Suriye’de kadın olmak çok zor” diye başlıyor cümlesine, eşini, üç evladını şehit vermiş bir anne. “Aslında Suriyeli kadın olmak zor” diye devam ediyor. “İster vatanınızda yaşayın, ister vatansız… Her şekilde zor…”
Rablık iddiasında bulunan çağdaş firavunların ekini ve nesli ifsad ettiği bir yer Suriye.
Semayı bomba yüklü uçakların kuşattığı, gökten varil bombaları ve kurşunların yağdığı, yerden göğe çocuk cesetlerinin yükseldiği bir diyar burası. Şeytanın durmadan, bıkmadan, usanmadan kan dökmeye devam ettiği, kuşların kanat çırpmayı bıraktığı, üzerini hüzün kaplamış bir eyalet Suriye.
Ve yaklaşık 6 yıldır Esed ve Şebbihaları tarafından, fanatik Şiî milislerin ve emperyalist Rus birliklerinin desteği ile; ayrıca yaşadığı travmalara hududullahı, gözetmeyen din maskesi giydirmiş IŞİD tarafından, adeta insanlığın katledildiği, açlık, sefalet, yokluk kelimelerinin dahi tükendiği, kelimelerin kifayetsiz kaldığı yer orası.
Orası Suriye.
Savaşın en savunmasız iki kesimidir kadınlar ve çocuklar
Hiçbir savaşı kadınlar ve çocuklar başlatmasa da ne yazık ki; savaşlar en çok kadınlara ve çocuklara kıyıyor. Çünkü savaşın en savunmasız iki kesimidir kadınlar ve çocuklar. Bosna savaşında en çok kadınların hayatı incitildi. Afganistan’da, Filistin’de, Irak’ta dul kalan, tecavüze uğrayan, evlatsız bırakılan, inançlarına el uzatılan, yani hayatları karartılan kadınlardı. Nazilerin ünlü Alman doktoru Joseph Mengele (Ölüm Meleği), en hayati deneylerini kadınlar üzerinde yapıyordu. Kadınlara anestezi vermeden bacağını, kolunu, çeşitli organlarını kesiyor ve kadın toplama kamplarında binlerce kadına bu zulmü uyguluyordu.
1945’li yıllarda Naziler, Bergen-Belsen toplama kampındaki kadınların başına askerler silah dayayarak, zorla ceset toplatıyorlardı. Fransa’nın Cezayir katliamında ise; Fransız askerleri binlerce Müslüman Cezayirli kadına tecavüz ediyor ve daha sonra, tecavüz ettikleri genç kızların yanında fotoğraf çekilerek aşağılıklarını belgelemekten utanmıyorlardı.
İnsanlığımız ne kadar umurumuzda?
Suriye’de tutsaklaştırılmış ve her türlü cinsel saldırıya uğramış mümine kardeşlerimiz şiirimizin, haber ajansımızın, köşe yazarımızın, canlı ekranımızın ne kadar umurunda?
Aslında şöyle de sorulabilir; insanlığımız ne kadar umurumuzda?
Tarih boyunca yapılan bütün savaşlar kadınlarda kapanmaz yaralar açmıştı. Dolayısıyla savaşın etkisi tek boyutlu olmazdı. Sosyal, kültürel, ekonomik açıdan getirdiği sıkıntılarıyla beraber ve tabii ki; insanın en korunaklı yuvası aile hayatında da ciddi zorluklara ve çoklu travmalara yol açıyor savaşlar. Katliam, zulüm, baskı ve yokluk içinde bir coğrafyada kadınların yaşam mücadelesi vermesi ise, sanıldığı kadar kolay olmuyor. Annelerin yüreğinden akan kan, insanı boğacak bir denize dönüşüyor adeta. Anneler bitkin. Anneler hep ağlamaklı.
Hele o kadınlar iffet yüklü değerlerle, vahyî ölçülerle giyinmişlerse, çok daha acı çekiyorlar elbiseleri yırtıldığında.
Bu yüzdendendir ki hayatın bütün acısını, kahrını, zorluklarını omuzlarında taşımanın ağırlığı altında her geçen gün biraz daha eziliyor Suriyeli mü’mine kadınlar.
12 yaşında oğlunu çalıştırmak zorunda kalan bir anne
Suriye içinde kalma mücadelesi vermenin zorluğu başka bir ayrı elbette. Ama başka yurtlara hicret etmiş olmak da yaşanılan sıkıntıları silip götürmüyor. Çocuklarının geçimi, eğitimi gibi temel konularda mücadele veren kadınlar aynı zamanda hem kendi hem de kız çocuklarını gelebilecek her türlü istismara karşıda korumanın çabası içindeler.
Muhacir konumunda olan ve hayata tutunabilmek için çocuklarını çalıştırmak zorunda kalan kadınlar ise; her gün evlatlarının kaçırılmadan ya da başlarına bir sıkıntı gelmeden eve dönüş yolunu gözlemekteler. 12 yaşında oğlunu çalıştırmak zorunda kalan bir anne, ağlayarak anlatıyor. “O aslında çok küçük. Onun yeri annesinin kucağı, evi ve okulu… Ama savaş yüzünden çocuklarımız eğitim bile göremiyorlar. Her gün 12 yaşındaki oğlumun eve gelişini tedirginlikle bekliyorum. Kızım 15 yaşında o daha büyük ama kız olduğu için onu çalıştırmak beni daha çok korkutuyor. Başına her türlü sıkıntı gelebilir. O henüz genç bir kız. Ne olursa olsun ona bu haksızlığı yapamam.”
Fıtrî vatanlarından kopartılmış bu kadınların en büyük zorluklarından birisi de kendilerine güvenilmemesi ve onların da kendilerini güvende hissetmiyor olmaları. Yani karşılıklı bir güvensizlik ortamında yaşam mücadelesi sürdürüyor onlar. İnsanların ön yargılı bakışları, Suriyeli kadınları derinden yaralıyor. Markete, bakkala, kasaba gittiklerinde, ev kiralamak istediklerinde, sırf Suriyeli olmaları sebebiyle aşağılandıklarının altını çiziyorlar. Hiçbir şey onlara gerçek değerinde sunulmuyor. Ya iki katı, ya da daha fazlasıyla…
Özellikle gittikleri yerde dil problemi yaşıyor olmaları da kendilerini doğru ifade edememelerinin önünde büyük bir engel.
Sıkışmışlığı en çok onlar yaşıyor
Yaşam yükü ağır olan bu kadınlar, sırtlarında koca bir dünyayı taşıma mücadelesi veriyorlar. Sıkışmışlığı en çok onlar yaşıyor. Çaresizliğe itilmişlikleri, erdemli olan kişiler için onları acımanın, şefkatin ve yardımın öznesi yapıyor. O yalnız kadınlar, o muhacir kadınlar nadan, hedonist, insafsız beyinler için aşağılamanın, ötekileştirmenin ya da cinsel istismar niyetiyle kullanma arzularının korunaksız nesneleri.
Onlar ezilenlerimiz. Yani ilahî kitabımız tarafından, uğurlarında mücadeleye davet edildiğimiz mahrumlarımız.
O kadınlar için Suriye’deki ve ülkemizdeki zalimlere karşı iffetlerinin onurunu ve hayatı idame şartları için tek dayanakları; Rabbimizin yardımı. Erdemli ve muttaki kullara düşen ise, Rabbimizin yardımının vesileleri yani ensarı olabilmek.
Herkes bir imtihan yaşıyor veya yaşayacak. Rabbimizin hayat sürecimizle ilgili hatırlatmaları, kimliksel dengemizin eğitimiyle ilgili büyük bir imkan… “Sizi biraz korku ve açlık; canlardan, mallardan ve ekinlerden eksiltmeyle imtihan edeceğim. Sabredenleri müjdele.”
Bütün derdimiz, geçici dünya hayatında imtihanları kazanabilmemiz, akabeleri aşabilmemiz. Unutulmamalı! Suriyeli kadınların kara dramı, “müminler kardeştir” ilahî buyruğunu fiiliyatta unutan Müslimlerin utancı...
Zehra Türkmen, “Acı, Sadece Düşen Kadınların Değil”, Bilimevi Kadın dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2017, sayı 1.