Şehir hatıratları güzel ve okunması kolay kitaplardır. İşte böyle bir kitap Adapazarı için çıktı. Çok yakınlarda Sakarya Büyükşehir Belediyesi'nce yayınlanan kitapta 14 isim kendi gözlerinden şehri anlatıyor. Çok serbest tarzda hem de. Didaktik bir proje gibi de değil Kalbimizde Bir Mevsim Sakarya kitabı.

1967 depremi yaşı müsait olan kalemlerin hemen hepsinde geçiyor. O yıllarda çocukluk çağında olan Nalan Barbarasoğlu şu kıyası yapıyor: O şiddetteki depreme rağmen yapılaşmanın rengi sebebiyle ölen sayısı 1999 depremine nazaran çok azdı.

Yine Ayfer Tunç özellikle '99 depremini merkeze koyarak “nerde bizim şen şehrimiz” diyor, bizzat yıkımın sebebi olan çirkin yapılaşmanın adını koyarak. Evet, '99 depremi başka yazılarda da yerini almış. Özellikle o yılların gençleri olan kalemlerde sadece maddi bir kırılma olarak değil, bir melankoli olarak okunuyor 17 Ağustos.

Şehirden belki hiç ayrılmamış, 60 senesini burda geçirmiş Selim Gündüzalp “şehir biraz da budur” diyor kendinden emin: “Evler yok olsa, depremle yıkılsa, yerini apartmanlara da bıraksa camiler ayaktadır.” Şehrin orta yerinde ama kendini hep inzivada gösteren Ağa Camii'ne gider, rahmetli babaların, amcaların, arkadaşların namaza durduğu yerde namaza durur, onlarla orda buluşur.

Bir sanat uzmanı olan Hatice Bilen Buğra'nın kaleminden tablo gibi okuyoruz: “Kız-erkek gençlerin bir başka eğlencesi de hıdrellez günü sokağın ortasına yakılan büyük ateşin üzerinden atlamaktır.” Unutmuşum 80'lerde haydi haydi hatta 90'larda da bir nebze sokaklarda büyümek normaldi Adapazarı'nda. Hele de Hıdrellezler. Adapazarı merkezi özellikle Balkan görüntüsü verir.

Necati Mert hikayeciliğinin yanında öğretmendir. Şehrin tarihini özetle anlattığı yazısı kitabın açılış yazısı. Resmi tarih değil elbette. Hakim-çoğunluk söyleminden arınmış adı öylece konmuş yazının: “Şehrimin Gayri Resmi Tarihi”...

Şehre gelip hemşeri olanlar da var kitapta

14 yazının yer aldığı Kalbimizde Bir Mevsim Sakarya kitabı toplamda 176 sayfa ve ilk önce edebiyat merkezli oluşuyla öne çıkıyor. Her yazar elbette şehri anlatmış fakat mimari-futbol-siyaset –gündelik hayat perde gerisinde bir görünüyor, bir yok oluyor. Çünkü yazıları yazanlar her halükarda ilk elde edebiyatçı kimlikleriyle bu kitabın bir parçası olmuşlar: Osman Sarı, Yılmaz Daşçıoğlu, Engin Yılmaz, Mustafa Uçurum, Rüstem Budak, Mustafa Celep. Kitabın editörü, kendisi de bir şair olan Fatma Çolak. Onun da bir yazısı var.

Adıyla sanıyla şair ve öykücü olanların yazılarına nazaran Servet Kızılay’ın yazısı “heh şimdi mahallenin delikanlısı konuşuyor” gibi başlıyor. Onun yazısı pek edebiyat olmasa da yine entelekt bir damar taşıyor. İçten ve çoşkulu yazısında Kızılay Adapazarı'nda şimdi tarih olmuş ama zamanında birkaç nesli birden etkilemiş bir mekandan bahsediyor. Bir şehri bir mekandan ve ordaki insan manzaralarından yola çıkarak anlatan insan ve mekan tarzı yazının güzel bir örneği.

Ben ve şehir şeklindeki lirik/şairane tarz ise, en çok Zeynep Arıkan'ın yazısında var. Şehrin ismi elbette Adapazarı olarak.

Şehre gelip hemşeri olanlar da var kitapta. Onların yazıları da az buz değil sayıca. Bu sadece bir olgunluk değil, adeta bir zorunluluktur. Onlar da yazılarında şehirle buluşmalarını anlatmışlar.

Adapazarlı olanlar kadar kitapta kalem oynatmış olanları tanıyanlar için çok çok keyifle okunacak bir kitap. Ama şehir hatıratı seven herkesin de pekala merak edebileceği seveceği bir tarza sahip. Edebiyatçılar ağırlıklı dediysek bir edebiyat dersi gibi geçmiyor neticede...

Yasin Şafak yazdı