Cafcaf Mizah Dergisi 17 Temmuz Perşembe akşamı iftar öncesinde Ramazan ve mizah konulu bir sempozyum düzenledi.
'Hızlandırılmış (1 Saatlik) Mizah Sempozyumu' ismini taşıyan sempozyum, Türkiye Kültür ve Kitap Fuarı kapsamında Beyazıt Devlet Kütüphanesinde yapıldı. Bu sempozyum ile ilk kez Guinnes Rekorlar Kitabı için dünyanın en hızlı sempozyumunu gerçekleştirme rekor denemesi de başarı ile sonuçlandı. Tebliğler iki ayrı oturumda sunuldu. Dinleyicilerin yoğun ilgisi ile baştan sona takip edilen sempozyumda yüzlerden tebessüm eksik olmadı.
Sempozyumun "Türk Mizahının Oruç Hali" oturumunda Yusuf Kot "Ramazan'da Niyet ve Cafcaf Mizahının Niyeti", Faruk Günindi "Ramazan'da Kupa Uygulamalarının Tarihi", Ahmet Altay "Deniz Güneş Ramazan ve Oruç", Elif Büşra Doğan "Orucun Mizah Eğitimine Katkıları" tebliğlerini, "Türk Mizahının İftar Hali" oturumunda ise Asım Gültekin "Türkiye ve Dünyada Ekran Hocaları", Pierre Cartoon "Bir yabancının gözünden Ramazan", M. Nezihi Pesen "Uyku Oruç ve Ranzavilik Tarikatı", Furkan Payas "İnanç Mizahının Heykelini Yapma Sorunsalı" tebliğlerini sundular.
Sempozyumun açılışını ilk oturumun başkanı Asım Gültekin yaptı.
Cafcaf Dergisi editörü Yusuf Kot tebliğinde “ileride bu tip sempozyumlar daha çok yapılır, bizim mizahı merdiven altı uygulayıcılardan kurtarmamız gerekiyor, onun için mizah çalışmalarının çok büyük önemi var. İnşaallah bir sonraki sempozyum uluslararası bir sempozyum olacak. Ondan sonraki de Suudi Arabistan’da olacak.” Dedikten sonra Cafcaf macerasında fark ettikleri en önemli şeyi dinleyicilerle paylaştı: “Cafcaf’ı okuyan insanlar bir zaman sonra kendilerine güven kazandılar. Okullarında, bulundukları ortamda artık kendilerini ezdirmemeye ve milletine, dinine düşmanlaşmış başkalarıyla dalga geçmeye başladılar. Bizim okurumuza böyle güven kazandırdı Cafcaf.
İnsanlar-Cafcaf okuyanlar- da onlarla mücadele etmenin tek yolunun onların mücadele ettikleri yollar olmadığını, onlarla belki de hiç mücadele etmeye bile gerek olmadığını, onlarla sadece dalga geçildiğinde çıldırdıklarını gördüler.” Dedi.
Faruk Günindi ise yazın kupayla ilgili bir turnuva yapıldı. Biliyor musunuz, duydunuz mu? Dünya kupası yapıldı. Sonra amaçsız (gol kelimesi amaç anlamına gelir, yani golsüz) bir final yapıldı. Meşhur bir karikatür vardır, kucağında masum bir bebekle Filistinli gözyaşı döken anne, diğer tarafta golü kaçırdığı için üzülen Arjantinli futbolcu. Bu tarafta insanlar çocuklarını kaybederek gol yediler diğer tarafta insanlar penaltılara kalacaktı filan dediler. Dünyada tek galip var, sevgili Ahmet Altay’ın da sık dediği üzere “La galibe illallah!” Tek galip Allah.” Diyerek sözlerini tamamladı.
Çizer Ahmet Altay “Mizahı genelde iftardan sonra yapmaya çalışıyorum genelde algı düşmesi olduğu için. Ta ki sahura kadar. Nefis meselesi derin mesele. Ramazan’da o nefis muhasebesini daha baskılı yaşıyoruz. Peygamber (as) diyor ya hani, birisi size bir şey derse ‘ben orucum, git’ deyin. Normalde günlük hayatta tuttuğumuz sünnet oruçlarda nasıl ise yemek yiyen ve içen insanlara bakışımız, ramazanda 3-4 katıyla birlikte olmalı. Tebliği biz hal ve hareketlerimizle yaparız. Ve itikaf sünneti. Bu sene biraz daha fazla gördüğüm bir sünnet. Ve bir gün bile olsa, bir saat bile olsa itikaf yapalım. Yaşasın itikaf.” Diyerek yaklaşmakta olan itikaf günlerini hatırlattı.
Çizer Elif Büşra Doğan ise insanlar hatalarını yüzlerine söylediğimizde kişisel algılarlar ama mümin kardeşimize bir şekilde hatasını fark ettirmemiz gerekir diyerek karikatürün bir çakı gibi olduğunu söyledi. “Bu çakıyı İsrail ordusuna karşı kullansam, bunu oraya ulaştıramam, uzaktalar, ulaşsa bile koca ordunun sadece bir ferdine belki ancak zarar verecek, daha yakın bir daireyi düşünelim mesela yakınlarımda bir müşrik var. Müşrik nedir, hayata yanlış yerden bakandır. Mesela gömleğini ters giymiştir, ben çakımla onun gömleğini çeviremem, çakımla ona yaklaştığımda beni düşman olarak anlayıp öyle gördüğü için onu kendimden daha da uzaklaştırmış olurum. Benden nefret ettiği zaman kendi mesleğine olan tarafgirliği de ziyadeleşmiş olur. Bir dostumun kusurunu düzeltmeye çalışıyorum diyelim, mesela gömleğinin etiketi üstünde kalmış, ben çakımı onun boğazına dayayıp etiketi kesmeye kalksam dostum bu hareketimi yanlış anlayabilir, bu kız niye boynuma çakı dayıyor diyebilir, çünkü o etiketi görmüyor. Ben karikatürle ne yapmış oluyorum: ben karikatürle kendi gömleğime bakıyorum, benim de gömleğimde etiket çıkartılmamış mı diye, "A, evet kalmış", çakımla onu kesiyorum, ama bunu evimde yapmıyorum, burada sahnede yapıyorum ki, insanlar benim hatamı düzelttiğimi görüp o hata kendilerinde varsa kendilerini düzeltsinler, benim işim hatayı fark ettirmek; yoksa düzeltmek değil.” Dedi.
2. oturumda Mizah Derneği Başkanı Asım Gültekin ekran hocalarının tv’lerde, gazetelerde yayılmasını olumlu bir durum olarak gördüğünü, ekranlar dinle alakalı bir şey gösteriyorsa, bu topraklarda dinin gerçekten çok çok ciddi bir kıymeti olduğunu gösterdiğini söyledi. Ekrandaki hoca insanımıza mübarek geliyorsa hocaları küçük düşürmek yerine insanımızın niyetini bozmamasını temenni etmek gerektiğini, o niyetin bir çok şeyi dönüştürebileceğini bilmek gerektiğini ifade etti. Bir soru üzerine Asım Gültekin her zaman sivillikten yana olduğunu, akademinin bilimsel düşüncenin özgürlüğünü kısıtladığını düşündüğünü ve düşündüğü gibi de yaşadığını belirtti.
Yakında ilk kitabı çıkacağı belirtilen Pierre Cartoon ise şunu vurguladı: Ben Türkiye’ye ilk geldiğimde
Asım beyle tanıştım. Ey karton piyer, veya Piyer Karton dedi, Türkler Ramazan ayında yemezler
içmezler. Sen Fransızsın, bilmemen normal. Onları Ramazan’da sokakta iken bir şeyler yiyerek rencide
etme. Ben de tamam dedim ama sokağa çıkıyorum, bakıyorum bilgisiz binlerce Fransız vardı. Bu beni
çok bunalttı. Miletim adına üzüldüm.
Uykuyu yücelten bir tarikat olan Ranzavilik tarikatının şeyhi Mustafa Nezihi Pesen ise konuşmasında uykuya güzellemelerde bulundu. Uykunun kumaşı kalbin rengindedir ve kişinin amelleriyle dokunmuştur diyen Pesen şöyle devam etti: Çok müstesna bir anı yaşıyoruz burda. Çünkü hiçbirimiz yatay vaziyette değiliz. Hani ‘yataylık esas ve dikeylik istisna’ ya ranzavilikte… Ramazanın iftara çok yakın bu saatinde oruçluyuz şükürler olsun. Evvela bunun için rahmet-i Rahman’a gark olmuş durumdayız inşallah. Bir de ranzavîler olarak bunca uzun bir oruç gününün sonunda hâlâ ayakta olduğumuz için istisnaî bir durum sayılır bu. Kolay mı? Değil elbet. Bu yüzden zorunlu olmadıkça dikeyliği salık vermiyoruz. Ölümün güzel kardeşi uykuyu teşvik ediyoruz. Tembelliğe ve kolaycılığa karşıyız ama. Bazıları ranzavîliği yanlış anlamakta ısrar ediyor. Onlara yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok. Biz, bu çağın teenni ve tevekkülü bulandıran hızına ve hazzına karşıyız. Hız kesici bir tarikatın kötü olduğunu kim söyleyebilir? İsmet Özel teknolojiye karşı olduğunu söyler Üç Mesele’de ve başka eserlerinde, lâkin bir çıkış yolu önermekte zorlanır. Biz çıkış yolunu biliyoruz ve uyguluyoruz Allah’a hamdolsun. Nedir o? Elbette içimizdeki tul-i emeli ve ihtirasları ve farkında olarak, olmayarak kapıldığımız bu çağın hazlarını geride bırakmanın ve bunlara kapılıp kaybolmamanın bir yöntemi olarak Uyku diyoruz ve boyumuz uzuyor. Bizi serinleten gölge uzuyor.
Eğer bu kısa girizgâhtan sonra hâlâ gözleriniz kapanmadıysa; görüp farkedeceğiniz gibi müslümanlar için bir imkândır bu ranzavîlik. Kıymeti bilinir veya bilinmez bu Allah’ın takdiridir. Bunun için üzülüp sevinmeyiz. Tevekkülü benimsememiş insan ranzavî olamaz zaten. Gene de rahmeti bütün varlıkları kuşatmış olan yüce Rabbimiz bütün canlılara uykuyu nasip ediyor. Uyku Allah’ın nimetlerinin en güzelllerinden biridir. Düşünsenize günlerce uyuyamadığınızı… Gözleriniz ve ruhunuz pörtler. Kendinizi taşıyamaz hale gelirsiniz. Dünya size daraldıkça daralır. Yaşamak istemezsiniz. Sadece uyumak istersiniz. Kısacık bir an bile olsa uyumak dünyadaki en değerli şey haline gelir. Bütün varlığınızla onu arzularsınız. Dünyadaki pozisyonunuz ne kadar iyi olursa olsun uykusuzsanız ve uyuyamıyorsanız işiniz yamandır. Durumunuz yavandır. Hatta herşey yavanlaşır ve anlamsız hale gelir. Allah bizi seküler insomnia’dan muhafaza eylesin. Bize tatlı ve huzurlu uykular nasip eylesin.
Yeniden ve dipdiri bir şekilde güne başlamak için uyumalıyız dostlarım. Uyumayan uyanamaz. Uyanamayan gafletle perdelenmiştir. Uyanamayan ışığa ulaşamaz ve aydınlanamaz. Hem uykunun içindeki Rahmani-nebevi rüyalar da aydınlıktır. İsimlerinden biri Nur olan Rabbimizin harikulade işlerindendir sadık rüyalar da. Bu rüyalar da ancak uyanmış müslümanlara nasip olur. Ranzavi ehil olanlara şöyle diyebilir, demelidir ve inşallah der: BİR RÜYAM VAR!
Hâlâ uyuyan varsa, politik telmih yönü de bulunan bu sözle, uyanmıştır inşallah. Bir rüyanız var mı kardeşlerim? Kafirin binbir suratlı istila ve kuşatma harekâtının farkına varın ve uyanın. Kölelikten kurtulma zamanıdır. Şeytanlar bağlanmışken insan hâlâ köle kalmakta ısrar ediyorsa ahmak bir esirdir o. Onun özü uykudadır, nasıl gürleşebilir? Nefsimize çelme takmanın ve şeytanın kalesine gol atmanın tam zamanıdır. Düşmanlarımızı olması gerektiği köşeye sıkıştırma ve orada sinmesini sağlama zamanıdır.
Ashab-ı Kehf uykusu kimlere nasip olabilir kardeşlerim? Biraz düşünün. Kavî bir imanla küfr sistemine direnlere. İhlas ve merhametle zorbalara ve münkirlere karşı koyup mücadele edenlere. Ancak iradesini, gücünü, aklını kullanıp bütün yapılacakları yaptıktan sonra bir süreliğine Allah’ın kendisine işaret ettiği sığınaklara sığınanlara. İşte bu yüzden biz diyoruz ki pirân’ımız Ashab-ı Kehf’tir. Hepsinin ellerinden öpüyoruz. Allah makamlarını âlî eylesin. Bizi himmetlerinden dûr eylemesin. Bizi tıpkı onlar gibi cennet ve cemâline uyandırsın. Ve gene bunun için diyoruz ki âşık Sevgili’ye uyanandır.
Efendim hepinize bereketli, hayırlı ve sadık rüyalarla bezenmiş uykular diliyorum.” diyerek konuşmasını tamamladı.
Heykeltraş ve Karikatürist Furkan Payas ise Mesnevi’de geçen bir hikayeyi anlatarak heykeltıraşlık ile karikatüristliğin benzeşen noktalarını anlattı. İnsanların hatalarında onların doğruyu görmeleri için bir imkana dönüşebilme potansiyelinin bulunduğunu; tevbenin insan için değerini vurguladı.
Sempozyumun 2. oturumu sorularla sona erdiğinde sempozyum başlayalı 56 dakika olmuştu. Sempozyuma desteklerinden dolayı teşekkür edilip kürsüye davet edilen Türkiye Kültür ve Kitap Fuarı Genel Koordinatörü Osman Sarıköse ise “Ramazan’da tam da iftar öncesi bir etkinlik ancak böyle insanda hoş bir tebessüm uyandırabilirdi. Arkadaşlarımız ilk duyduklarında böyle yorucu bir Ramazan vaktinde sempozyum mu olur demekten kendilerini alamadılar lakin sempozyumun bir saate sıkıştırılmış bir sempozyum olduğunu öğrendiklerinde onlar da tebessüm ettiler.” dedi.