Roger Garaudy(Roje Garodi), dünya çapında yankı uyandıran eserlere malik Fransız düşünür ve yazardır. 1913’te dünyaya gelen Garaudy, 1982 yılında Müslüman olmuştur. Kitapları, konferansları ve bildirileriyle dünyaca tanınmıştır. Bilhassa İslam’ı seçtikten sonra Filistin halkının haklarını İsrail’e karşı savunmaya başlamıştır. Bu durum, Batılı medya organları tarafından ambargoya maruz kalmasına sebep olmuştur. Hakikaten tam bir şaheser vasfındaki eserleriyle hâlâ tüm dünyada hayranlıkla okunan ve kendisine büyük saygı duyulan bir isimdir. Garaudy, 13 Haziran 2012 yılında Paris’te vefat etmiştir.
Roger Garaudy’nin ‘’Amerikan Efsanesi’’ adlı yapıtı ilk olarak 2000 yılında yayımlanmıştır. Kitap, Cemal Aydın tarafından Türkçeye çevrilmiş ve ilk baskıdan sonra çeşitli ilaveler yapılmıştır. Eser, Amerikancılığın doğuşunu, gelişme evrelerini ve dünya üzerindeki ekonomik, siyasi, askerî hâkimiyeti nasıl ele geçirdiğini içermektedir. Mütercim, bu kitabı Amerikan düşmanı olalım diye değil; Amerika’nın dünyaya, insanlara bakışını, asıl niyetinin ne olduğunu bilelim ve buna karşı tedbir alalım diye tercüme ettiğini özellikle vurgulamaktadır. ‘’Zira bu kitap, kendi dışındaki dünya milletleri için Amerika’nın neler düşündüğünü bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Amerika’nın hayatta kalma ve dünyaya hükümran olma felsefesinin temellerini bir bir ortaya döküyor.’’(s.8)-Cemal Aydın
Kitap şu başlıklar altında okura sunulmuştur:
- Antiamerikancılık Nedir?
- Amerikan Siyasetinin Kurucu Efsaneleri
- Ne Yapmalı?
Ekler
- Turbo Kapitalizm
- 11 Eylül Komplosu
- Garaudy ile Röportaj
- Amerika, İsrail’in Sömürgesidir
- Amerikan Hegemonyasının Amentüsü
- Terör Güçlü Devletlerin Silahıdır
Antiamerikancılığın genel çerçevesi
‘’Antiamerikancılık nedir?’’ başlıklı bölümle başlayan kitap okuyucunun merak duygusunu kamçılar nitelikteki cümleleriyle oldukça heyecan vermektedir. Garaudy, bu kavramı tanımlarken şunun altını bilhassa çizmiştir: Antiamerikancılık, ne bir milliyetçilik ne bir ırkçılık ne de başka bir halkı reddetme şeklidir. Antiamerikancılık; bir sisteme, bir insan anlayışına ve bir hayat tarzına karşı bir mücadeledir. (s.9) Yazar, bu ifadeleriyle Antiamerikancılığı kendi perspektifinden tanımlayıp emellerini, dünya siyasetindeki hedeflerini; siyasi, askerî ve ekonomik çıkarlarını kapsamlı bir biçimde ele almıştır. Garaudy’ye göre Antiamerikancılık herhangi bir etnik kökenle, coğrafyayla veya halkla ile ilgili değildir. Ona göre Antiamerikancılık bir sistemler bütünüdür. Kitabın muhtevasında Amerikancılığın doğuşu, gelişme evreleri ve hâlihazırdaki durumu ortaya konmaktadır.
Amerikan siyasetinin temellerini oluşturan efsaneler
‘’Amerikan Siyasetinin Kurucu Efsaneleri’’ adlı bölüm, bir hayli kapsamlı olmakla birlikte yazarın ortaya koyduğu belgelerle ve çeşitli alıntılarla okuru doyurmaktadır. Garaudy burada Amerikan siyasetinin mazisini, kuruluş felsefesini, dayanaklarını ve yürüttükleri genel politikayı ele almaktadır. ABD’yi kuranların baskı ve zulümden kaçan Kalvinizm ve Püritenizm mezhepli İngiliz göçmenlerin olduğunu dile getirmiştir. Bu göçmenler, 1620’de Massachussetts’e ayak bastığında asıl görevlerinin yeni bir dünya düzeni kurmak olduğunu düşünüyorlardı.(s.13) Onlara göre Amerika, Allah’ın hükümranlığını tesis etmek için vadedilmiş topraktı. Roger Garaudy, Amerika’ya yerleşenlerin kendilerine dini bir kılıf uydurarak yerli halkı -Kızılderilileri- imha ettiklerini çeşitli kaynaklara istinat ederek nakletmektedir. Aynı zamanda buranın kendilerine Allah tarafından vaat edilen topraklar olduğuna inanmışlardır. Bu iddiayı ABD başkanları da getirerek halka ilan etmişlerdir. Esasında Garaudy’ye göre bu söylemler ortaya konan yıkıcı ve çıkarcı politikalara birer bahane niteliğindedir. ‘’Politikacılar, medya ve onların elebaşları bu efsanelere tarihî gerçekler elbisesi giydirerek halkı uyutma görevini üstleniyorlar.’’(s.17) Amerikan siyasetinin seçilmiş halkız efsanesi kanlıdır, sömürgecidir ve onlar diğer milletler üzerinde tahakküm kurma hakkını kendilerinde görürler. Yazara göre Amerikancılığın diğer esası ekonomiyi elde tutmaya dayalıdır. Rekabet, pazar payı, bankacılık, finans, menfaatçilik ve rüşvet burada dikkat çeken kavramlardır. Tüm dünyada hüküm süren kapitalizmin temelleri o zaman atılmıştır.
Kitapta dikkatimi cezbeden hususlardan biri şuydu: ABD’nin ilk gözlemcilerinden Tocqueville, 1840 yılında ‘’Amerika’da Demokrasi’’ adlı kitabında dönemin koşullarını tahlil ederek ‘’Para aşkının insanların kalbinde böylesine büyük bir yer tuttuğu başka bir halk tanımıyorum.’’ demiştir. Ayrıca ortak bir tarihleri ve kültürleri olmayan bir göçmenler yığını olarak tabir etmiş ve o dönemin tarihî şartlarını aktarmıştır. Dünya; bu doğuşun temelinde yatan, sırf ekonomik ve teknolojik rasyonaliteye göre düzenlenen bu örgütlenmenin ağır sonuçlarını birçok kez yaşamıştır.
Amerikancılığın yörüngesini ortaya koyan halkalar ve merhaleler
Roger Garaudy, kitabın ilerleyen sayfalarında Amerikancılığın yörüngesini çizerek sistemin halkalarını okuyucuya açık bir şekilde anlatmaktadır. Birinci halkanın Kuzey Amerika halkası olduğunu vurgulayan yazar, Kızılderililerin soykırıma tabi tutularak etnik temizlik yapılmasını bu kapsamda değerlendirmiştir. Böylelikle oradaki tarım arazilerine ve yer altı zenginliklerine sahip olunduğunu ifade etmektedir. İkinci halkanın 1823’te Başkan Monroe ile başladığını aktaran Garaudy ABD’nin birtakım fetih faaliyetlerine değinmiştir. Meksika’nın istilası, Teksas’ın ilhakı ve Latin Amerika’ya el koyma fetihlerin bazılarıdır. Üçüncü halkaya geçiş ise 30 yıl savaşlarının ardından Avrupa’nın ABD’ye bağımlı hâle gelmesiyle gerçekleşmiştir. Avrupa’nın içinde bulunduğu siyasi, askerî ve ekonomik çalkantı ABD’nin işine gelmiştir ve bu durumdan kârlı çıkmasına yol açmıştır.
Elbette bundaki etken ABD’nin ortaya koyduğu menfaat odaklı politikalardır. 1947’deki Marshall planının üçüncü halkanın son derece mühim bir evresi olduğunu söyleyen Garaudy, İkinci Dünya Savaşı neticesinde çöken Avrupa’nın ABD’ye muhtaç kalmasına parmak basmaktadır. Marshall planındaki asıl gaye, yardım adı altında ülkelerin kendilerine bağımlı olmasına olanak sağlamaktır.
8 Mart 1992’de New York Times’da yayımlanan Pentagon kaynaklı bir belgede şunlar yazıyordu: ‘’Savunma Bakanlığı, soğuk savaş sonrası dönemde ABD’nin siyasi ve askerî misyonunun Batı Avrupa’da, Asya’da veya Bağımsız Toplumlar arasında hiçbir rakip süper gücün çıkmasına meydan vermemeyi garanti altına alacağını beyan etmektedir.’’ (s.48) Bu ifadeler ABD’nin düzene ve dünyaya dair maksadını ortaya koymaktadır. Roger Garaudy, Avrupa’nın ABD’ye bağımlı hâle getirildiğini defaatle ve muhtelif örneklerle anlatmaktadır. Ekonomik alandaki çeşitli anlaşmalar bunun en net tezahürüdür. Yazar ABD’nin sadece ekonomik bakımdan değil kültürel olarak da sömürgeci bir yaklaşım sergilediğini vurgulamaktadır. Sinema ve televizyonun etkili kullanılması suretiyle Amerika’nın kültür emperyalizmi had safhaya ulaşmıştır.
‘’Basit bir iktisadi nüfuz ve onun tabii sonucu olan siyasi boyun eğdirme oyunuyla gerçekleştirilen üçüncü halkanın bu fethine paralel olarak sistem, dördüncü halkaya Asya halkasına yayılıyordu; fakat başka bir metotla: Askerî saldırganlık metoduyla.’’(s.60)
Böyle bir giriş yapıyor Garaudy dördüncü halkanın anlatımına. Nitekim sistemin bizi daha yakından ilgilendiren boyutu da bu halkada yer almaktadır. Zira biz de Orta Doğu’ya komşu olan stratejik açıdan kritik öneme haiz ülkelerden biriyiz. Kore Savaşı, Vietnam Savaşı, Körfez Savaşı ve Afganistan’ın işgali ABD’nin ileri sürdüğü bahanelerle kanlı bir politika güttüğünü göstermektedir. Bu askerî müdahalelerinin arkasında uydurma gerekçeler olduğu aşikâr.
Garaudy, neticede Amerikancılığın küresel çapta dünyayı hüsrana sürüklediğine vurgu yaparak kutuplaşmaların arttığını, ekonomik dengesizliğin tebarüz ettiğini ve zayıf ülkelerin her an ölüme terk edildiğini belirtmiştir.
11 Eylül komplosunun asıl gayesi
‘’11 Eylül Komplosu’’ başlığını taşıyan bölüm kitaba sonradan eklenmiştir. Zira eserin yazıldığı dönemde bu hadise yaşanmamıştı. Başlıktan anlaşılacağı üzere Garaudy, olayı komplo olarak yorumlamaktadır. Yazara göre bu hadise, ABD’nin İslam dünyasına müdahale etmesine zemin hazırlamıştır. Saldırının teknik ayrıntılarını tek tek yazan Garaudy, böyle bir olayın CIA’nın izni ve haberi olmadan yapılmasının mümkün olmayacağına parmak basmaktadır. Büyük bir tezgâhla İslam dünyasına saldırının önü açılmıştır. ‘’11 Eylül 2001’in derin anlamı, kendisinin hayatta kalabilmesi için elverişli metotlar bulma peşindeki kapitalist ve sömürgeci Batı’nın iç çelişkilerinin patlamasıdır.(s.108)
Sansür kurbanı dev bir düşünür
Kitabın son bölümünde çevirmen Cemal Aydın’ın Garaudy ile yaptığı röportaj yer almaktadır. Son derece samimi, enteresan ve verimli bir söyleşi gerçekleştiren Aydın, ünlü düşünürün söylediklerini kitaba eklemiştir. Garaudy, bu röportajlarda Amerika’nın İsrail sömürgesi olduğunu ifade etmiştir. Siyonizme dikkat çeken yazar, ABD ve İsrail arasındaki sıcaklığın buradan türediğini aktarmaktadır. Ayrıca Noam Chomsky’nin ‘’Terör Güçlü Devletlerin Silahıdır’’ başlıklı yazısı da esere eklenmiştir. Chomsky, söz konusu yazıda Amerika’yı keskin bir dille eleştirmektedir. Amerikalıların iki yüz yıldır yerli halkları imha ettiğini ve dünya üzerindeki egemenliğini insani olmayan adımlarla genişlettiğini belirterek bunu tenkit etmektedir.
Hacim olarak kısa olsa da nitelik ve uyandırdığı etki açısından muazzam bir başyapıt okuduğumu söylemeliyim. Garaudy’nin önceki eserleri gibi bu da hakikaten okunması ve not alınması elzem bir kitap. Ufkumuzu açacak mahiyetteki tarihsel birikimiyle; dünü bilmemizi bugünü doğru anlamamızı ve geleceği okumamızı sağlıyor. Bu eserin, Fransız kökenli olup da sonradan Müslümanlığı seçen ve İsrail’in Filistin’e saldırısını şedit bir dille kınayan bir düşünürün kaleminden çıkması başlı başına okunmasını gerektiriyor. Yaşadığımız dünyayı daha etraflı düşünüp cereyan eden vakaların neye nasıl yordanması konusunda ilham kaynağı olabilecek vasıfta bir eserden söz ettiğimizi belirtmeliyim.