Mehmed Akif Köseoğlu Beyefendinin Ulus gezisi teklifini sevinçle karşılamama rağmen bir yanlış anlamadan ötürü geziye katılamadım. Bunun için üzgün olmakla birlikte, doğan boşluğu Gökhan Çınkara Beyefendinin Mülkiye davetiyle doldurmuş oldum.
Gökhan Bey'le KSP'ndeki fikir alış-verişlerimizde bazı araştırma konuları üzerinde yardımlaşmaya karar vermiştik. Vaki unutkanlığım sonucu bu yardımlaşma, bugünkü ziyarette biraz tek taraflı gibi oldu. Ona götürmem gereken bazı fotokopileri unuttum.
Isfahan'dan gelen nabat şekeri ile çay
Bu arada -çok sağolsun- Tasvir gazetesinin 25 Mart 1942 sayısında Ziyaeddin Fahri'nin görmem gereken bir yazısı için beni Mülkiye'nin kütüphanesine indirdi. Gerçi Tasvir'in 1942 yılına ait nüshaları bulamadık. 1940, 1941 vardı fakat oradan 1945'e atlıyordu koleksiyon. Kütüphane görevlisi arkadaş, eksik ciltlerin cilde gönderilecek yıpranmış ciltlerin bulunduğu kısımda bulunabileceğini söyledi. Ya oradan bulacağız veya Milli Kütüphane’ye gideceğiz artık.
Ben ona Sufi ve Kitap (Kurtuba Y., İstanbul 2012) ile Refik Halit’in Bir Ömür Boyunca adlı eserinin tarafımdan hazırlanmış TTK neşri bir nüshasını takdim ettim.
Gökhan Bey’e teşekkür borçlu olduğum bir husus da Isfahan'dan gelen nabat şekeri ile çay. Bunlardan bize takdim ettiği şekerler ve çay için ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu çayı özellikle Isfahan'da tatmış ve poşet çay olduğu halde demleme çay kadar güzel oluşuna şaşmış idik. Şimdi tekrar tadacağız. Bu, 2009'daki İran gezimizle ilgili hatıralarımızı da canlandırdı.
Bütün öğle aramız o yemek kuyruğunda geçerdi
Gökhan Bey’in gerçek bir kitap dostu olduğunu -KSP'ndeki paylaşımlarının dışında- Mülkiye Kütüphanesi’ndeki ilgilinin ona karşı tavırlarından da anlamış bulunuyorum. Bu arada bu ziyaret beni Ankara'daki ilk yıllarıma da götürdü. Ankara'ya ilk 1984-1985 öğretim yılında gelmiştim. O zamanki adıyla AÜ Basın-Yayın Yüksekokuluna kaydımı yaptırmış ve bir yıl da okumuştum. Yine o zamanlar Basın-Yayın öğrencileri kayıt esnasında Siyasal'ın Kütüphanesine de kayıt yaptırdıkları için bugün girdiğimiz Kütüphaneye de ara ara uğrardım. Tabii en son, kaydımı Basın-Yayın'dan aldığımda SBF kütüphanesinden de ilişik kesmem gerekmişti.
BYYO'nun yemekhanesi olmadığı için öğle yemeklerini de SBF yemekhanesinde yiyorduk. SBF öğrencileri + BYYO öğrencileri öyle uzun ve kalın bir yemek kuyruğu oluştururdu ki, bütün öğle aramız o kuyrukta geçerdi. Ve yemeğe ulaşıncaya kadar çok güzel sohbetler ederdik.
Gökhan Bey'le sohbete doyamadık. Burada anlatmak uzun sürer. Hem ikramları hem de yaşamamı sağladığı nostalji için kendisine medyun-i şükranım.
Yusuf Turan Günaydın bir gününü yazdı