26 Eylül’de gerçekleşen İstanbul depremi sonrasındaki tartışmalar ve Elazığ’da yaşanan deprem faciası sebebiyle imar, dikey-yatay yapılaşma gibi konulara ülkece kafa yoruyoruz. Bu tartışmalarda ön plana çıkan önemli bir ayrım da var: Kent ve şehir.

Bu iki kavramın farkını sadece modernleşmeyle izah etmek mümkün mü? Kentin tarihi kapitalist dünya düzeniyle mi başladı? Bir beldeyi şehir ya da kent yapan özellikler nelerdir? Kent ve şehir kavramları hangi dünya tasavvurlarından besleniyor? Hangi kurumlar üzerinde yükseliyor? Kent ve şehrin iktidar, mülkiyet, hürriyet, hak ve adalet, sınıfsal yapılanma açısından farklılıkları nelerdir? Semih Akşeker’in Karakum Yayınlarından çıkan “Barbar Kentler Dost Şehirler” kitabı bu soruların cevaplarını doyurucu ve ikna edici bir şekilde veriyor.