduk. Bu da bir övünç kaynağı gibi anlatılmaya başlandı. Şu anda dilin kurallarını bilmeyen, kullandığı kelimenin o cümle içinde geçmemesi gerektiğini dahi idrak edemeyen yazarlara sahibiz. Bir an önce kendimize dönmeli ve sosyal hayat, dil ve din sacayağından oluşan edebiyatımıza tekrar kavuşmalıyız.” dedi.
Konferans sonrasında Konya Büyükşehir Belediyesi Basın-Yayın Daire Başkanı Ahmet Köseoğlu tarafından konuşmacı Prof. Dr. Ahmet Sevgi’ye katılım belgesi takdim edildi.