Son devir tasavvuf düşüncesinde önemli bir yeri olan 3. Devre Melamiliği, ne yazık ki layık olduğu derecede incelenmemiştir. Abdulbaki Gölpınarlı’nın 1920’lerin sonunda kaleme aldığı Melamilik ve Melamiler adlı eseri ile Hasan Fehmi Kumanlıoğlu’nun 1995 yılında İzmir’de neşredilen Hz. Pir Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi, Hayatı, Şahsiyeti ve Tasavvufi Görüşleri adlı eseri haricinde bu konuda akademik bir çalışma yok gibidir. Son zamanlarda neşredilen birkaç çalışma ise, daha çok ikinci devre olarak kabul edilen Bayrami Melamiliği üzerine yapılan çalışmalardır.
3. Devre Melamiliği, Balkanlar’ın Slav devletlerin egemenliği altına girdiği ve Osmanlı hilafetinin sona erdiği dönemde yayılmış bir tasavvufî harekettir. Balkanlardaki Slav hâkimiyeti daha sonra sosyalist ve komünist rejimlere dönüşmüş, Anadolu’da ise inkılâplar ile birlikte bütün tasavvufî faaliyetler yasaklanarak yer altına çekilmiştir. Bu sebeple Balkanlar ve Anadolu’da yayılmış bir tasavvufî hareket olan 3. Devre Melamiliğinin yüz yıllık tarihi tamamen sır perdesiyle örtülüdür.
Bu sır perdesi 3. Devre Melamileri hakkında birçok efsanenin ve yalan yanlış değerlendirmelerin yayılmasına da sebep olmuştur. 3. Devre Melamiliği, şeriattan uzak, batınî ve hatta Şii temayülleri olan bir hareket olarak anlaşılmış ve anlatılmıştır. Elbette ki İttihatçılık ve Masonluk ile irtibatı olan bazı şahsiyetler, Bektaşi ve Mevlevi tarikatları içinde bulundukları gibi, Melamiler içinde de bulunmuştur. Ancak ne Bektaşilik, ne Mevlevilik, ne de Melamilik tamamıyla bu iki teşkilatın etkisine girmiş, bu üç tarikatın kökleri ve gövdeleri daima aslî çizgilerini sürdürmüşlerdir.
İcazet ve hilafet aldığı tarikatlar silsilesi ile İbn Atabi ve İmam Rabbani’ye bağlı
3. Devre Melamiliğinin kurucusu ve piri olan Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi, Hicri 1228’de Kahire’nin Mahallet’ül Kübra kasabasında doğmuştur. Soyu Hz. Ali vasıtasıyla Hz. Resululllah’a (sas) dayanır. Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin babası, Kudüs’te zaviyesi bulunan Seyyid İbrahim Kudsi, dedesi ise devrin meşhur velilerinden Şeyh Bedr’ül Veli Hazretleri’dir. İlk eğitimini Şeyh Hasan el Kuveysni’den alan Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi, hocasının emri ile gittiği Yanya’da Şeyh Yusuf Efendi’nin damadı Talat Efendi’den tahsile devam etmiştir. Daha sonra Mekke’de bulunmuş ve Şeyh Ömer Abdurresul Efendi’den Hadis okumuştur. Mekke’de ikameti esnasında Şeyh İbrahim Şemariki’ye intisap ile Şabani, Üveysi ve Ekberi tariklerinden icazet ve hilafete nail olan Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi, tarikat silsilesi ile de İbn Arabi’ye bağlıdır. İstanbul’a geldiği dönemde Şeyh Abdülhalık Kazgani’den ve ikinci Hac ziyareti esnasında Mekke’de Kazgani’nin halifesi Şeyh Mustafa b. Mahmud Trabzoni’den Nakşıbendi hilafeti almıştır. Bu hilafet sayesinde tarikat silsilesi İmam Rabbani’ye de ulaşır.
Rumeli’ne uzun süren seyahatlerde bulunan Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi, Serez ve Koçana medreselerinde müderrislik vazifelerinde bulunduğu gibi Üsküp ve Manastır başta olmak üzere gittiği her şehirde sohbetleriyle devlet ricalinin, âlimlerin ve halkın takdirini kazanmıştır. İbn Arabi, İbn Fariz, Seyyid Şerif Cürcani ve Şeyh Bedrettin’in eserlerini okutmuş ve şerh etmiş olan Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi, çeşitli tarihlerde Mekke, Yanya, İstanbul, Manastır, Prizren, Üsküp, Usturumca şehirlerine yaptığı seyahatlerde çok sayıda halife yetiştirmiştir.
Başlıca halifeleri arasında Abdurrahim Fedai, Ali Urfi Efendi, Salih Rıfat Efendi, Mürefteli Abdullah Hulusi Efendi, Haririzade Kemaleddin, Bursalı Mehmed Tahir, Hacı Maksud Efendi, Ahmed Amiş Efendi ve Osman Kemali Efendi gibi devrin önde gelen âlim ve mutasavvıfları bulunan Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi, Hicri 1305 yılının 29 Cemaziyülahir Pazartesi gecesi Usturumca’da vefat etmiştir. Çok sayıda halifesi olan Hz. Pir’in oğlu Şerif Efendi (vft Hicri 1326) ile damadı Abdürrahim Fedai’nin oğlu olan torunu Kemal Efendi (vft Hicri 1328) de halifeleri arasındadır.
Türkiye’de yeni dönemin zor şartlarına en kolay intibak edebilen tasavvufî muhit
Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin kurucusu olduğu Üçüncü Devre Melamiliği, İbn Arabi’ye silsile ile bağlı olan ve etkinliğini sürdüren en önemli kollardan birisidir. Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin Balkanlar ve Türkiye’de yayılan kisvesiz, tekkesiz, ritüelsiz, sadece sohbete ve okuyup tefekkür etmeye dayalı tasavvuf anlayışı, kısa dönem sonra bu coğrafyada yaşanan siyasi çalkantılar esnasında ve sonrasında tasavvufî düşüncenin var olma savaşında büyük rol oynamıştır.
Osmanlı’nın yıkılması ile önce Hristiyan Slav devletlerinin, sonra da komünist iktidarların idaresine geçen Balkanlar’da dinî bütün müesseseler gibi tekke ve zaviyeler de kapatılmış, ancak yapısında takip edilebilecek emareler bulundurmayan 3. Devre Melamiliği, olumsuz şartlara rağmen bu bölgede ayakta kalabilmiştir. Yine inkılâplar neticesinde tekke ve zaviyelerin yasaklandığı Türkiye’de yeni dönemin zor şartlarına en kolay intibak edebilen tasavvufî muhit 3. Devre Melamiliği olmuştur. Zorlaşan siyasi şartlara uygun bir tasavvufî yol kuran Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi, bu sebeple müceddid sıfatını kazanmıştır. Eserlerinde İbn Arabi’nin irfanını takip eden Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin, bir kısmı kayıp, çoğu yazma 65 (bir rivayete göre 99) eseri vardır.
Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi aynı zamanda bir müderristir. Serez ve Koçana medreselerinde müderrislik vazifesinde bulunmuştur. Ehl-i Sünnet akaidine dair temel eserlerden olan Nesefi Akaidi’ne bir şerh yazmış olup, bu şerh Mehmet Serhan Tayşi Hoca tarafından, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yayını olarak neşredilmiştir. Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin damadı ve halifesi olan Abdurrahim Fedai Efendi, Üsküp medresesi müderrislerindendir. Bir diğer halifesi Ali Urfi Efendi, Şarkavi’nin Hikem-i Ataiyye şerhini tercüme etmiş büyük bir âlimdir.
Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi Hazretleri’nin halifelerinden Mürefteli Abdullah Hulusi Efendi, Fatih’te Kadı Çeşmesi mahallesindeki Moravi El Hac Osman Efendi Medresesi’nde müderristir. Molla Cami’nin Mirat’ül Akaid’ini tercüme ve şerh etmiş, Seyyid Şerif Cürcani’nin Tarifat’ını tahkik ve neşr etmiştir. Osmanlı sultan, sadrazam, şeyh’ül islam ve kaptan-ı deryalarının hal tercümelerine dair Esmar’ül Hadaik adlı bir eseri vardır. Mürefteli Abdullah Hulusi Efendi ile aynı medresede müderris olan Dramalı Mustafa Hazım Efendi, onun talebeleri olan Dramalı Salih (Tüzün) ve Dramalı Ahmet Hamdi (Tek) Efendi’ler ile birlikte Melamet yoluna mensup müderrislerdir. Dramalı Ahmet Hamdi Efendi, İskilipli Ahmet Sadık Yivlik Efendi’nin mürşididir.
Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi Hazretleri’nin halifelerinden Manastırlı Vehbi Efendi’nin büyük bir âlim olduğunu hem Gölpınarlı, hem de Üsküdar’a dair hatıra kitaplarındaki tanıklığı ile Ahmet Yüksel Özemre naklediyor. Manastırlı Vehbi Efendi, Beyoğlu’ndaki Kamer Hatun Camii’nde imamet vazifesinde bulunmuş ve sabah namazlarını müteakip İbn Arabi Hazretleri’nin Füsus’ül Hikem’ini okutup şerh etmiştir. En önemli halifesi Arabacı İsmail Efendi adıyla da bilinen Ayaşlı İsmail (Güloğlu) Efendi’dir.
Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi Hazretleri’nin önde gelen halifelerinden bir diğeri de Haririzade Kemaleddin Efendi’dir. Devrinin büyük âlimlerinden olan Haririzade’nin babası, Halepli Rufai Şeyhi Abdurrahman Hariri Efendi’dir. Babasının da şeyhi olan Şamlı Mehmed Enis Efendi’den Halveti sülukunu tamamlayarak icazet ve hilafet almıştır. Babasından Rufai ve Şabani hilafeti alan Kemaleddin Efendi, Abdüllatif Buhari’den de Fıkıh ve Hadis tahsilini tamamlayıp Kadiri hilafeti almıştır. Hafız Şakir Efendi’den Hafızlık tahsilini tamamladığı gibi, Kasım Mağribi’den Sahih-i Buhari okumuş ve okutma icazeti almıştır. Genç yaşta her cihetten ilmi ikmal eden Haririzade Kemaleddin Efendi, Hicri 1288’de İstanbul’da Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’ye intisap ile hilafete nail olmuştur.
Balkanlara dönen Seyyid Muhammed Nur’u ziyaret için Üsküp’e giden Haririzade Kemaleddin Efendi, daha sonra İstanbul’a dönerek Hırka-i Şerif semtinde irşad ve telifat ile meşgul olmuştur. Haririzade Kemaleddin Efendi, Hicri 1299’da 32 yaşında iken vefat ederek, Eyüp’te o zamanlar Hasib Efendi Rufai tekkesi olarak hizmet veren, bugün ise Saçlı Abdülkadir Camii olarak bilinen mescidin haziresine defnedilmiştir. Kısa ömrüne kıyasla çok sayıda eser kaleme alan Haririzade Kemaleddin Efendi’nin en önemli eseri Tıbyan adı ile bilinen devasa boyut ve mahiyetteki tasavvuf ve tarikatlar ansiklopedisidir. Bu eserinin haricinde vahdete dair birçok eseri vardır.
Eskişehir Mevlevihanesi Postnişini Hasan Hüsnü Dede ile Tire Mevlevihanesi Postnişini Hayrullah Dede, Mevlevi oldukları gibi Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi Hazretleri’nin halifelerindendirler. Hasan Hüsnü Dede’nin halifesi olan Mesnevihan Muhammed Esad Dede, ömrünü İstanbul Fatih’teki Çayırlı Medrese’de mütevazı bir odada geçirmiş ve her biri âlim olan birçok talebe yetiştirmiştir. Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi de, Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi Hazretleri’nden hilafet almışlardır. Âmalar Şeyhi olarak bilinen Osman Kemali Efendi ise, Abdurrahim Fedai Hazretleri'nin halifesi Hacı Abdurrauf Efendi'den hilafet almıştır.
3. Devre Melamiliği öncelikle medreselerde ve müderrisler arasında gelişip yayıldı
Son devrin değerli âlimlerinden olan meşhur “Osmanlı Müellifleri”nin müellifi Bursalı Mehmed Tahir Bey de 3. Devre Melamilerindendir. Harbiye mezunu olan ve Manastır, Üsküp, Selanik şehirlerinde çeşitli memuriyetlerde bulunan Bursalı Mehmed Tahir Bey, önce Haririzade’ye, daha sonra da Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’ye intisab etmiştir. 1341’de İstanbul’da vefat ederek Aziz Mahmud Hüdayi Asitanesi’nin haziresine defnedilen Tahir Bey’in Osmanlı Müellifleri adlı eseri, günümüzde akademik alanda başvuru kitabıdır. Birçok eseri bulunan Bursalı Mehmed Tahir Bey’in “Menakıb-ı Şeyh Hace Muhammed Nur’ül Arabi, Beyan-ı Melamet ve Ahval-i Melamiyye” adlı eseri ayrıca önemlidir.
Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin önde gelen halifelerinden bir diğeri de Hacı Maksud Efendi’dir. Hicri 1267’de Priştine’de doğmuş olup, asıl adı Hulusi Maksud’dur. İstanbul Fatih Medresesi’nden icazet almış, Kapalı Çarşı’da sahaflık yapmıştır. Fatih Medresesi’nde müderrislik vazifesinde bulunurken aynı zamanda Seyyid Muhammed Nur Hazretleri’nin de halifesi olan Tarsus Rufai Tekkesi şeyhi Şeyh Ahmed Safi Efendi’ye intisap etmiştir. Daha sonra Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’ye intisap ile hilafet almışlardır.
Devrinin büyük âlimlerinden olan, hatta Şeyh’ül İslam Mehmed Cemaleddin Efendi’nin tavsiyesi üzerine, Sultan II. Abdülhamid tarafından kendisine Şeyh’ül İslamlık vazifesi de teklif edilen, ancak bu vazifeyi kabul etmeyen Hacı Maksud Efendi, Hicri 1347’de vefat ederek Topkapı Maltepesi’nde Melamiler Sofası’na defnedilmiştir. Divanının yanı sıra bazı gazel şerhleri, Aziz Nesefi’nin “Maksad-ı Aksa ve Vahdet-i Vücud” adlı eserinin tercümesi, Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin Mısri Divanı Şerhi derslerinin zaptı meşhurdur.
3. Devre Melamiliğine mensup olup, Cumhuriyet devrinde irşad vazifesinde bulunan Hasan Fehmi Tezdoğan ve Hüseyin Şemsi Ergüneş Hazretleri de büyük âlimlerdendir ve çok değerli eserler bırakmışlardır.
Hz. Pir başta olmak üzere zikrettiğimiz zevat-ı kiramın hal tercümeleri, 3. Devre Melamiliğinin öncelikle medreselerde ve müderrisler arasında gelişip yayıldığını göstermektedir. Biz de şahsen merhum Ahmet Sadık Yivlik Efendi’den ve Mehmet Serhan Tayşi Hocamızdan Melamilerin şer-i şerife bağlılığını ve muhabbetini bizzat gördük. Ahmet Sadık Efendi’den Dramalı Ahmet Hamdi Efendi ve Dramalı Mustafa Hazım Efendi’lerin, Mehmet Serhan Tayşi Hocamızdan merhum pederleri Ahmet Rasih Tayşi Efendi ve onun üstadı olan Bergama Kınıklı Ömer Efendi’nin ahval ve şahsiyetlerini, şeriata, Allah’a ve Resulüne olan bağlılıklarını gösteren hatıraları dinledik. Bu sebeple 3. Devre Melamiliğinin ehl-i sünnet akaidine bağlı ve şer-i şerife riayetkâr bir yol olduğuna şehadet ederiz. Bunun aksine hal ve tavır içinde olup da Melamilik iddiasında olanları ise bizzat Hz. Pir ve hulefasının hal tercümeleri reddetmektedir.
Yetkin İlker Jandar yazdı