Suriye'de yaşayan Adil Tuna, Mavi Marmara gemisi ile yaptıkları yolculuğu ve katil İsrail askerlerine karşı yapılan direnişi anlattı. Anlatacaklarını 3 bölüme ayırarak anlatacağını söylesen Tuna, bu 3 bölümü ‘yolculuk öncesi’, ‘yolculuk ve saldırı’, ve ‘İsrail'de geçen zaman’ olarak sıraladı. Mavi Marmara gemisinin İstanbul'dan uğurlandıktan sonra kendisinin de Antalya'ya geçip buradan gemiye dâhil olduğunu aktaran Tuna, Antalya'da yaklaşık 2-3 gün beklediklerini, bu süre zarfında da yolcuların bir kısmının bir spor salonunda bir kısmının da bir öğretmen evinde konakladığını aktardı. Arızalanan gemilerin tesadüfî olamayacağını da söyleyen Adil Tuna, bunun da bir İsrail oyunu olabileceğini sözlerine ekledi.
Gemide geçen zaman
![]() |
(+) |
Gemiye ve içindeki hazırlıklarına şöyle değindi Tuna: “Geminin 3 katı yolculara tahsis edilmişti. En alt kat en az sallanan bölüm olduğundan bayanlara tahsis edilmişti. Orta katta Arap ve Türk misafirler kalıyordu. Bu bölümde sıcak ve samimi muhabbet gerçekleşiyordu. Üst katta ise gazeteciler ve yabancı konuklar bulunuyordu. Burası biraz daha genel bir bölümdü. Canlı yayınlar, bağlantılar vs. bu bölümde yapılıyordu. İHH, gemi içinde ve hazırlıklarda her şeyi düşünmüş. Hiçbir eksik yoktu. Teknik bakımdan da gemi oldukça donanımlıydı. Gerçekten İHH ekibi iyi çalışmıştı.”
Yolculuğa çıkış anını ise şöyle aktardı: “Biz Türkiye'deki kontrollerde hiçbir zorlukla karşılaşmadık. Yolculuğumuz gerçekten çok güzel başlamıştı. Eğlenceli ve insanların birbirlerine espriler yaptığı bir ortam vardı. Herkesin tebessümünde dahi kararlılık vardı. Herkes çok inanmıştı. Yolculuk esnasında çeşitli sohbetler oldu. Ramazan Kayan Hocamız güzel sohbetler yapıyordu. Onun özellikle belirttiği birkaç husus yolcuları çok etkilemişti. Rıdvan Kaya ve Şeyh Raid Salah da zaman zaman konuşup bizlere moral veriyorlardı. Geminin ortamı çok iyiydi. Herkes çok moralliydi. Yapılan yayınlarda da bunları görmüşsünüzdür. Gazze'ye varacağımızdan hiçbir şüphemiz yoktu. Ben Şeyh Raid Salah ile çokça zaman geçirmeyi başardım. Etrafında çok dolaştım. Önemli bir adam. Çok etkilendim. Başındaki takkeyi de bana hediye etti.”
Geminin içinde İHH ekibi ve yolcuların sürekli planlı hareket ettiğini de aktaran Tuna, “gerçekten de çok planlı çalışılıyordu. Herkes görevini en iyi şekilde yerine getiriyordu. Kontrollü bir gidişatımız vardı” diye konuştu.
Saldırı anı
![]() |
(+) |
Saldırı ve öncesinden de bahseden Tuna konuşmasına şöyle devam etti: En son Türkiye ile yaptığımız bağlantılarda İsrail ordusunun yayınları karartmaya çalıştığını aktarmıştık. İHH üç uydu sistemi yerleştirmişti gemiye. İsrail, bunlardan birinin çökertti ve diğeri devreye geçti. Yakınlarımızda seyrettiklerini fark ettik ve aramızda konuşmaya başladık. Biraz daha tecrübeli olan ağabeylerimizin oluşturduğu ekiplere gençler dâhil edilerek her grup geminin bir bölümünde nöbet beklemeye başladı. Ben de o an geminin arka bölümüne geçtim ve beklemeye başladık. Saat 01.00 civarı gemidekiler 2 gruba ayrıldı ve sabaha dinç kalkmaları için bir grup uyumaya gitti. Saat 03.30 gibi herkes sabah namazı için hazır bekliyordu. 04.00 civarı da namaza durduk. Bu sırada İsrail askerleri gemiye operasyon düzenlediler.
Bizim namaz kıldığımız sırada operasyonun düzenlenmesi çok manidar. Gemiden biri İsrail'e bilgi vermiş olabilir. Bu şüphe üzerinde de duruluyor. Biz görev yerlerimize dağıldık ve gemiye kanca atan İsrail askerlerine engel olmaya çalıştık. Bunu da başardık ve kanca atmalarını önledik. Bunun üzerine İsrail askerleri de gemiye sis ve ses bombaları attılar. Ayrıca konserve kutusu benzeri bir şey attılar. Bu kutudan çıkan çeşitli parçalar bizim vücudumuza denk geldi. O an Uğur Süleyman Söylemez Ağabey yere düştü ve kafasını sertçe bir demire çarptı.
Biz göğüs göğüse mücadele edeceğimizi düşünmüştük. Ancak İsrail askerleri bize silahla müdahale etti. Çatı katında yakın mesafeden ateş edildiğini gördük. İlk şehit haberlerimiz de buradan geldi. Orada daha sert müdahaleler meydana geliyordu. Biz 4 kadar İsrail askerini rehin aldık ve yolculuk boyunca oturduğumuz yerlere götürdük. O bölgeye geldiğimizde 3 şehidimizin şehadetine bizzat tanık oldum. Cevdet Kılıçlar'ı gördüm. Alnından vurulmuştu. Yerde yatıyordu ve çoktan canını vermişti. Cevdet Ağabey, gemide çok çalışıyordu. Sürekli hareket halindeydi. Onun bu halini görünce çok duygulandım ve etkilendim. Bu arada bizlere sürekli şehit olan kardeşlerimizin haberleri geliyordu. Bu gemideki direnişin asıl kahramanları çatı katındakilerdir. Zaten şehitlerimizin çoğunu da bu bölümde verdik. Onlar kahramanca mücadele etti. Askerlerin niyeti gemiyi durdurmak değildi sanki. Şehitlerimizi savunmasız bir şekilde infaz ettiler.
Geminin dış bölümünde bir süre daha direniş devam etti. Burada Hakan Albayrak ve Sinan Albayrak'ın da askerlere karşı koyduğunu gördüm. Daha sonra kaptan köşkü ele geçirilince bir karar aldık ve teslim olduk. Ancak askerler bir süre yaralılara müdahale etmediler. Yaklaşık bir saat kadar beklediler. Sanki ölmelerini bekliyorlardı. Sonra içeri girdiler ve herkese plastik kelepçe taktılar. O kadar insanfsızca davranıyolardı ki kelepçeler ile bileklerimizi kangren olacak derecede sıkıyorlardı.
Askerler bu sırada yolculara çok sert davranıyorlardı. Tuvalete dahi gitmemize izin vermiyorlardı. İsrail askerleri çok korkakça davranışlar sergiliyordu. Tuvalete giden birinin bile kelepçesini çözmüyorlardı. Sürekli bizlere zorluk çıkarıyorlardı. Aşdod Limanı'na getirildik. Aşdod'a getirilmeden önce de yaklaşık 5 saat kadar tepemizde helikopter uçurup bize işkence yapmayı denediler.
İsrail hapishanelerindeki saatler
![]() |
(+) |
Daha sonra bizleri yeni yapılmış, sanki bizleri bekleyen hapishanelerine götürdüler. Burada her yerimizi aradılar ve tüm eşyalarımıza el koydular. Aklınıza gelebilecek her yere bakıyorlardı. Vücudumuzu komple aradılar. Ben, Bülent Yıldırım ve Adem Özköse'nin bulunduğu koğuşta kaldım. Tek tek hepimizi çağırıp sorguya alıyorlardı. Sorgularda Mossad ajanları bulunuyordu. Sürekli İHH ile ilgili sorular yöneltiyorlardı. “Neden buraya geldiniz” diye soruyorlardı. Bizlere şehitlerimizin ve bazı kişilerin fotoğraflarını gösterip bunları tanıyıp tanımadığımızı soruyorlardı. Sonra tekrar koğuşlara gönderiyorlardı. Yaklaşık 24 saat kadar hapishanede kaldık. Sonra bizi sınır dışı edeceklerini söylediler ve çeşitli kağıtlar imzalatmaya çalıştılar. Adem Özköse ve Bülent Yıldırım'ı çok iyi tanıyorlardı. Özellikle onlarla çok uğraşıyorlardı.
Biz daha önceden karar aldığımız gibi bu kağıtları imzalamadık. Sonra bizi muayene ettiler. Bu sırada bizi götüren askerler doktor eldiveni takıyorlardı. Bunun sebebi ise bize dokunmaktan iğreniyorlarmış. Pislik muamelesi yaptılar bize. Sonra havaalanına gitmeden yine sorguya aldılar. Burada da saçma sapan ve korkakça soru sormaya devam ettiler. Sonra apar topar çıkarıp bizleri otobüse bindirdiler. Bu sırada konuştuğum birkaç asker bana “Siz bizi mahvettiniz” gibisinden sözler söyledi.
Ve yuvaya dönüş
Otobüse bindikten sonra gayet moralliydik. Birbirimize espri yapmaya devam ediyorduk. Kimsede en ufak bir korku yoktu. Otobüste marşlar ve ezgiler söylüyorduk. Bundan İsrail askerlerinin rahatsız olduklarını hissettikçe devam ediyorduk. Yoldan geçen İsrail vatandaşları utanmazca bizlere çeşitli el hareketleri yapıp sanki meydan okuyorlardı. Biz de zafer işaretleriyle karşılık veriyorduk. Açıkçası bizler İsrail hapishanelerinden bu kadar çabuk çıkacağımızı düşünmüyorduk.
Havaalanında Bülent Yıldırım ve Adem Özköse, kalabalık bir İsrail askeri grubu tarafından sorgulanmaya götürüldüler. Biz bunu daha önceden kendi aramızda istişare etmiştik ve kimi alırlarsa alsınlar geride kalanlar mukavemet ederek o kişiyi geri getirtmeye çalışacaktı. Bu sırada çıkan arbedede arkadaşlarımız İsrail askerleri tarafından dövüldü. Bu arkadaşlarımız aldıkları darbelerden dolayı görme ve yürüme zorluğu çekiyorlar. Ellerinde ve kollarında kırıklar meydana geldi. İsrail'in bize karşı zulmü ilk saldırı anından bizim uçaklara binmemize kadar devam etti.
Belki Gazze'ye girsek bu kadar ses getirmeyecekti ama böylesi de hayırlı oldu. Artık şehitlerimizin kanının bereketinin özgür Gazze'nin yolunu açacağını düşünüyorum. İsrail askerleri gerçekten çok korkak ve şüpheli. Gemideki o mücadelede -tekrar söylüyorum- çatı katındakiler asıl kahramanlardır.”
Katılımcıların sorularını aldıktan sonra Adil Tuna'ya teşekkür edildi ve seminer sona erdi.
Cengiz Yalçınkaya dinledi, sanki o anları yaşadı ve aktardı