Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, hep şahit olduğumuz üzre birikimli bir entelektüel, kalbi hassas bir Müslüman. Şahit olduğu acılar karşısında susmak yerine çare üretmeye çalışan bir eylem adamı aynı zamanda da. Bu özellikleri onu değerli kılmaya yetiyor da artıyor bile.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Bursa’nın Nilüfer ilçesinde yapımına başlanan “Din Eğitimi Külliyesi”nin temel atma töreninden sonra Ramazan’la birlikte halkın ziyaretine açılan “Mukaddes Miras” sergisinin resmî açılışına katıldı. İftarı Birlik Vakfı Bursa Şubesi'nde yapan Görmez, burada, deyim yerindeyse, tüm Müslümanların yüreklerini titreten bir konuşma yaptı.

Murad Hüdavendigar Han'ın türbesi nasıl onarıldı?

Sözlerine Murad Hüdavendigar Han'ı hayırla anarak başlayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, aynı zamanda Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin ifadesi de olan Murad Hüdavendigar Han’ın türbesinin onarılmasının ilginç hikayesini, şu sözlerle aktardı: “1994 yılında, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olarak bir yurtdışı geziye çıktık. Ziyaret yerlerimizden birisi de, Murad Hüdavendigar türbesiydi. Türbeyi ziyaret ettiğimde, gördüğüm manzara beni hüzünlendirdi. Türbenin çatısı delikti ve yağmur suları içeriye oluk oluk akıyordu. Murad Hüdavendigar türbesinin hemen yanında da, onu katleden Sırp Miloş’un mezarı vardı. Miloş’un mezarı ise hem bakımlıydı hem de yirmi beş asker tarafından korunuyordu. O tarihlerde daha Kosova bugünkü statüsünde değildi ve iki ülke arasında da kültürel işbirliği anlaşması yoktu. Durum kötüydü ama bir şeyler de yapmak gerekiyordu.

O bölgeden kimin sorumlu olduğunu araştırıp öğrendiğimde 'Genel Vali' statüsüyle BM adına orasının sorumlusunun bir Hintli olduğunu öğrendim. İşin ilginci, bu Hintli Müslümandı ve adı da Murat’tı. Onun ziyaretine gittim ve bir vesile ile kendisine adının hikâyesini bilip bilmediğini sordum. O da bana, Hindistan’da bu adın çok yaygın olduğunu ama adının nereden geldiğini ancak buraya geldiğinde öğrendiğini söyledi. Ben de onu Murad Hüdavendigar Han’ın türbesine götürerek Murad Hüdavendigar Han hakkında bilgi verdim ve türbenin bakımsız halini kendisine gösterdim. Bu olaydan sonra, o günün şartlarında iki yıl içinde türbenin bakımı yapıldı.”

Müslümanlar, tuzaklara düşmemeli

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bu anısından sonra günümüz Müslümanlarına sorumluluklarını bir kez daha hatırlatan şu sözleri söyledi: “Bugün Müslümanların içinde bulundukları durum, ağzımızın tadını kaçıracak kadar kötü. İslam dünyasında Hazreti Osman’ın şehadetiyle birlikte başlayan karışıklıkların acı ve üzüntülerini yaşıyoruz hâlâ. Ama Hazreti Osman’ın şehadetinden sonra Müslümanlar çok yol katetti. Bu şehadetten kısa süre sonra Ulum-u İslamiyye gelişti. Müslümanlar kısa sürede kendilerini toparladılar ve fetihler Çin Seddi’ne kadar dayandı. İlimlerin ve yüreklerin fethi olan bu dönem, birkaç asır sürdü. Müslümanların bu gelişmesinin ardından yine bir duraklama dönemi yaşandı. Bildiğiniz gibi bu dönem, Moğol istilasıyla yaşandı. Moğol istilası, ilmin ve kütüphanelerin yok edildiği, nehirlerden kan ve mürekkebin birlikte aktığı bir acı dönemdi. Ama Müslümanlar yerlerinden doğrulmayı bildiler ve ikinci bir medeniyet hamlesi daha başlattılar.”

Yaralı bilinçler oluştu

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İslam medeniyetinin bu ikinci döneminin taşıyıcısının Osmanlı olduğunu şu sözlerle anlattı: “Bu ikinci medeniyet hamlesinin taşıyıcısı Osmanlıydı. Bu dönemde ilimde, sanatta, estetikte büyük gelişmeler kaydeden Müslümanlar, birkaç asır sonra yine bir yıkılış dönemi yaşadı. Bu dönem, Müslüman ülkelerin sömürgeleştiği bir dönem oldu. Ama buna rağmen İslam dünyası ayağa kalma çabalarından hiçbir zaman vazgeçmedi. Pakistan’da, Afganistan’da, Hindistan’da, Endonezya’da, Anadolu’da ve daha birçok yerde ayağa kalkma çabaları devam ediyor. Ama yaşadığımız bu acılar bir taraftan da bizlerde yaralı bir bilinç oluşturdu. Tüm İslam dünyası son Ramazanlara hep 'Bu Ramazan’a da büyük bir acıyla giriyoruz' cümlesiyle girer oldu. Yine aynı şeyi söylüyoruz yazık ki.”

Günümüzde yaşananlar, Hazreti Osman sonrası yaşananlardan farklı

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Müslümanların mezhep çatışması gibi yıkıcı bir çatışmanın tuzağına düşmeme konusunda çok dikkatli olup ayrılıkları değil benzerlikleri öne çıkarmaları gerektiğini şu sözlerle açıkladı: “Irak’ta ve Suriye’de yaşananlar ortada. Bu yaşanılanları bilinçli olarak Hazreti Osman sonrası döneme benzetiyorlar ama kanaatimce bu durum farklı. Bugün o coğrafyada yaşananlar büyük bir fitnedir. Bu fitneden kurtulmak için hepimize büyük görevler düşüyor. Ülke olarak da bize büyük görev düşüyor. Biz, İslam üst kimliğini öne çıkarmalı, ayrışmaya sebep olabilecek alt kimlikleri öne çıkarmaktan kaçınmalıyız. Hepimiz özellikle mezhep taassubundan uzak durmalı, mezhep çatışmasından kaçınmalıyız. Unutmayalım ki hepimizin Allah’ı bir.”

Dünya bizden çok şey bekliyor

Tüm dünya Müslümanlarının Türkiye’den çok şey beklediğini söyleyen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, hem insanımızın hem de ülkemizin bu konuda nasıl davranması gerektiğinin ipuçlarını da şu sözlerle verdi: “Türkiye, bugünkü kargaşa ortamında birçok ülkenin umududur. O yüzden de bize büyük görevler düşüyor. Ülke olarak biz, bu sorumluluğumuzun farkında olmalı ve Müslümanları bölen değil birleştiren çalışmalar yapmalıyız. Eğer böyle yapmazsak, hakem olma liyakatimizi de kaybederiz, her şey daha da karışır. Bugün kargaşa yaşanan ülkelere baktığımızda, orada İslam’ı tam olarak anlayamamış, her şeye sığ bakan, İslam adına Müslüman’ı katleden, tabir yerindeyse postmodern bir inanç olduğunu görüyoruz. Bu, bize kurulan bir tuzaktır ve biz, bu tuzağa düşmemeliyiz. Unutmamalıyız ki İslam bizim kimliğimizdir ve bu kimlik bizi birbirimize bağlamaktadır. Bu üst kimliği bırakıp da ayrışma sebebi olan mezhep, meşrep, cemaat, tarikat gibi alt kimlikleri öne çıkarmamalıyız.”

Bize çok görev düşüyor

Ülke olarak bizden çok şey beklendiğinin altını çizen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, yeniden bir medeniyeti ihya/ inşa etmemiz gerektiğini şu sözlerle anlattı: “Türkiye, birlik ve bütünlüğün adresi olmak zorundadır. Bu amaçla DİB olarak biz, yakın zamanda on maddelik bir 'İtidal Çağrısı' yaptık. Yine bu ayın on yedisinde, tüm dünya Müslümanlarından temsilcilerin katılacağı bir kongre düzenliyoruz. Bu kongre, birlik ve beraberliğe davet kongresi olacak. Biz Türkiye olarak yaralı bilinçleri yeniden onarmalı, kardeşlik bilincini yeniden inşa etmeliyiz. Unutmamalı ki biz, büyük bir medeniyetin çocuklarıyız. Daha hicri yüzüncü senede ateşe tapan vatandaşlarıyla bir arada yaşama becerisini geliştirmiş bir medeniyetin çocuklarıyız bizler. Babür Şah döneminde ineğe tapan vatandaşlarımız vardı ve bizim âlimlerimiz, ineğe tapan vatandaşlarının 'Kurbanda inek kesilmesin' ricasına uygun içtihatlar geliştirmişti. Yazık ki günümüzde İslam adına ‘Allahu ekber’ diyerek insan boğazlayanlar var. Bu, İslam’ın istila edilmesidir. Ama bu istilayı düşmanlarımız yapmıyor; bu istilayı gerçekleştirenler ‘Cahil dost’larımız. Dünyanın umudu olarak bizler, bu umudu karartmamalı, fikirde, sanatta, estetikte, ilimde, her alanda güçlü olmalıyız. Bu sene Diyanet olarak biz, bu konuya dikkat çekmek amacıyla 'Kimse kimsesiz kalmasın, bu Ramazan ve her zaman' temasını benimsedik. Bu düşüncelerimizi gerçekleştirme yolunda Cenab-ı Hak yâr ve yardımcımız olsun.”

Duygulu ve içten konuşmasını hayır dualarla bitiren Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, yanında bulunan Bursa protokolüyle birlikte Ulu Cami’de teravih namazını kıldırmak üzere Vakıf merkezinden ayrıldı.

 

Ahmet Serin bildirdi