Afrika kıtasında bizden daha değişik bir peygamber sevgisi ve mevlit töreni kutlamaları vardır. İlk anda bize biraz garip geliyor. Bu programlar, sadece bir kaç saat sürmez. Genelde gece yatsı namazı sonrası başlar ve sabah namazına kadar devam eder. Birçok kültür ve birçok dinin arasında yıllık buluşma ve gövde gösterisi olarak da kullanılır. Binlerce Müslüman, gece boyu ibadet eder. Kur’an tilavetleri, vaaz ve nasihatler, ilahilerle sürer. Devlet protokolü de Müslüman olmasa bile katılıp teşekkürünü bildirir ve gider...
Dün bir köyde mevlit törenine katıldık. Törene katılan tek Türk bendim. Uzak bir köy olduğu için programda küçük bir değişiklik yapılmış ve gündüz planlanmış. Sabah 10 gibi başlayan program, ikindi namazı sonu 16.00 gibi bitti.
Çevre köylerden gelmiş binin üzerinde Müslüman, saatlerce oturup burada yapılan konuşmaları dinlediler. Bu konuşmalar esnasında en çok zorlanan da ben oldum. Zira anlamayınca dinlemek veya dinliyormuş gibi görünmek zor oluyor. Dinleyicilerin arasına oturabilseydim yanımda tercümanlık yapacak arkadaşlar vardı. Ama protokole oturunca yalnız kaldım. Sağımda ve solumda oturan diğer katılımcı hoca efendiler, Arapça olarak arada yardımcı oldular.
En önemlisi büyük bir sükunet ve coşku hakim oluyor. Afrika’da Müslümanlar, çok beğendikleri veya hayret ettikleri konuşmalara alkışla değil tekbirle destek verirler. Eğer bir yerde birisi “Tekbir! Et Tekbir!” diye bağırmışsa burada çok önemli bir cümle veya konunun geçtiğini anlamak mümkün. Sabırla, sürekli artan ama azalmayan bir cemaatle program devam etti.
Protokol sever bir coğrafya
Afrika’nın en tipik özelliği, protokole çok yatkınlar ve asla bu konuda taviz vermezler. Köyün muhtarı, bölgenin belediye başkanı, törene davet edilmiş olan ve oraya destek için gelmiş olan âlimlere mutlaka kısa(!) bir selamlama konuşması verilir. Önce heyetin ismi tek tek sayılır ve katılımcılara ve organizatöre teşekkür edilir. Morece yapılmış tüm konuşmaları bilmesem de bunları anlayabiliyorum. Tüm bu protokol konuşmaları önemli bir yer tutuyor. Ama kısa vadede bunun terki de çok zor. Onlar bununla var. Ve böyle yaşıyor.
Mühtedi bir papaz
Programda uzun bir konuşma yapan ve konuşması çok büyük bir dikkatle takip edilen konuşmacı Şeyh Musa idi. (Burada konuşmaya çağrılan herkesin lakabı şeyhtir.) Kendisi yakın zamana kadar Hristiyan bir papaz olarak görev yaparmış. Şimdi de Müslüman olmuş. Anladığım kadarıyla Müslüman olma sürecini ve bundan sonra yaşadığı zorlukları ve sıkıntıları anlattı. Büyük bir dikkatle dinlenen ve sürekli tekbir sesleri alan konuşması cemaat için etkileyiciydi. O da yeni dünyasındaki peygamber sevgisini ve bunun etkilerini anlattı.
Onun yaşadığı maddi sıkıntıları hafifletmek için orada ona biraz maddi yardım toplandı. Kendisine özel bir odada takdim edildi. Böyle bir şey beklemiyormuş olmalı... Mahcup oldu, hem müteşekkir hem de mütevekkil bir görüntüsü vardı...
Öğle namazından hemen sonra da bize söz hakkı verdiler. Muhammedi ahlakın anlatılamayacağını, ancak yaşanarak gösterilebileceğini anlatmaya çalıştık. Peygambere uymanın ve onun hayatını buraya taşımanın nasıl tebliğ olacağını ifade etmeye çalıştık. Tercümede ne kadar doğru ulaştı onu bilemem...
Bir kral ve soytarıları
Afrika’da her köyün, bölgenin veya kabilenin kralı olur. Kral çoktur yani. Krallar, sorumlu oldukları alanlarda çok da etkindir. Onların izni olmadan birçok işi yapmak çok zordur. Programın ikindiye yakın kısmında iki genç bağırarak alana girdiler. Elbette böyle bir yerde en kötü olanı, her şeyi anlayamamış olmak. Kılık kıyafetleri, parmaklarındaki demir yüzükleri, şekilleri, tavırları buranın insicamına uygun değildi. Ama kimse de buna tepki vermedi... Arkalarından kral göründü. Özel elbisesiyle tanınıyor artık. Elinde ucu aslanağzı işlemeli bir bastonu var. Bu bastonun içinde kılıç olur. Baston ve kılıç beraber taşınır. Boynuna taktığı ve sihir-büyü işlerinde kullanılan bazı takıları var. Müslüman olmadığına kanaat getirdim.
Bu adam, Gurunsilerin büyük kralıymış. Bölgede Gurunsi nüfus çok olduğu için o da katılmış. Az sonra elbette bu krala da konuşma hakkı verildi. O da konuştu. Teşekkür etti. “İnşallah bölgede hepimiz toptan ve iyi Müslümanlar oluruz!” diye de dua etti. Şimdi de Müslüman olduğunu düşündük. Ve bu duaya da gönülden “âmin” dedik. Yanında getirdiği soytarıları sahne aldı. (Burada soytarı kelimesi sadece hakaret içermez.) Bu defa Julaca bir şeyler dediler. Neyse ki sağ yanımda oturan misafirde dil bol. O julaca da bilir. Krala övgüler yağdırmışlar. “Melikü’l-mülk, en adil, en cömert...” Bunların bir kısmını biz sadece Allah için kullanırız. Bu sıfatlara ve burada yapılan bu hareketlere kral tepki vermeyince Müslüman olmadığını düşündük. Aramızda fısıldaştık.
Krala orada oturan hocaları selamlaması söylenince sırayla ellerimizi sıktı. Kral da olsa protokol bunu gerektiriyor. Kalan konuşmaları dinledi. Bizim en büyük merakımız da ikindi namazına kalkınca çözüldü. Kral namaza kalmadan ayrıldı. “İşi vardır falan...” demeyin. Afrika’da o mazeret işe yaramaz. “İmanla küfrün arasındaki ince çizgidir namaz.” Namaza kalmadığına göre Müslüman değilmiş. Ama Allah duasını kabul etsin... Duası güzeldi. Soytarılarıyla beraber gittiler.
Yemeğe buyurun
İkindi namazını kıldık. Sonra da bölgenin şeyhleriyle beraber bir odaya geçtik. Az sonra da bizi yolumuz uzun diye ayrı bir odaya yemeğe aldılar. Saydım tam 11 çeşit yemek vardı. Ortada sofra bezi gibi bir şeyi kullanma âdeti yoktur. Büyük kaplarla yemekler serginin üzerine konuldu. Kaşık ve çatal gibi bir şey yok tabii ki... Elleriyle giriştiler. Yemekten önce ve sonra mutlaka ellerin sabunla yıkandığını söylememe gerek yok herhalde... Gerçekten de karnım acıkmıştı. Ama sadece salatalık yedim. Dışı soyulmuş, içinin çekirdekleri oyulmuş ve özenle doğranmış salatalık daha doğal ve güzeldi. Yemiş olma görüntüsünü verebilmek için az da olsa tavuk yedim. Biraz sonra kaşıklar geldi. Ama “Ben sizden birisiyim ve böyle yiyebiliyorum.” diyerek kaşık almadım. Gerek de kalmamıştı.
Araçta bir poşette hazırlıklarım vardır. Dönüş yolunda yol arkadaşlarımızla paylaştık. Sıkıntı yok... Her yerin âdeti farklıdır. Buna alışığız...
Başka bir kral
Yemekten sonra tam çıkmaya hazırlanırken yeni bir haber geldi; bir kral Müslüman olmak istiyormuş ve onun için tören yapılacak. Bu toprakların en iç ısıtan haberidir bu... Diğer hocalar da yemeğini bitirinceye kadar bize çay ikram ettiler. Hizmetimizi gören kardeşi çayı şekersiz içtiğime ikna etmekte çok zorlandım. Çünkü onlar çayın içine şeker koymazlar. Şekerin içine çay koyarak içerler. Hayatında ilk kez böyle şekersiz çay içen birisini gördüğünü söyledi.
Bir bardak çaydan sonra içeriye geçtik. Kenarda mahcup ve korkak oturuşuyla bir köy kralı vardı. Bunda diğerinde olan şatafat ve görüntüden iz yok. Başında bir köylü şapkası, üzerinde yırtık bir elbisesi... Daha önce hiç yolumuzun düşmediği bir köyün kralıymış. Köylüleri de Müslüman olmak istiyormuş. Gelen ve tebliğ eden olursa...
Ben çok uzaklardan geldiğim için bir hediye olarak bu krala kelime-i şehadet talimini bana verdiler. Bu toprakların en can alıcı işidir bu... Allah’a hamd edip ona da hediyesini takdim ederek ayrıldık. Burada bir âdet vardır: Müslüman olan birisi için az da olsa bir şeyler toplanır ve adama verilir. Ona bir destektir. Allah’ın bir nimetidir. Kardeşlik gösterisidir. Krala da verdik. Kral almakta zorlandı. İhtiyacı olmadığı için değil... Müslüman olmayı para karşılığı seçmiş gibi olmaktan çekindi sanırım... Ama ısrar edince de aldı.
Bir mevlit programında iki farklı kralı tanıyarak döndük. Demek bu mevlit programları çok da boş işler değilmiş... Bir kişinin hidayetine vesile olması bile her şeye bedeldir diye düşündük...
Konuyu çok güzel anlattınız .bizzat kendim yaşamış gibi oldum .yüreğine sağlık