Halvetî-Şa’banî silsilesinin beşinci postnişini olan, 17. yüzyılın gözdelerinden Derviş Ömer Fuâdî Hazretleri'nin şiirleri bir araya geldi. Değerli araştırmacı Mustafa Tatçı Bey ve Mustafa Sever Bey'in müştereken hazırladıkları eser, hazretin vahdet-i vücud ve tevhid-i hakikî neşesi terennüm eden şiirlerini günümüz okurlarına tanıtıyor.
Derviş Ömer Fuâdî, gönül dünyamızı aydınlatan erenlerden. Şeyh Şa’ban-ı Veli Hazretleri'nin silsilesinden geliyor. Yani Halvetî-Şa’banî geleneğe müntesip bir derviş, bir şeyh, bir postnişin... 1560-1636 yılları arasında Kastamonu’da hayat süren Derviş Ömer Fuâdî’den günümüze onlarca risale kaldı. Bu risaleler Türkiye’nin başta Kastamonu Yazma Eserler Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesi olmak üzere çeşitli kütüphanelerinde yer almakta. Türkiye dışında da kimi Arap ve Avrupa kütüphanelerindeki Ömer Fuâdî imzalı risalelere kayıtlarda rastlamak mümkün.
Derviş Ömer Fuâdî, önceleri müftü katibi iken, gönlüne düşen ilahî aşk ateşinin tesiriyle tasavvuf yoluna intisap etmiştir. Allah aşkı, peygamber sevgisi Yunus Emre’de nasıl ki şiir olup taşmışsa, Hazret-i Ömer Fuâdî’de de benzer bir şekilde ortaya çıkmış. Hazretin şiirleri, söyledikleri çeşitli risalelerin arasında kalmış. Vefakar, cefakar, sahibu’l-himmet ve’l-karar, araştırmacı, Halvetî yolunu bize tanıtma yolunda ömrünü vakfeden Mustafa Tatçı Beyefendi, Mustafa Sever Hoca ile beraber Derviş Ömer Fuâdî’nin mecmualar ve risaleler içinde kalmış şiirlerini bir araya getirerek Divançe-i İlahiyat adıyla yayınladı. Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli Kültür ve Sanat Derneği Yayınları'nın ilk kitabı olarak yayınlanan eserde, Derviş Ömer Fuâdî’nin Pendiyye, Sadefiyye ve İlahiyat adlı eserlerini bir arada görebiliyoruz.
2012 yılında basılan eser, giriş, Şeyh Ömer Fuâdî’nin Hayatı ve Eserleri, Divançe-i İlahiyat, Sadefiyye, Kaside-i Pendiyye, şiir dizini, kelimeler ve kavramlar, kaynaklar olmak üzere sekiz bölümden oluşuyor.
Menakıb-ı Şeyh Şaban-ı Veli ve Türbenâme diğer eserleri
Hakkında dört yüksek lisans tezinin hazırlandığı Derviş Ömer Fuâdî, akademik dünyada tanındığı kadar maalesef halk tarafından pek tanınmıyor. Bunda elbette hazretin eserlerinin yazma nüshalarda kalmasının büyük bir etkisi var. Nitekim hazrete ait, tanıtmaya çalıştığımız bu eserden başka sadece Menakıb-ı Şeyh Şaban-ı Veli ve Türbenâme adlı eserin basıldığını görebiliyoruz, günümüz Türkçesinde.
27 yaşındayken Abdulbaki Efendi’nin irşad rahlesi önünde şeyhine gönül ve irade veren Derviş Ömer Fuâdî, Abdulbaki Efendi'nin vefatından sonra Muhyiddin Efendi'ye bağlanmıştır. Muhyiddin Efendi'nin vefatından sonra posta oturan ve Halvetî-Şa’banî silsilenin beşinci postnişini olan Derviş Ömer Fuâdî, Şa’banîyye yolunun günümüze kadar gelmesinde önemli hizmetleri olan şahıstır. Hazretin kaleme aldığı ve Şeyh Şa’banî Veli’nin hayatını anlatan Menakıb-ı Şeyh Şaban-ı Veli ile Şeyh Şaban-ı Veli’nin türbesinin yapılış hikayesini anlattığı Türbenâme, Osmanlı zamanında da basılmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Kütüphanelerde bu iki eserin varlığıyla müşerref olmak mümkündür.
Önemli olan manadır, mananın üstündeki kelime elbisesi değil
Araştırmacıların hazrete ait şiirleri birçok farklı nüshadan karşılaşırarak yayına hazırladıkları bu eser, bize tam teşekküllü bir Halvetî-Şa’banî yoluna mensup bir dervişin portresini çizmektedrir. Şöyle ki, Halvetîler'de Ehl-i Beyt-i Mustafa (s.a.s) sevgisi had safhadadır. Nitekim hazretin şiirlerinde de Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Kerbela Vakası ve Ehl-i Beyt-i Mustafa (s.a.s) sevgisini görmemiz mümkün. Yine Halvetîlerde vahdet-i vücud anlayışının neşvelerini görmek mümkündür. Hazretin şiirlerinden de bu neşveyi açık ve billur ifadelerle görebilliyoruz.
Araştırmacılar her ne kadar Derviş Ömer Fuâdî Hazretleri'nin manzumelerinin vezin kusurlarından ari olmadığını iddia etse de, biz açıkçası hazretin derdinin şiir söylemek değil hakikati anlatmak olduğunu ve bu nedenle de şiirlerdeki vezin düşüklüklerinin çok önemli olmadığını söyleyebiliriz. Hazretin anlatmak istediğini rahatlıkla ifade ettiğini, bunu ifade ederken de remizlere, telmihlere başvurduğunu ve tasavvufi şiir geleneğinin bütün imkanlarına yaslandığını belirtmeliyiz. Önemli olanın mana olduğuna inandığımız için, manzumelerdeki kusurların kadı kızında da bulunabileceğine hamlettik.
Yunus Emre’nin 17.yüzyıldaki mana dostu
Söylediği şiirlerin bütününe baktığımızda, Derviş Ömer Fuâdî’nin Yunus Emre’ye benzer olduğunu, Hazret-i Yunus’un şiirleriyle şiirinin akraba olduğunu söyleyebiliriz. Aradaki dört yüzyıllık farka rağmen, iki Allah dostunun, iki gönül dostunun gönüllerindeki ateşi ifade ederken farklı kelime elbseleri kullansalar da aynı anlam dünayasından seslendiklerini görmek açıkçası bizi sevindirdi. Bu anlmada bir geleneğin devamı olarak görüyoruz biz, Derviş Ömer Fuâdî’yi. Ahmed Yesevi Hazretleri'yle başlayan, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Mevlânâ, İbn Arabî, Sadreddin Konevî, Davud-ı Kayserî, Hacı Bayram, Eşrefoğlu Rumî, Şeyh Şa’ban-ı Veli hazerâtı ile devam eden ve kıyamet sabahına kadar da süreceğine iman ettiğimiz bir geleneğin 16. yüzyıldaki bir temsilcisidir Derviş Ömer Fuâdî.
İsmail Demirel, Hazretin risalelerini yayına hazırlamak mutluluğuyla yazdı