Sufilerin tevekkül anlayışı yanlış bir okumayla hep ama’lara maruz kalmakta. Tevekkül hakkında söz söyleyen mutasavvıfların gayesi, tedbire bel bağlamamak gerektiğini izhar olmasına rağmen, sûfiler bazı anlayışı kıtlar tarafından yan gelip yatmakla suçlanmıştır. Bu durum hakkında zihnimizi açmasını umarak bazı sûfilerin tevekkül hakkındaki sözlerini derledik.
Ebû Musa ed Debîlî: Bizim dostlarımıza göre tevekkül şudur: Etrafını yırtıcı hayvanlar, yılanlar, çıyanlar sarsa ve seni her taraftan ısırıp eğlenseler bile kalbinde en ufak bir endişe bulunmamasıdır.
Bayezid-i Bistâmî: Cennet ehli cennette nimetler içinde ve cehennem ehli de cehennemde azap içinde iken, sen bunlar arasında bir fark görüp birini diğerine tercih edecek olsan, tevekkül ehlinden çıkmış olursun.
Sehl b. Abdullah: Tevekkülün başı, kulun Allah'ın huzurunda, tıpkı bir cenazenin yıkayıcı karşısındaki hâli gibi, iradesiz bir şekilde teslim olmasıdır. Tevekkül bütün işlerde kendini tamamen Allah'ın iradesine teslim etmektir.
Tevekkül, Hz. Peygamber'in hâlidir. Çalışıp kazanmak O'nun sünnetidir. O'nun hâli üzere bulunan kimse, kesinlikle O'nun sünnetini terk etmez. Tevekkül, başka hiçbir şeye bağlanmadan sadece Allah'la yaşayan kalbin hâlidir. Kim çalışıp kazanmayı tenkit ediyorsa sünneti tenkit etmiş olur; kim de tevekkülü tenkit ediyorsa, kadere imanı tenkit etmiş olur.
Gerçek manada tevekkül eden kimse, Allah'ın bütün takdirlerine razı olur
Hamdûn el-Kassâr: Tevekkül, Allah'a sıkıca bağlanmandır. Bilmelisin ki, tevekkülün mahalli kalptir. İnsan kalben tevekkül edip bütün takdirin Allah tarafından olduğunu bildikten sonra, zahirdeki hareketleri, çalışması tevekküle zarar vermez. Zaten bu durumda olan kişi bilir ki, karşılaştığı bütün zorluklar ve kolaylıklar tamamen ilahi takdir sonucu gerçekleşmektedir.
İbrahim el-Havvâs: Nefsi hakkındaki tevekkülü sahih olan kimsenin başkası hakkındaki tevekkülü de sahih olur. Yani kendi içinde Allah'a tam bir güven duyan ve kendi acziyetinin farkında olan insan, kendinden başka bütün varlıkların tamamının ilahî kudret elinde olduğunu da bilir.
Bir zamanlar çölde yürürken bir ses duydum; ona doğru yöneldim, baktım ki ses bir bedevîden geliyormuş. Bedevî bana şöyle dedi: “Ey İbrahim! Hakiki tevekkül bizdedir, bir süre bizimle birlikte kal ki, sen de hakiki tevekkül sahibi olasın. Bilmez misin ki, içinde yiyeceklerin bulunduğu bir beldeye girmen, sende oraya yerleşme isteği uyandıracaktır, o hâlde artık o tür beldelerden beklediğin ümidini bırak ve tevekkül sahibi ol.
Bir vakit Mekke'ye doğru giderken garip bir adam gördüm. Kendisine, “Kimsin sen, in misin, cin misin?" diye sordum. O da, “Ben cinim” dedi. “Nereye gidiyorsun?” dedim. “Mekke'ye gidiyorum" dedi. “Peki, yanında azık olmadan mı gidiyorsun?” diye sordum, “Evet, öyle" dedi ve “Bizim içimizde bazı kimseler vardır ki, tevekkül esasına göre yolculuk yaparlar" dedi. “Peki, tevekkül nedir?" diye sordum. O da şöyle dedi: “Tevekkül insanın rızkını bizzat Allah'tan almasıdır."
Bişr el-Hâfî: Bazı insanlar “Ben Allah'a tevekkül ediyorum" derken yalan söylemektedirler. Çünkü gerçek manada tevekkül eden kimse, Allah'ın bütün takdirlerine razı olur.
Yahya b. Muaz: İnsan bütün işlerinin vekili olarak Allah'tan razı olduğu zaman tevekkül ehli olur.