Faruk Ekin, 90’ların başlarında ezgi yoluna koyulanlardan ve pek çok albüme nefesini miras bırakanlardan biri. Önce solo olarak eserler verip sonrasında Grup Kardelen çatısı altında yürüyüş sergilemiştir sanatçı.

Soludukları dönemin acılarını ve aşklarını, yaptıkları her bir ezgi ve marş eseri aracılığıyla Müslüman dinleyiciye ulaştırmanın gayesini güden kıymetli sanatçılarımız hep var olagelmiştir. (Allah bereket katsın sayısına bu kıymetlilerimizin. Âmin.) Son albümünü (Ya Hayy) ilahi türünde yapmış olsa da, Faruk Ekin’in sesi, asıl rengini ezgilerde bulmuştur bizce. Grup Kardelen olarak, Umut Mürare ve Yusuf Meral kardeşleriyle “Yüreklerde Umut Var”, “Kardelen Türküleri”, “Herşeye Rağmen-Daha Ölmedik”, “Kavgalara Meydan” ve “Adın Yeter-Sevdamızsın Çeçenya” albümlerine adlarını kalın harflerle yazmışlardır. Sonra grup dağılmıştır dağılmasına ama geride dinlenilmekten vazgeçilmeyecek, içinde hayatı, cihadı ve davayı yaşatan dizi dizi ezgiler bırakmışlardır. Kavgalara meydan okumayı biz onlardan öğrendik mesela ilk gençlik çağımızda. Evet, bunun dersini onlardan almıştık. İşte o güzel ekibin güzide fertlerinden birisidir Faruk Ekin.

Kıyam Şehri” adını verdiği solo albümüyle, o günlerin yayıncı kuruluşlarından Rahmet Yayıncılık tarafından 1994’te kardeşlerini kıyama, bilinçlenmeye, harekete geçmeye, sevdalanmaya davet etmişti Faruk Ekin. On iki eserden oluşan albümün her bir ezgisi ayrı bir hikâyemizi anlatıyor. Mazlum, mahzun ve mahrum doğu insanının ıstıraplarını resmeden Yine Haber Var’da, yaşamları karartılanların bilgisini tüm Müslüman yüreklere duyurmanın telaşı vardır açıkça. Ancak yaşayanların anlayabileceği bir öznellikte olan eserin sözleri, inanmış kalbe ağrı bırakıyor. Grup Kardelen’in, Yüreklerde Umut Var albümlerinde de seslendirilen Güvercinler Uçurdum ezgisi, bu albüme de yakışmış, renk katmış, anlam vermiş. Hasret kalınan özgürlüğe mazlumların yüreğinden kaldırılan, uçurulan güvercinlerin öyküsü sinmiş bu ezginin tamamına. Zulmün, garabetin, perişanlığın vurduğu, vurmakla da bırakmayıp silip süpürdüğü bebeklerin-çocukların başını okşayan, gözyaşlarını silen ezgidir Can Bebem. Ebeveynsiz kalanları, bedbaht bırakılanları umuda kandil yakmaya çağıran bir ezgidir bu.

O günlerde, kanları oluk oluk akan Müslümanların diyarı olan Bosna’yı ağıt yakarak dile getirirken, Müslümanları uyanmaya, davranmaya yeltendiren Uyan Müslüman eseri, uyku devrinin çoktan geçtiğini ve hatta Müslümana hiç uğramaması gerektiğini telkin ediyor. Bosna üzerine o kadar çok şeyler yazıldı ve söylendi ki, bunun çetelesini tutmamızın mümkünatı yok. Hele Bosna konulu ezgilerimiz… Mesela Ömer Karaoğlu, Sızı albümünde Bosna’ya Ağıt adlı bir eser okumuştu; eser aynı zamanda albümün ikinci ismi oluyor. Bir başka misal de Grup Kıvılcım’dan; Ayrılık Türküsü albümlerinde Bosna konulu bir ezgi seslendirmişlerdi. Grup Kardelen desek, yine öyle! Bosna cihadı bütün dünyayı sarmışken, ezgilere yansımasaydı olmazdı elbette. Ezgi ve marş ehli sanatçılarımız, Bosna görevinin hakkını vermişlerdir; tıpkı hâlihazırda devam eden Filistin, Irak, Çeçenya, Suriye vd. cihadını selamlayan sanatçılarımızdan Grup Genç, Grup Yürüyüş, Grup Mavera, Grup Kardeşlik Çağrısı, Ammar Acarlıoğlu, Erdoğan Akın’ın vd. verdiği gibi. (Erdoğan Akın Ağabeyin, ezgi söylemekle yetinmeyip bizzat canlı kalkan olarak gittiği Irak kahramanlığını unutmuş olamayız.)

Acaba bu eserler bizi neden hâlâ etkiliyor?

Albümün diğer ezgi çalışmaları da, dinleyicisini anlam rüzgârına katıp götürüyor bir yerlere. Aslında getirmeye yaslanarak götürmeye kalkışıyor. Müslümanların her şeyden evvel gelmeleri ve dönmeleri gerektiğini hatırlatıyor kendilerine, özlerine, görev yerlerine, özlenilen günlerine. Yollarını, Kıyam Şehri’ne özellikle düşürenlerin Rablerine verdikleri sözler uyarınca, İbrahimî bir başkaldırıyla putları devirmenin mücadelesini verip ölümü yudumlayarak toprağa kardeş oluşlarını, nemli gözlerimizle dinliyoruz. Sonra, Rasulün Ordusu’nda saf tutmaya ulak oluyor bir ezgi. Hakk neferleri olup bütün şerleri kökünden sökmeye, nurun hâkimiyetine sebep olmaya. Ve dirilterek direnişe geçiren “tekbir” seslerini arşın göğsünde bir bomba sesi yankısıyla yankılandırmaya…

Hepsinde hayat var, acı var, sancı var; ama direnişin sesi daha baskın çıkıyor Faruk Ekin’in bu ezgilerinde. Müslüman elinden ve sesinden çıkmış erdemli hallerin farklı yatağıdır ezgilerimiz, marşlarımız. Acaba bu eserler bizi neden hâlâ etkiliyor diye düşünmeye koyulduğumda, soruma okkalı bir cevap bulmaya çalışıyorum. Bizi anlattıklarından, bizdekilerden dem vurduklarından olabilir mi diyorum bir müddet sonra. Kitabımızın, davamızın ve sevdamızın kapısında durduklarından mı acaba diye başka bir cevap izliyor bir öncekini. İman, ihlâs ve samimiyet kaynaklı uğraşlar her zaman için gerçek muhataplarını ve sahiplerini bulacaktır.

Son 10 yıldır kendisinden sadır olan bir çalışmaya rastgelemediğimiz Faruk Ekin’in ne güzel işler başarabildiğine, 30 koca yıla yaklaşan ezgi-marş tarihimiz şahittir. Direniş ve heyecan pompalayan ezgilere ve marşlara bizi sahip kılan yüceler yücesi Rabbimiz Allahu Teâlâ’ya şükürler olsun. Şuurumuza katık olan bu güzelim çalışmaları bizlere sunan, sunmaya devam eden, sundukça bir daha sunan tüm kaygılı sanatçılarımıza ezgi ve marş doğurucu koca bir selam veriyorum. Bu nazenin tavrı geliştirerek devam ettirmeleri duasıyla…

 

Fatih Pala yazdı