Şehirleri birbirinden ayıran özellikler vardır. Dursunbey’de 1994’te başlatılan şiir şöleni bugün sadece kendi ilçesinin değil, aynı zamanda tüm Balıkesir’in de bir marka değeri hâline gelmiştir.

Şiir şölenlerinin diğer kültür-sanat faaliyetlerinden çok ayrı bir yanı var. Şiir, bizim medeniyetimizin en müstesna sanatıdır. Edebiyatımız şiirle başlamıştır. İlk eserlerimizin de türü şiirdir.

Dursunbey Suçıktı Şiir Akşamları da 1994’ten bugüne şiirin kalbinin attığı prestijli bir şölendir. Şairler arasında dilden dile anlatılan ve her şairin gönülden katılmayı arzuladığı özel bir mekân burası. Mekânın özelliği kadar burasının şiirle hemhâl oluşunun da hikâyesi özeldir. Alaeddin Özdenören’i ziyarete gelen Mehmet Doğan, Atilla Maraşlı gibi isimlerin Dursunbey’de Suçıktı mesire alanına gitmeleri ve burasının güzelliğine hayran olup şiir okumalarıyla başlayan bir şölen. 1994’ten beri devam ediyor. Elbette böyle kıymetli organizasyonları sahiplenip gelenek hâline getirmek kolay değil. Burada Ahmet Kot, Üzeyir Sali, Ali Sali gibi isimleri de anmak lazım. Dönemin Belediye Başkanları Mehmet Filiz (1994-1999) ve Mehmet Ruhi Yılmaz’ın (1999-2014) emeklerini ve desteklerini de unutmamak gerekir. Özellikle Ahmet Kot’un hem şiir şölenine hem de kültür-sanat alanında Balıkesir’e çok büyük katkıları var. Bugüne kadar biriktirdiği kitapları Belediyeye bağışlayan Ahmet Kot’un adı Balıkesir Millet Kütüphanesinde “Ahmet Kot Kitaplığı” adıyla taçlandırılmış. Diğer taraftan Balıkesir, Millî Mücadele’nin başladığı illerden. Kültür- sanat alanında da burada bir “millî hamle” başlatılmış durumda. Şiirle başlayan ve büyük bir zirveye ulaşan kültür- sanat faaliyetleri Balıkesir’de hissedilir durumda. Büyükşehir de bu şöleni sahiplenmiş. Balıkesir şimdi kültürde de öncü bir rol üstleniyor. Sanat erbabını himaye ediyor, kültür mekânları açarak geleneği sürdürüyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Yücel Yılmaz da Suçıktı Şiir Şöleni’ni daha kapsamlı bir hâle getireceklerini müjdeliyor.

8 Ekim Cuma günü Balıkesir şehir geziyle başlayan programda bir dizi etkinlik planlanmış. Şair ve yazarlar önce Kent Konseyinde ağırlandı. Burada yürütülen kültür-sanat yarışmalarına katılan el emeği sanat eserleri gezildi. “Şiir Festivalleri Nereye” konulu bir panel yapıldı. Panele Yakup Ömeroğlu başkanlık yaptı. Ali Sali, Duran Boz, Vural Kaya, Mehmet Mazak, Şener Bulut konuşmacı olarak katıldılar. Panelde şiir festivallerinin geleceği konuşuldu.

Şiir şölenleri son zamanlarda farklı bir anlayışla yapılıyor. Şölenler, şairlerin buluşup sadece şiir okuduğu programlar olmaktan çıkıp, şiir üzerine paneller ve atölye çalışmalarının yapıldığı geniş kapsamlı kültür-sanat festivalleri hâline dönüşmüş durumda. Bu düşünceyle Suçıktı Şiir Akşamları da hem Balıkesir merkezde hem de Dursunbeyli’de olmak üzere farklı etkinlerle devam ediyor. Cuma gününün ikinci paneli “Dünden Yarına Şiir” başlığı altında Balıkesir Millet Kütüphanesinde yapıldı.

Panel açılışında konuşan Ahmet Kot, “Kütüphanemiz ilk kez şiirle şairle buluşuyor. Salonumuz da ilk kez şairlerle buluşuyor.” diyerek katılımcılara teşekkür etti. Ardından bir kısa konuşma da şair Ali Sali yaptı. Sali konuşmasında, “Suçıktı Şiir Şöleni 1994’te başladı. 2000’lere kadar amatör bir ruhla devam ettti. Önceleri şairler evlerde kalırdı. Sonraları daha profesyonel hâle geldi.” dedi.

Panel, Selim Somuncu başkanlığında başladı.

Selim Somuncu, “Güzide bir mekânda şiir konuşacağız. Mekânlar önemli. Burada okudum.” diyerek sözü Mehmet Narlı’ya bıraktı.

Şair ve akademisyen kimliğiyle tanınan Narlı, “Şiirin Yapısı ve Teorisi” üzerine derinlikli bir tahlil yaptı. Mehmet Narlı, şiir üzerine bugüne kadar vardığı kanaatini şu başlıklar altında paylaştı:

“Şairin veya söyleyen öznenin kökleri”

Kuşkusuz şiirdeki yaşantı gerçeklikle birebir örtüşen bir yaşantı değil, imgesel bir yaşantıdır. Fakat imgelerin, sembollerin, eğretilemelerin elbette bir düşünsel temeli vardır. Nerval’in “İnsan imgeleminin, bu dünyada ya da başka bir dünyada gerçek olmayan bir şey yarattığını sanmıyorum.” der.

“Yaratma-Taklit”

Muhayyilenin varlığı şiirsel imgenin en temel basamağıdır. İkinci aşama soyutlamadır (bilinç soyutlayamayan bilinçte değil bilgide kalır ve aslında bu bir tutsaklıktır.)

Şiirsel imgenin son basamağı, bilincin dil içindeki yolculugunun dilsel görüntülerinin yakalanabilmesidir.

“Bilincin özgürlüğü”

Bilincin özgür olması zorunlu. Köle bilgi, taklit tekrar eder; özgürlük bilinç yaratır. Şiirsel imgenin yurdu, bilinç ve dildir; imge doğal bir bilgeliğe de sahiptir.

“Gelenek”

Geleneğin aynısı olmayı düşünmekle, geleneği reddetmek arasında, tutarsızlık bakımından pek fark yoktur. Şairin asıl yapması gereken şey, geleneğin imge düzenini kuran soyutlamayı kavramaktır.

“Aforizma/ Teori”

Aforizma, benliğin, sürtüştüğü fizik veya metafizik alandan anlık bir rahatlamayla çıkmasıdır. Teori değildir. Bu yüzden bütün sanatını kendi bilgi kuramına yaslayan bir uygarlığın şairleri, aforizma üfürmezler; ya izah ederler ya da hikmet söylerler.

“Merkezkaç Kuvvet”

Bütün sanatlar merkezkaç olmak zorundadır. Olumlu tarafına rağmen son dönemde şairler bilerek veya birbirlerine benzeyerek merkezi imleyecek bir dilden, imge ve simgelerden kaçınmaktadırlar veya okuru öyle bir görüntü ve işaret pazarına atmaktadırlar ki okur bu pazardan salimen çıktığına şükretmektedir.”

“Cumhuriyet dönemi şiirinde insan üzerine bir gezinti

Panelin ikinci konuşmacısı akademisyen Ertan Örgen idi. “Cumhuriyet Dönemi Şiirinde İnsan Üzerine Bir Gezinti” başlığıyla Örgen’in yaptığı konuşmadan satır başları:

“Şiir sanatı kültürün ve tarihin uğrak noktaları ile yan yana yürür. İnsan ve toplum anlatımı şiirde imajlar hâlindedir ve yoğunlaştırılmış dilin içerisinde ifadesini bulur. Şair, dile yeni anlamlar yükler ve dönemin ruhuna ilişkin uzantılarla insanı ve toplumu resmetmeyi sürdürür. Dönemleri temsil eden isimlerin kültürel baskınlığı etrafında şiirlerinde yer alan imajlardan yola çıkarak bir insan figürü tespit edileceği açıktır. Cumhuriyet Dönemi şiir antolojisine bakarken insanın görünümlerini şu başlıklar atında ele alabileceğimiz kanaatindeyim:

1. Mistik

2. Materyalist

3. Küçük adam

4. Taşralı duyarlılık

5. Modern insan

6. Politik kişilik

7. Kültürel duyarlılık

8. Postmodern insan

Türk şiir geleneğinde klasik şiirde rind ve zahid tipi, halk şiirinde Anadolu insanı tipi vardır. Bu modern şiirle birlikte değişime uğrar.

20. yüzyılın başında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in şiirlerindeki modern hayatın varlık sıkıntısı bunun başlangıcı sayılır. Yahya Kemal bunu aşkınlık ile çözerken Haşim, kendi kurduğu hayal âleminde tarihsiz bir insanla yaşamayı seçer.

Asıl tablo şiirimizin kaynağı olan mistik şiirle sürer. Mistik şiir, klasik ve tasavvuf edebiyatı geleneğinde çok yerleşik bir anlatımının sürmesi demektir. Necip Fazıl buradan başlar ve insanın içindeki derinliği büyük korkular ve sonsuzluk üzerinden işler. Materyalist şiir ise bilindiği üzere Nâzım Hikmet’in fütürist metinleri ile gündeme girer. Her ne kadar Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı ile şiir geleneğinde materyalizmin çok zor olduğunu bir çeşit itiraf etse de bir kanal açılmış olur. Nitekim onu izleyen toplumcu 1940 Kuşağı, kırsalın zorluklarından, 2. Dünya Savaşı’nın yarattığı yoksulluk ve baskılardan yola çıkarak kendi içine dönük bir şiir kurar. Attila İlhan maddeyi şiirinde diyalektik dediği tarzda işlese de duygulanma hâli yüksek bir şiir yazdığı için ondaki belirgin insan tipi, tedirgin, kaçak bir film kahramanıdır.

Türk şiirini derinden sarsan ve hikmetli söyleyiş kadar modernin saf estetiğine de alaycı yaklaşan Garip şiiri, kendi doğallığını yaşayan küçük adamın şiirini nüktelerle bezeyerek aktarır. Memleket edebiyatının ya da maddeci şiirin dışında kendi sahiciliğini ve anlatılmaya değmez görünen ayrıntıları işlenir.

Taşralı duyarlılık ise eğitimin yaygınlaşması, şehre göçün hızlanması ile belirir. Cahit Külebi’den Erdem Beyazıt’a, Arif Nihat Asya’dan Mehmet Çınarlı’ya kadar Anadolu manzarası ile şehrin yaşadığı yeni hayat arasında bocalayan bir insanın duygulu hâli, zıtlaşmaları ciddi bir şiir verimi olarak 1950 sonrasını doldurur.

Modern kişiler ise İkinci Yeni’nin ön yüzde siyasetten uzak durdukları ve fakat arka yüzde kendi dünyalarını 1960 sonrası dile getirdikleri bir görüntüyle ele alınmalıdır. Ece Ayhan’ın ifadesiyle yeni harflerle büyüyen İkinci Yeni şairleri, gerek apolitik gerekse politik bir kuşak olmakla birlikte modern hayatın yarattığı bireyin duygu ve düşünce çıkmazlarını işleyen bir kişilik tipi çizer.

Sezai Karakoç’u tarz ve söyleyiş olarak burada ansak bile tarih ve sorumluluk bahsinde onun apayrı bir yönde ilerlediğini kaydetmemiz gerekir. Şiire yeni bir dil imkânı ve imgeler getirerek ciddi bir gövde kurmuş olan İkinci Yeni, seküler ve Avrupai bunalımlar yaşayan bir insanla sınırlı kalır.

1960 sonrası politik koro diyebileceğimiz bir şiir gelir. Dünyadaki sosyalist hareketler, hippiler ve üçüncü dünya tanımlaması vasatın belirgin çizgileridir. Bu dönem şiirde bağımsızlığın her biçimde olması gerekliliğini haykıran metinler yazılmaktadır. Şiirimizde kan, silah, partizan, militan kelimeleri çoğalır. Ancak bunu izleyen 1971 ve 1980 ihtilalleri, politik şiiri adeta ezecek düzeyde sert bir dönem geçişi yaşatır. İsmet Özel’in “Cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır” dizesi galiba iyi bir özettir.

1980 sonrasında ise ihtilalin tesirinde bağırmadan, slogan atmadan şiir yazılır. Burada “Eylülün Sesi” şiiriyle ilk kez eleştirinin Edip Cansever’den gelmesi şaşırtıcıdır. İsmet Özel’in “İls Sont Eux” şiirini de eklemek gerekir. Tuğrul Tanyol, bu dönem baskısını şairin kendi otosansürü ve korkaklık olarak niteler. Ancak ilgili dönemde şairlerin şiiri, bir çeşit kaynak arama uğraşıyla tıpkı Yahya Kemal gibi kültürel atmosfere bağladıkları gözden kaçmaz. Tuğrul Tanyol, Sefa Kaplan, Cahit Koytak, Murathan Mungan gibi isimlerde kendi politik kulvarlarını çağrıştıran göndermeler yer alsa bile kültürel duyarlılık öne çıkar. Neredeyse birçoğu tarih ve bugün üzerinden bir insan konumuna ulaşmaya çalışırlar.

2000 sonrası nitelik ile popülerin, marjinal ile muhafazakârın iç içe geçtiği bir dönüşüm olmak bakımından genel yüzeye bakıldığında iç zenginlik, metafizik, taşra, yeraltı, aşırı politik unsurların şairlerde yer ettiğini ve şiirin kendi alanının daraldığını söyleyebiliriz. Fanzinler, web siteleri, wattpad uygulamaları üzerinden edebiyatın çoğullaştığı süreç şiiri nostaljiden rap müziği besleyen protest tavra kadar her alanda koşturmaktadır. Bu döneme adıyla birlikte postmodern insan demek şimdilik uygun gözüküyor.”


 

Sosyal medya ağları ve şiir

Sosyal medya bağlamında yaşanan değişimlere değinerek şiirin bugünkü durumunu özetleyen panelin son konuşmacısı Zeynep Arkan, gündelik dilin yaygın etkisinden, şiirlerin paylaşım biçimine kadar yaşanan hipergerçekliği tanımladığı konuşmasında şunları kaydetti:

“Sosyal medya araçları hayatımıza hız getirdi. Tüm hiyerarşi ve mesafeleri ortadan kaldırdı. Virilio'nun şöyle bir sözü vardır: "Tüm kazaların sebebi hızdır." Sosyal medya iletişimi kalabalık görünmesine rağmen insanı yalnızlaştırıyor, bireyselleşmeyi hızlandırması sebebiyle de insanı ıssızlaştırıyor.Jean Rostand, "Walkman sağırlaştırır, televizyon körleştirir, sosyal medya iletişim araçları son kertede yalnızlaştırır." der.

Sosyal medyada şiir paylaşımları genellikle anlamı parçalayarak gerçekleşmekte, okur aktif biçimde sıkça şairi pasifleştiriyor, bu sebeple anlam artık her yerde ve zıttıyla var oluyor.”

“Etkilenme sanatın temelini teşkil eder.”

Panel sonunda bir değerlendirme yapan Selim Somuncu, “Sanatta önemli bir yeri olan taklit, şiirsel birikimin içselleştirilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Etkilenme ise sanatın temelini teşkil eder” diyerek konuşmasına şöyle devam etti: “Bu bağlamda mukayeseli edebiyat, metinlerarasılık gibi alanlar dışında farklı şiir teorilerinden de bahsedilebilir. Metinlerarasılık ile psikanalitiği kaynak alarak almış bir araştırma sahası olan etkilenme endişesi, şiirsel geleneğe yönelik spesifik incelemelerin yapıldığı bir alandır. Bunu teoriye dönüştürerek eleştiri kuramları arasına katan Harold Bloom’un ‘Etkilenme Endişesi' adlı çalışması bu anlamda önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Etkilenme ilişkilerinde yer yer karşılaştırmalı olarak incelenecek şiirlerde; "şiirsel bir benzerlik ve tekabüliyet” de göze çarpar. Söz gelimi birinin yarım bıraktığı hayal unsuru öğeyi öteki devam ettirir. Zaten bu tür incelemelerde metinler arasındaki ilişkide esas olan “alıntı-çalıntı" polemiği değildir. Şairlerin etkilenmeyi hangi boyutlarda yaşadığı ve bu halef-selef ilişkisinin yansıması olarak eski ile yeni araşındaki tarihsel süreçte köprünün altında akan suların genel olarak şiir estetiğine yansımasıdır.”

Panel sonunda konuşmacılara sorular soruldu ve cevaplandırıldı. Aynı günün akşamı Balıkesir Zağnos Paşa Camisi Meydanı’ında “Şairler Meclisi” toplandı ve söyleşi gerçekleştirildi.

Suçıktı Şiir Akşamları 9 Ekim Cumartesi günü Dursunbey ilçesinde şiir şöleni ile devam edecek. Cumartesi devam edecek olan şiir akşamlarına katılacak şairlerin isimleri şöyledir:

Ali Bal