İslam ahlak düşüncesi” kapsamında gerçekleştirilen “Ahlakın Temelleri” seminer dizisinin altıncısı, Prof. Dr. Zeynep Direk’in katılımı ile 29 Mayıs Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Zeynep Direk, Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi olarak görevine devam etmekte. Yüksek lisans derecesini Boğaziçi, doktora derecesini ise Mephis Üniversitesi’nden alan Direk, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli editoryal çalışmalar yürütüyor. Prof. Dr. Zeynep Direk sözlerine başlamadan evvel bu organizasyona davet edildiği ve kendisine öğrencilerle buluşma fırsatı verildiği için teşekkür ediyor.

Direk sözlerine başlarken, öncelikle konferansın konusu üzerinden bir takım açıklamalarda bulundu. Konuşmacının yaklaşımına göre felsefi konularda ki bu ahlak gibi oldukça derin ve geniş bir konu ise, temellendirme yapmak oldukça güç. Buradan hareketle aslında, “Ahlakın temelleri nedir?” sorusuna verilecek olan cevap, tamamıyla temelsiz bir düzlemde tartışılabilir. Zeynep Direk, akademik hayatı boyunca, “Ahlaki konular, kişinin kendisinden emin olmayarak, sağlam bir yere basmayarak konuşulabilir” diyen filozofların yaklaşımlarını benimsemiş ve bu fikirler üzerinden okumalarını yapmış.

Konuşmacının burada aktardığımız sözlerinden de anlaşılacağı üzerine, daha önce dinlediğimiz seminerlerde belirtilenin aksine farklı bir yaklaşım bizlere sunuluyor. Zeynep Direk şu şekilde devam etti sözlerine: “Öncelikle, ‘Varlığı nasıl anlıyoruz?’ sorusu bu konuyu konuşurken karşımıza çıkıyor. Filozofların çoğu, ahlakı varlıktan ayırt edemeyeceğimizi ifade ediyor. Bununla birlikte, yani varlık sorunsalının ahlak sorunsalı ile olan ilişkisi incelendiğinde, ontolojik sorunsalın teolojik sorunsal ile nasıl bir ilişkisi olduğu meselesi ortaya çıkabilir. Bu sorunsala verilmiş olan cevaplara bakıldığında ahlak felsefesi, sadece verilmiş olan emirlere uymaktan ibaret değildir. Birey olarak, insanın ahlak üzerine düşünmesini gerekli kılan bir yaklaşımdır. Bunun ilerleyen boyutu da teolojinin nasıl anlamlandırıldığı üzerinden şekillenebilir.” Direk’in bu ifadelerinden anlaşıldığı üzere, ahlakı tartışmaya başlamadan önce filozofların ve bizlerin hangi perspektiften baktığımızı iyice anlamamız gerekiyor. Konuşmacı bu arayışın insanı konu içersinde birçok olguyu temellendirmeye ittiğini ifade ederek, konunun zorluğuna bir kez daha dikkat çekiyor ve bir tanım yaparak devam etti sözlerine:

Ahlak insanın doğa ile olan ilişkisini inceler

“Ahlak; insanın doğa içindeki yerinin ne olduğu, yaratılışın geri kalanı ile nasıl bir mesafe içinde olduğunu düşünür. Bu düşünceler ise en yakınındaki bir başka disiplin olarak ilahiyatın alanına girer. Ahlak ile ilahiyatın birbirlerine yakın olmalarının en temel sebebi de budur. Ahlakın normatif kuramlarına bakarken uygulama alanlarına bakmamız gerekiyor. Bunu yaparken, çeşitli normatif deney yöntemlerinden hareket etmek konunun anlaşılması açısından işimizi kolaylaştırabiliyor.” Konuşmacı burada bir örnek vererek sözlerini sürdürdü.

Örnekte özne olarak biz tren raylarının üzerinde giden bir arabayı kontrol ediyoruz. Arabanın frenleri bir süre sonra tutmamaya başlıyor ve biz ileride tren raylarının üzerinde çalışan 5 işçiyi görüyoruz. Ardından bir yol ayrımını fark ediyoruz ve direksiyonu kırarak o yola girebileceğimizi fark ediyoruz fakat o yolun üzerinde de bir işçi var. Örnekten de anlaşılacağı üzere özne olarak bizim, ahlaki bir karar almamız gerekiyor. Ya hiçbir şey yapmayarak beş işçinin ölmesine sebep olacağız, ya da direksiyonu kırarak bir işçiyi öldürecek ve beş işçinin hayatta kalmasını sağlayacağız. Seminer sırasında salondaki yaygın eğilimden görebildiğimiz kadarıyla, insanlar direksiyonu kırmayı seçer. Çünkü beş işçinin ölümünden doğacak olan acı, bir işçinin ölümünden doğacak olan acıdan daha büyüktür. Öte yandan bu tartışmada görüleceği üzere bizler, ahlaki kararların sonuçlarını çok cüzi olarak tahmin edebiliyoruz. Bu örnek üzerinden çeşitli yaklaşımlar geliştirilebiliyor. Konuşmacı burada genel olarak kabul gören ahlak kurallarının veya halk arasında benzeri durumlar yaşandığında insanların almış oldukları kararların, ahlak felsefesinde tartışıldığını ifade ediyor. Kant, Ralws, Heidegger gibi filozofların bu tür örnekler üzerinden ahlak felsefesini tartıştığını, ona temeller bulmaya çalıştığını ifade ediyor.

Toplumlar arasındaki ahlaki norm farklılıkları

Konuşmacının üzerine konuştuğu bir diğer konu ise uygulamalı etik alanı oldu. Bu alanda konuşulan en yaygın örnek ise organ bağışı örneği. Buna göre önemli bir organı iflas etmesi sonucu ölümün eşiğine gelen bir hastanın, yaşaması için bir başka sağlıklı insanın hayatından feragat etmesi durumu söz konusu. Buna göre belli dönemlerde bir kura sistemi ile sağlıklı insanlar seçilir. Bu insanların hayatlarından feragat etmesi sonucu sağlıklı organlar birçok hastayı iyileştirebilir. Direk’in ifade ettiğini göre bu örnekte de en az acı, en fazla fayda ilkesi karşımıza çıkıyor. Zeynep Direk şöyle devam etti sözlerine: “Aslında bu örnek ile az evvel konuştuğumuz tren rayları üzerindeki işçiler örneği aynı. Genellikle insanlar mantıklı düşündüğünde alınan kararlar birbirlerine benzeyecek olsa da, bu kararlar toplumlardan toplumlara değişebiliyor. Örneğin bizim toplumumuzun uyguladığı sosyal düzen, kişilere saygı ve rıza ilkeleri üzerinden işlevini sürdürüyor.”

Zeynep Direk verdiği örneklerden hareketle ahlaka temel arama arayışını bu şekilde özetlemiş oldu. Kimi yaklaşımlar iyi hayat mefhumuna atıfta bulunurken, kimi yaklaşımlar değerler hiyerarşisini dikkate alıyor ve bunu teolojik kaynaklara dayandırıyor.

 

Abdullah Said Can yazdı