Bir gece vakti, mehtabın olduğu bir gece vakti Cankurtaran’da tarihi surların dibinde Ay Vakti kültür ve edebiyat dergisi çıkarmaya karar verdiler. Tam dokuz yıl geçmiş aradan. Eylül 2009 sayı 108 daha ne olsun. Oldukça önemli bir birikim bıraktılar geride. Yazarlarını yenileyerek, genç yeteneklere imkân vererek, bir de özellikle dikkatimi çeken ahlak ve maneviyata önem vererek bu günlere ulaştılar. Bu çabalarından, emeklerinden ötürü Şeref Akbaba takdir edilmeyi fazlasıyla hak ediyor. Tefekkürün hür kalelerinden birinde ömür tüketmek boşa harcanan bir hayat olmasa gerektir. Ay Vakti dergisi Editörü Şeref Akbaba Beyefendiyi bütün samimiyetimle kutlarken sorularımıza harbi cevaplar verdiği içinde teşekkür ederiz…
![]() |
Özcan Ünlü |
Sayın Editör öncelikle Ay Vakti dergisinin kuruluşunu, kuruluş amacını, o ilk heyecanı konuşalım istedim. Nasıl bir durum karşısında dergi çıkarmaya karar verdiniz?
Soruyu cevaplarken de heyecanlanıyorum. Zât-i âlinizin de malumu olduğu üzere Ay Vakti Ekim 2000 de yayına başladı. Öncesi var tabi. İlk sayıyı çıkarmadan önce yaşadıklarımız. Dergi’nin adını koymuştuk ama ilan etmemiştik. İlk sayının hamuru yoğruluncaya kadar da saklı tuttuk. Hakan Özbek, Abdullah Yıldırım ve M. Aşır Karabacak… Kadıköy İmam-Hatip’i yeni bitirmiş üç genç bir yanımızda. .Recep Garip’le oluşumun diğer hazırlıkları… Altı sahife, katlanır biçimde bir çalışma ortaya koyacağız ve ilk sayı sonrası niyetimiz devam etmek ama nasıl devam edeceğimize dair çok şey de biliyor değiliz. Bir yenilik olsun diye yazarların bilinen bir kitabı üzerine söyleşi yapacaktık. İlk söyleşiyi rahmetli Alâeddin Özdenören’le yaptık. Güneş Donanması. Kitaba ismini Nuri Pakdil’in verdiğini, daha birçok anekdot’u o söyleşide öğrenmiştik.
Şu soruyu yanıtlamadan geçmeyeyim. Dergiyi çıkarırken, başta uzun yıllar farklı alanlarda çalışmalar yaparak yetenek alanımızdan uzak kaldığımız için kendimiz ve Ay Vakti çatısı altında yer alacakların yetişmesi, kayda değer ürünlerini yayınlamaları ve olmaları ve olgunlaşmaları. Bir yandan yeteneklere imkân tanırken, bir yandan da onların da beslenecekleri çalışmaları yayınlamak… Yazarlardan istifade etmek… Söyleşiler de bunun içindi.
Bizi yalnız bırakmadılar
İlk sayıdan itibaren Alâeddin Özdenören, Mustafa Özçelik, A.Vahap Akbaş, Nurettin Durman, Özcan Ünlü, Alâeddin Soykan, Recep Garip bizi yalnız bırakmadılar. Jan Devrim öyküleriyle, İhsan Aktaş fikirleri, Âdem Özbay editörlüğü ve tasarımıyla da katkı sağladı.
Nihayet ilk sayıyı hazırladık. Abdullah matbaada. Akşam dergiyi almamız gerekiyor. Hanımın aile efradı o akşam misafir. Sadece hoş geldin diyebildim, her zaman mazeret üretiyormuşum gibi bir görünümdü. Müsaade isteyip Fatih Solak’la dergiyi aldık ve Abdullah’la döndük... Elimizde Ay Vakti. Bakıyoruz, kokluyoruz...
![]() |
Şeref Akbaba, Alaeddin Soykan, Nurettin Durman |
Bahsettiğiniz isimler dergide devam ediyorlar mı?
Elbette. Yazıları yer alsa da almasa da beraberliğimiz sürüyor. Bu tür çalışmalardan uzaklaşanlar var, onlara da saygı duyuyoruz… Yeni çalışma alanlarında başarılar diliyoruz.
Bir hevesti yer aldık, boş işlermiş diyenlerden de dolu işler bekliyoruz.
Ay Vakti dergisi 10. yıla giriyor. Bu bir dergi için başarıdır elbet. Süreklilik önemlidir dergicilikte. Bütün yükün sizin üzerinizde olduğunu da biliyoruz. Bu çabalarınızı da konuşalım diyorum… Ne gibi zorluklarla karşılaştınız bu süre içinde?
Zorluklar bir nevi olumsuzluklar demek. Prensip olarak olumsuzlukları konuşmamaya gayret ediyoruz. Her daim oluşan olumsuz şartlara teslim olmak yerine, teslim almaya çalışıyoruz. Derginin mutfağı ile alakalı şunları söyleyeyim. İlk üç sene yerimiz yoktu. Hamdolsun, şimdi Üsküdar’dayız ve her cuma öğlen sonrası dergideyiz. Ay Vakti’nde çay içmek, sohbetlere katılmak, dinlemek, konuşmak ayrı bir tad… Bir derginin mekânı olması kadar güzel bir şey yok. Onuncu yıla giriyoruz ama reklâm bulmada yine zorlanıyoruz. Kimseyi eleştirmeye elbette hakkımız yok fakat bir itirafta benden. Kendi çevremizin imkânları genişleyince, hele kültür -sanat merkezli çalışmalardan anlayan arkadaşlarımız varlık sahibi olunca işimiz kolaylaşacak sanmıştım. Nerde? Sadece tavsiyeler. “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” Siz hala bu işlerle mi uğraşıyorsunuz... imalı reddiyelerse tarihin tekerrürü… Elbette kimseden bir şey beklediğimiz yok ama herkes kendini bir gözden geçirsin, tabiî ki bizde.
Patronumuz yok
Türkiye şartlarında özgün ve özgür bir çalışmayı yürütme sevdasındayız. Patronumuz yok, büyüyen Ay Vakti mensupları dergilerine sahip çıkacaklar ki, daha bir uzun soluklu olalım, hizmetimizin alanı daha bir genişlesin. Sevdası olan, vurgun yemiş olanlar anlar beni..
Birde yazan ve yazılanlar. Yayınlanan ve yayınlanmayanlar mevzusu var ki, Nasrettin Hoca hikâyesinde olduğu gibi hangi tarafı dinleseniz siz haklısınız dedirtecek türden. Dergi’nin giriş yazılarında zaman zaman izah ettik… İlk soruya cevapta da bahsetmiştim. Dergiyi besleyen yazılar ve yazarlar var… Ay Vakti’nde başlamış, yazdıklarıyla kendi tarzını bulup devam edenler var. Birde teşvik amaçlı aldığımız çalışmalar var… Bu kategoride çalışmaları değerlendiriyor ve dergiyi hazırlıyoruz.
Biz yayınlayalım, yayınlamayalım… Her yazılan bir emek ve yürek mahsulü. Saygıda kusur etmedik, etmeyiz de…
Dergilerde zor görevlerden biridir seçici olmak. Hata da yapabilirsiniz. Ama ne yapacaksınız, iş yapanlar hatadan hali olamazlar…
Dergiler iddialı bir şekilde çıkarlar edebiyat âlemine. Bir okul olma iddiası gibi! Genç yazarların önünü açmak gibi! Ya da genç yeteneklere sayfalarını açmak gibi! Kaliteli ürünler yayınlamak gibi! Piyasadaki dergilerden daha iyi bir dergi çıkarmak gibi düşüncelerle yola çıkarlar çoğunlukla. Bu açı veya açılardan bakıldığında Ay Vakti dergisi nasıl bir konum ya da sorumluluk yükleniyor edebiyat âleminde.
Ay Vakti onuncu yılına girerken şöyle bir muhasebe yaptık. Biz dört yüze yakın isime dergide yer verdik ama bu arkadaşlar neredeler? Bırakın yazın hayatını, bir çalışmasını dahi olsa yayınladıkları dergileriyle buluşuyorlar mı.? Derginin yayın hayatına devam ettiğinden haberdarlar mı? Maalesef büyük çoğunluk uğramış ve geçmiş... Kalıcı olanlar var. Yazı türleriyle mesafe kat edenler var, dergiyle gönül bağı kuranlar var… Tabii olarak herkesten de aynı şeyi beklemek doğru olmaz…
Heyecanımız hiç bitmedi.
Her sayı bir önceki sayıyı aşacak nitelikte dergi hazırlama arzumuz var, heyecanımız var. Sonuç itibariyle elimizdeki kumaş ne ise, ondan bir elbise çıkarıyoruz... Teşvik amaçlı aldığımız çalışmalardan ötürü eleştiriliyoruz. Eleştirenler kendi pencerelerinden bakıyorlar. Çok haklılar… Ancak, yeni imzalara imkân sağlayacaksanız buna katlanacaksınız. Dergiler elbette okuldur... Okul olmanın gereğini yerine getirebiliyor muyuz? Bana göre tam değil… Ama gelecekte neden olmasın…
Ay Vakti’nin altmış üniversitede temsilcisi var. Üniversiteler dergimize aboneler. Ve dergiyi bugün hazırladığımız, mutfağında olanlar da ben hariç üniversiteli.. Bu gençlere güveniyoruz, onlardan geleceğe dair güzel hizmetler bekliyoruz…
Öncelediğimiz edebiyat dergilerinden Yedi İklim, Dergâh ve Hece dergilerinin editörleri hikâyeci kimliği ile tanınıyorlar. Ali Haydar Haksal, Mustafa Kutlu, Hüseyin Su. Siz ise daha çok, bilhassa “Kar Mumu” adlı deneme kitabınızla bir deneme yazarı olarak anılıyorsunuz. Bir de şiir kitabınız var. Sanıyorum şiirle başlamıştınız yazmaya. Şiiri bıraktınız mı? Yoksa şiir mi bıraktı sizi?
Şunu okurların bilmesi açısından zikretmem gerekir. İletişim doktoruyum. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik anabilim dalında yaptım doktorayı. Evet deneme ve şiir yazıyorum. Şiir yazmadığım zamanlarda şairliğim denemeleri suluyor. Şiir beni bırakmıyor. Kar Mumu ikinci baskıyı yaptı. Bu benim için önemli. Ay Olun İnsanlar şiir kitabım. Sonradan yazdığım şiirlerle yeniden yayına hazırlıyorum. Kendi şiirimi yazdığıma inanıyorum ve şiir has bahçemiz… Nasıl bırakırım şiiri. Ben de fetret uzun sürebiliyor.
Şiir beni kolay kolay bırakmaz. Platonik aşk bizim ki...
Bir gözlemci olarak dergilere baktığımda her dergi editörü kendi dergisinin en başta ve en iyi dergi olduğunu söylüyor, ima ediyor, kabul ediyor. Sizce de öyle midir dergi editörlerinin diğer dergilere bakışı?
Dergi editörleri adına konuşma hakkımız yok. Ama Ay Vakti olarak küçümseme gibi, kendi kendimize sıralamalar yapma gibi... Görmeme ya da abartma gibi hasletleri doğru bulmuyorum. Dergilerden bahsederken Ay Vakti adını anmamak için gayret sarf edenlere ve kimi zaman sıralama yaparken adı bilinmeyen dergilerle aynı kefeye koyup güya meydan bizim diyenlere çağrım şudur... Muhammedi olun.
Ay Vakti dergisi 10. yıla girerken şöyle içe dönük bir muhasebe yaptınız mı acaba? Ay Vakti dergisi bu 10 yıl içersinde hedeflediği menzile vardı mı?
Elbette bir muhasebe yaptık. Ay Vakti olarak her beş yılda bir özel sayı yayınlayacaktık. İlk beş yılın sonunda gecikmeli de olsa Medeniyet Özel sayısını yayınladık. Kütüphanelerde ve akademisyenlerin, siyasilerin, ilgilenenlerin kütüphanelerinde yerini aldı. İkinci özel sayı için hazırlıklarımız sürüyor... Ya nasip diyelim. Ve Ay Vakti kitapları sıralı olarak yayına devam edecek…
10 yıl oldu ama yolun başındayız
Arzu ettiğimiz noktada değiliz... Sanki yolun başındayız. Sanki dergiyi yeni çıkarmaya başlıyoruz gibi bir duygu var bende... Ay Vakti’nde yazanların kitapları çıkmalı, buna ihtiyaç var... Şiir ah şiir… Şiirler hususunda yapılan eleştirilerin altına imzamı atarım...
Yol sabırdır ve yürüyüşe devam... İki binden beri ilkemiz… Sabırla yürüyüşe devam edeceğiz. Hatalarımızı görerek ve ders alarak… Eleştirileri kale alarak...
Yeni bir dönem başlıyor sizin için. Bu yeni dönemde nasıl bir yenilik olacak Ay Vaktinde.
Sanat mahreçli yazıların binanın köşe taşları olduğunu ve dergide yer alması hususunda daha dikkatli olacağız... Düşünce yazılarının daha fazla yer alacağı... Özel sayı ve yazarlarımızın kitaplarını basmaya devam edeceğiz... İnternet sahifemizi daha aktif hale getireceğiz. Tanıtımdaki eksikliği gidereceğiz.
Dergiciliğin gidişatını nasıl buluyorsunuz? Bu son yıllarda dergilerde yayımlanan şiir, öykü, denemeler sizi tatmin ediyor mu? Türk edebiyatı nereye koşuyor sizce?
Dergiler çıkıyor ve kapanıyor. Dergiciliğin bir rakibi de internet. Sanal âlem kuşatıcılığını sürdürüyor. Şiirler, öyküler, denemeler beni nasıl tatmin etsin... Bizim de arayışımız sürüyor. Kabiliyetlerin kendilerini heba etmesine kim göz yumar, kim hoşnut olur. Hiç kimse. Türk Edebiyatını değerlendirmek o alandaki yetkili ve araştırmacı olanların işi... Bu konuda bir şey söyleyemem.
Son olarak nice 10 yılların mutluluğunu yaşamanızı dilerim…
İnşallah, hep beraber..
Söyleşen: Nurettin Durman